Uplifers’da beni spor ve onunla alakalı alanlardaki yazılarımdan takip edenler bilmeyebilir, fakat birincil mesleğim görsel sanatlar. Fotoğraf ve video lisansımdan sonra Londra Central Saint Martins’de Güzel Sanatlar yüksek lisansımı tamamlayarak sanat alanında kendi projelerimi üretip yurt içi ve yurt dışında sergilemeye devam ediyorum.
Hal böyle olunca Uplifers kızları Eda ve Beril’le genelde yaptığımız sportif buluşmaların aksine; bu sefer şehrin sanat, tasarım, müzik, sokak kültürü, tarihi doku, atölyeler ve esnaf dükkanları, trendlerin peşinden giden veya kentsel dönüşüme uğrayan mekanlar bakımından en değişken, canlı ve heterojen yerlerinden biri olan Karaköy’de buluşmayı önerdim.
Böylece gezimize ilk olarak Tophane-Karaköy hattında konumlanan galerilerden en genç, “halka yakın” ve öncü olanlardan Mixer’den başladık. Mixer’de 29 Nisan’da başlamış olan sergide pek çok arkadaş ve tanıdık simanın yer alması ise Eda ve Beril’le gezmek istemem için ayrı bir sebepti. Bir diğer fotoğrafçı ve sanatçı arkadaşım Serkan Taycan, lisans yıllarımdan sevgili hocamız Orhan Cem Çetin ve Işıl Eğrikavuk’un işleri dışında Bahar Yürükoğlu ve Komet gibi bambaşka jenerasyonlardan sanatçıların işlerini bir araya getiren serginin haricinde Mixer’in bir de “ulaşılabilir” özgün sanat eserleri ve edisyonlarından bir seçkinin bulunduğu “Açık Depo”yu inceledik beraber.
Kahve kavurma ve farklı demleme çeşitleri sunan mekanlara her gün bir yenisi eklenirken, herkesin kendi favori mekanı var gibi gözüküyor. Sergi gezisinin ardından kafein ihtiyacımıza çareler ararken Beril’in önerisiyle Short Black’te bir mola verdik.
Esnaf atölyeleriyle tasarım dükkanları, bağımsız sanat mekanlarıyla gece kulüpleri, kağıt toplayıcılarının çek-çeklerini bıraktıkları yerlerle rezidans veya AVM inşaatları, çaycılarla popüler kafe ve restoranların iç içe olduğu Karaköy’de yürüyüşümüze yeniden ara verdiğimizde ise, bu sefer Eda’nın çay sevgisine hitap eden Dem’i tercih ettik. Tatlı siparişi vermek ise, sanırım benim fikrimdi.
Karaköy’e her gelişimizde sanki İstanbul’un değişim hızına direkt tanık oluyormuşuz gibi geliyor. Bir gün gördüğümüz graffiti, ertesi gün artık orada olmayabilir; üstüne yeni bir graffiti gelmiş, yerine bir kafe tabelası asılmış veya bina ile beraber yıkılmış olabilir. Bir gün sokak seviyesinin 3 kat altına kadar kazılmış çukur halindeki inşaat, bir sonraki ziyarette kaba inşaata başlamış olabilir, başka bir gün de sevdiğiniz fotoğraf galerisi kepenk indirebilir.
Fakat değişmeyen tek şey değişim. Değişim, her şeyde ve her yerde karşımıza çıkıyor. Bu bakımdan değişimi iyi veya kötü diye etiketlemek yerine onu analiz edip, rüzgarın yönünü belirlemeye çalışabiliriz.
Graffiti ve street art yani sokak sanatı demişken bu sıralar Karaköy’ün dar sokaklarını süsleyen ve çoğu Leolunatic tarafından yapılmış örneklerin önünden geçen neredeyse herkes gibi biz de fotoğraf çektik. Şehrin bu en renkli, değişken, acı-tatlı, heterojen bölgesinde uzun uzun yürürken, onu süsleyen street art örnekleriyle de uyum içinde olmamamız da söz konusu değildi elbette.
Koşu ayakkabılarındaki yüksek performansıyla bilinen Asics’in bizim gibi gündelik hayatında da sportif bir stil benimseyenler için biçilmiş kaftan sayılabilecek renk renk ASICS Gel Lyte’larını denemek için daha uygun bir gün olamazdı!