X

Paylaşım ve mutluluğa dayalı bir iş modeli hikayesi: SharingLab

İlişkiler ve hayata bakış açımızdaki değişiklikler iş yapma modellerine de yansıyor. İş çevrelerinde yaşanan en önemli değişim, paylaşıma dayalı yeni iş modellerinin geliştirilmesi.

Philadelphia Üniversitesi Stratejik Tasarım MBA Programı’nın başındaki isim olan Natalie Nixon, Danimarka’ya yaptığı bir seyahat sırasında SharingLab’in kurucularından Peter Just ile konuşmuş. Nixon’ın inc.com için yaptığı söyleşiyi, Uplifers olarak sizin için özetledik:

Peter, SharingLab tam olarak ne?

SharingLab Kopenhag merkezli bir oluşum. Paylaşımın şehir yaşamındaki toplulukları nasıl güçlendirebileceğini araştırdığımız ve deneyimlediğimiz bir oluşum. Bir yıldan kısa bir süre önce kurulduk ve benzer şekilde düşünüp de birbirlerinden habersiz olarak yaşayan insanların kendi aralarında iletişim kurmalarını sağlayarak vatandaş merkezli çözümler üretmelerini hedefliyoruz. Henüz tanışmadığınız arkadaşlarınızla sizleri buluşturarak çeşitli sorunlar üzerine çözümler üretmeye çalışıyoruz.

İş çevrelerinde yaşanan en önemli değişim, paylaşıma dayalı yeni iş modellerinin geliştirilmesi.

Geçmişte ne tür şeyler yaptınız?

Ben okulu yarıda bıraktım. Sosyoloji ve işletme yönetimi yüksek lisans bitirme tezimi hala tamamlamadım. MIT Sloan Business School’da karmaşık problem çözümü eğitimleri, Stanford Üniversitesi’nde de stratejik yönetim liderlik eğitimleri aldım.

Son 20 yılda kariyerimde oldukça farklı adımlar attım, bunlar birkaç kelimeyle özetlemek oldukça zor. Ancak temel olarak yaratıcılık, tasarım, strateji, ezber bozan iş modelleri ve karmaşık hınzır proplem çözümüne dayalı işler yaptım. Karmaşıklığı seviyorum ve benim kariyer hareketlerimi tanımlayan anahtar kelime de bu. Son 20 yıldaki iş yaşamımda öne çıkanlar ise Danimarkalı tiyatro grubu Hotel Pro Forma ve Diller Scofidio+Renfro işbirliğiyle düzenledikleri yüksek teknolojili müzikal, NYC High Line projesinin arkasındaki mimarlar, Oscar ödüllü yönetmen Susanne Bier ile bir Danimarka filmi çalışması sayılabilir. Aynı zamanda birçok Danimarka üniversitesinde dersler veriyorum, Silikon Vadisi’nde girişimcilik yapıyorum ve 8 patentim şu an beklemede.

Neden paylaşıma dayalı bir iş modeli diye sorsam?

SharingLab’i kurduk çünkü şehir yaşamını geliştirmek ve insanların kamusal alanda iletişim kurmalarına önayak olarak yalnızlık ve dışlanma hissini yok etmek istiyoruz. Kooperatif hareketinden ilham alarak topluluğun sahibi olduğu bir iş modelinin etrafında hizmetlerimizi şekillendiriyoruz. Danimarka’da güçlü bir kooperatif geleneği var ve 1866’dan beri bu iş modeline dayanan şirketler kuruluyor.

