Telefonlarımızdaki uygulamaların geçmiş yıllarda çekilmiş fotoğrafları hatırlatmasını çok seviyorum. Birkaç gün önce 3 yıl önceki ufak haftasonu tatilimizi anımsattı, Başak’la birlikte Bodrum’a gelmişiz. Şimdi de taşınma sırasıda kolileri yaparken o zamanlar tuttuğum defter geçti elime, tesadüflerin tatlı sürprizler olduğunu bir daha anladım.
2015’te çok güzel bir 3 gün geçirmiştik, dediğim gibi tam bu günler. İstanbul’da atkı ve kabanlar çıkmışken burada kazak yetiyordu ısınmaya; haftasonu Yeniköy’de bir kahvaltı etmek için erken kalkmak zorunluyken, burada saat kaçta gidersen git denizin 3 adım yanında yer bulabiliyordun; normalde trafikte önümdeki arabayı beklerken, burada ineklerin caddeyi geçmesini bekliyorduk. Hayal gibi gelmişti, öyle yazmışım deftere. “Keşke Bodrum’da yaşasam” diye eklemişim, sonra da üzülmeyeyim diye “olsun İstanbul’daki hayatım da güzel; bir düzenim, bir işim, sıcak bir evim, bir kedim ve bir sürü yakınım var, hepsine minnettarım” demişim. Öyleydim de.
Son akşam, yemekte Başak’ın Bodrum’da yaşayan kuzeni ve eşiyle birlikteydik. Murat Abi’ye “ya yarın iş var, pazartesiler biraz zor geçiyor benim için. Siz de burada Pazartesi sendromu yaşıyor musunuz?” diye sordum. O da şaşırarak “neden illa Pazartesi?” dedi, “mesela başka günlerde de öyle hissediyor musun? Pazartesi sadece bir gün, cumadan veya pazardan ne farkı var?” dedi. Bu söylediğine biraz bozuldum; bununla birlikte kendimi anlatmak için uğraşmadım. Zaten yeni tanıştığım birisiydi ve onu biraz snob buldum, yemeği bitirdim ve akşam uçağına binip döndüm.
Geçen yaz Murat Abi’yle tekrar buluştuğumuzda bu anıyı nasıl hatırladığımı anlattım ona, tabi kendisine snob dediğim için güldü ve “şimdi nasıl düşünüyorsun pazartesiler hakkında?” diye sordu. Bu sefer de ben güldüm; çünkü artık hak veriyorum ona ve hak vermemin nedeni benim de Bodrum’a taşınmış olmam değil. Tabi ki kolaylaştırıcı etkisi var; bununla birlikte asıl önemli olanın hayatlarımızda neleri nasıl gördüğümüzü ve etiketlediğimizi fark etmiş olmam. Hayatımızı kolaylaştırmak için kullandığımız kimi tanımlamalar sonradan bize stres yaratan kavramlara dönüşüyor, bunu fark ettim.
Pazartesiler karşısında yaşadığım gerginlik ve endişe çok gerçekti benim için; duygular zaten hep dürüstler. Ancak o duyguları uyandıran tetikleyicileri iyi tanımlamak gerekiyor. Bunun için de uyanık ve farkında olmamız gerek. Örneğin, “çok gerginim çünkü yapılacaklar listem hiç azalmıyor” cümlesini kurmak çok basit ve doğru bir cümle aynı zamanda.
Ancak gerçekten gerginliğimizin sebebi yapılacaklar listesi mi tekrar düşünmeye davet ediyorum seni. Belki asıl gerginlik sebebi senden beklenilenleri yerine getirememenin baskısı olabilir, belki mesaiye kalmak zorunda olmanın üzerinde yarattığı sıkıntı olabilir, belki en son ne zaman kendine vakit ayırdığını hatırlayamadığın için kızgın olabilirsin ve belki başka bir sürü başlık çıkabilir karşına.
Farkındalık sanırım biraz da bu demek; nasıl hissettiğini bilmek, altında yatan nedenleri merakla ve objektiflikle araştırmak demek. Eğer bu örnekteki gibi gerginliğe sebep olan başlıkları yazarsan baş etmek daha kolay olabilir, değiştiremesen bile kabul etmek kolaylaşabilir. En azından kendini anlatırken daha kolay anlaşılabilirsin. Belki günah keçisi seçtiğin yapılacaklar listene, daha şefkatli bakmayı deneyebilirsin. Benim anladığım işte buydu, pazartesiler masumdu.
İlginizi çekebilir: Anda kalmak: Her şeyin bir başlangıcı ve sonu vardır