‘‘Her gününüzü son gününüzmüş gibi yaşayın, çünkü bir gün haklı olacaksınız.’’
Muhammed Ali
“Nasıl olsa önümüzde yine aynı monotonluk” diyerek uyanacağımız binlerce sabahımız olduğunu düşünürüz. Nasıl olsa diğer sabahlarımız gibi bir sabaha uyanmışızdır. Nasıl olsa bize bunca yaşımız kadar verilmiş olan yaşamak şansı, bugün, yarın ve diğer gün, ve hatta takip eden günler, haftalar, aylar ve yıllar boyunca da verilecektir! Nasıl olsa bu dünyada geçireceğimiz daha çok ama çok uzun zamanımız vardır…
Nasıl olsa bugün son günümüz değildir, değil mi? Nasıl olsa son günümüz olmayan bir günü tıpkı diğerleri gibi sadece elimizden gelenin en azıyla yetinerek, en azını vererek, en azı kadar çabalayarak, ya da en azı kadar içimize çekerek yaşamamızda bir sıkıntı yoktur! Çünkü nasıl olsa bugün son gün değildir! Bugün, o son şansımız değildir! Bugün, o her şeyin biteceği nokta değildir! Bugün, henüz bizim için o son gelmiş değildir…
Ben bugün sizlerle birlikte bugünü yorumlayalım istiyorum ama son günümüz gibi yorumlayalım! Korkmadan, cesaretle, olduğu gibi… Bugün o muhteşem son günümüz olsaydı ne yapardık? Bunu bilseydik bu sabah “yine aynı sabaha” uyanıyorum diye sızlanarak sabahın renklerine şükür etmeden, kahvenin kokusuna, tadına aşık olmadan ve bir kuşun sabaha merhaba deyişine eşlik etmeden bugünü yaşayabilir miydik (kendimizi yaşamış sayabilir miydik!)?
Ben sizlerle birlikte son günümüz “olmadığına” ( bundan o kadar eminiz ki!), nasıl oluyorsa daha birçok günümüz olduğuna duyduğumuz sonsuz inanç karşısında hep birlikte duralım istiyorum… Evet, bugün bu gerçeği bilseydik pişman mı hissederdik? Keşke şu sakındıklarımı yapsaydım mı derdik? Keşke şu kişiyi üzmeseydim, bundan ayrılmasaydım, bu şehri terk etmeseydim, belki, anneme o sözleri söylemeseydim… Keşke ben bugüne gelinceye kadar tüm o geride bıraktığım günlerimi, evet, “geride kalanları” daha farklı, daha dolu dolu, daha fazla değer yaratarak harcasaydım, yaşasaydım, oldursaydım!
Bugün, son gününüz olsaydı ne yapardınız?
Haydi gelin biraz hayal kuralım birlikte. Sabah uyandığımızda gizli bir güç bize bu mesajı iletmiş olsun. Bugün aynaya baktığınız, parkta ağaçlara dokunabileceğiniz ve bir sözünüzle dünyaları verebileceğiniz son gün! Bugün bu dünya üzerinde “ben” olarak hayata bakabileceğiniz son gün. Bugün bir simidi koklaya koklaya ısırabileceğiniz ve muhteşem bir çayı deniz manzarasına nazır, Boğaz’ın canım kokusuyla yudumlayabileceğiniz son gün… Bugün sevdiğiniz o can parçasıyla el ele yürüyebileceğiniz son gün…
Bugün, müziği sonuna kadar açıp da deliler gibi dans edebileceğiniz son gün. Bugün bir uçağa atlayıp nereye gitmekte olduğunuzu bile bilmeden sadece yolları aşabileceğiniz son gün… Bugün bir ormana girip saatlerce meditasyon yapabileceğiniz, kuşları dinleyebileceğiniz, yaprakların düşüşüne şahitlik edebileceğiniz son gün… Bugün henüz doğmuş bir bebeğin avucuna dokunabileceğiniz, bir anneyi sevindirebileceğiniz ve bir babanın elini öpüp de alnınıza koyabileceğiniz son gün!
Bugün, evet, o muhteşem son gün… Peki o gün ya bu kadar uzakta değilse? Öyle önümüzde yıllar, aylar, haftalar yoksa? Ya öyle sonraya bıraktığımız kadar, “Aman canım nasıl olsa bir gün yaparım” dediğimiz kadar zaman yoksa! Ya öyle, “Nasıl olsa benim daha çok zamanım var, ne olacak?” dediğimiz kadar çok zamanımız yoksa…
Bugün bana eşlik eden sevgili sen, bugün son gün olmayabilir, ama unutma ki her günümüz son güne giden bir yol, bir olasılık, bir bağdır… Neyi ertelemektesin, neyi “nasıl olsa” diyerek bir kenara koyuvermektesin, neyi sevmekten, özür dilemekten, elini tutmaktan kaçınıyorsun? Haydi, dön bak! Her günü son gün gibi yaşamak mümkün… Bir şans daha olmayabilir!