Ancak şehirlerde bir karşıtlık söz konusu; etrafınızda ne kadar çok insan varsa, yalnız olmak o kadar kolay. Teknolojinin tüm farklı türleri bize herhangi bir zamanda, herhangi bir kişiyle, eş zamanlı olarak iletişime geçme imkanı tanısa da maalesef gerçek bu. İngiltere’de yapılan çalışmalar, 20 yaşındaki kişilerin, iletişim olanaklarını en çok kullanan jenerasyondan olmalarına rağmen, 70 ve üstündeki yaştakilerden daha yalnız olduğunu gösteriyor. Son 20 yılda yüz yüze iletişim keskin bir şekilde azaldı ve Amerikalı psikolog Sherry Turkle‘a birçoğumuz bir aradayken bile yalnız insanlarız. Turkle bunu “bağlantılı yalnızlık” diye adlandırıyor.

Teknoloji ve sosyal dijital platformlar düşünme şeklimizi ve kendimizi nasıl gördüğümüzü belirliyor. SharingLab’de ise teknolojinin insanları, çevrimdışı konuşmalar yapmak ve ortaklaşa yaratılmış özgün deneyimler edinmek için bir araya getirmenin en iyi yolu olduğuna inanıyoruz.

Peki çok konuşulan “paylaşım ekonomisi” nedir?

Aslında “paylaşım ekonomisi” denilenlerin birçoğunun gerçekte bununla hiçbir alakası yok. Birçoğu klasik tüketici odaklı iş modeline dayanıyor. Her şey somut talepleri karşılamak üzerine kurulu: Seyahate çıktığınızda ev, araç veya taksi hizmeti veya uygun fiyatlı tamirci bulma gibi…

SharingLab teknolojiyi, paylaşım yapmak için maliyeti düşüren ve çözümlerin erişilebilir aynı zamanda uyumlu olmasını sağlayan bir araç olarak kullanıyor.

Bunlar da güzel hizmetler ancak bunu daha ileri götürebileceğimize inanıyoruz. Bizim önerdiğimiz şey ise insanların ellerindeki tüm küçük şeyleri sosyal nesnelere çevirerek gerçekten de çevrimdışı bir iletişim kurmak. Burada önemli olan söz konusu nesnelerin özel bir nesne olması değil, yerel insanlar arasında nasıl bir iletişim sağladığı. Bunun için tüm nesneleri kamusal alanlardaki kutulara bırakıyoruz, bu kutularak akıllı telefonla erişim mümkün olabiliyor, böylelikle insanların kendi aralarında iletişim kurmaları için bir olanak yaratılmış oluyor.

Bunun bir örneği var mı?

SharingLab’deki ilk çözümlerimizden biri OurHub çalışması. Bu, kamusal alanda bazı deneyimlerin paylaşılmasını kolaylaştıran bir çeşit teknoloji platformu. Park gibi erişimi kolay bir alana yerleştirilmiş bir kutu, içindeki donanım sayesinde cep telefonlarıyla bağlantı kurarak hangi nesnenin nerede olduğunu tespit etmeyi sağlıyor. Bunun temel amacı ise etraftaki insanların iletişim kurabileceği bir sosyal platform yaratmak. Bu aynı zamanda offline buluşmalara olanak sağlayan bir dijital iletişim platformu. OurHub kitleri yakınlar internetten de satışa sunulacak.

Tüm bu çalışmalarınızda teknolojinin rolü ne?

Teknolojiyi, paylaşım yapmak için maliyeti düşüren ve çözümlerin erişilebilir aynı zamanda uyumlu olmasını sağlayan bir araç olarak kullanıyoruz. Ayrıca platformu, nesnelerin değerini artırmak için kullanıcıların aktardığı hikayelerin toplandığı bir alan olarak görüyoruz. Manevi bir değer oluşturduğumuzda, hizmetin değerinin de belirgin şekilde yükseleceğine inanıyoruz.

Kaynak:
Inc.

İlginizi çekebilecek diğer yazılar:

İş yaşamında saygı ve güven duyulmanızı sağlayacak 7 yol

Startup’larda çalışanların motivasyonunu ve üretkenliğini artırmanın 4 yolu

”C” jenerasyonunun iş dünyasının geleceği üzerindeki etkileri

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!
İlgili Makale