Tüketim ve harcama denildiğinde akla ilk gelen şeyler parayla satın alınabilen materyaller olsa da, parayla satın alınamayan pek çok şeyi de tüketim kültürünün davranışlarımızda ve alışkanlıklarımızda gerçekleştirdiği değişimlerle su gibi tükettiğimiz zamanlardayız. İlişkilerinizi, zamanınızı, uykunuzu, sağlığınızı, emeklerinizi ve karşınıza çıkan fırsatları harcamak konusunda nasıl bir davranış örüntünüz olduğunu hiç düşündünüz mü? Parayla satın alınamayacak kadar değerli pek çok şeyi değersizleştirerek tüketmeye çalışmamız aslında materyalleri nasıl tükettiğimizle de, yani materyalizm zihniyetiyle doğrudan bağlantılı.
Ahlak felsefesinde materyalizm olarak adlandırılan maddecilik, yalnızca faydalı ve haz veren şeyleri ulaşılmaya değer gören bir dünya görüşü. Bu felsefe, insana ilişkin tarih ve toplum gibi olguları incelerken bunlara bir amaç ya da istek atfetmek yerine, maddi bir temele dayanan nedenlere başvuruyor. Yani materyalist bakış açısına göre her davranışımızın, düşüncemizin ve duygumuzun kaynağı maddi ve somut ‘şey’ler.
Tüketme ve harcama davranışının psikolojisi
Tüketim konusunda ‘çılgınlık’ derecesine varan alışkanlıklarımızın ve sürekli olarak harcama isteğimizin ardında sahip olduğumuz ya da olabileceğimiz şeylerin sayısındaki artış ve hiç tükenmeyeceğine dair inancımız yer alıyor. Sınırsız su, sınırsız yiyecek, sınırsız para, sınırsız eşya ve sınırsız sayıda insanın olduğunu bilmek, bizi sayıca fazla olan bu şeyleri tüketmeye itiyor. Üretimin bu kadar hızlı ve her şeyin kolaylıkla ulaşılabilir olduğu bir dünyada gözden kaçırdığımız şeyse, dünya üstündeki zamanımızın sınırlı olduğu gerçeği.
Mikro ölçekte sınırsız kaynaklar cennetinde yaşadığımıza inansak da, gezegenin kaynakları ve zamanımız sınırlı. Dünya, sürdürülebilir onlarca kaynakla dolu olsa da insan nüfusunun artması, talebin artmasına ve tüketilecek her şeyin sayısında talebe bağlı bir artış yaşanmasına sebep oluyor. Bu nedenle de talebe bağlı üretimle birlikte tüketebileceğimiz şeylerin miktarı arttıkça, tüketmenin gerekli olduğunu düşündüğümüz ve tükettikçe takdir topladığımız bir döngünün içine giriyoruz. Peki, tüketim kültürünün içine girdikçe ve harcamaya yönelik alışkanlıklar geliştirdikçe hayatımızda parayla ölçülemeyecek kadar değerli olan neleri harcıyoruz?
İlişkilerimizi harcıyoruz
Sosyal medya hesaplarınızda kaç arkadaşınız olduğunu hiç düşündünüz mü? Belki binleri geçen takipçileriniz, belki yüzlerce arkadaşınız var. Ancak söz konusu gerçek dostluklar ve anlamlı ilişkiler olduğunda, pek çoğumuzun üç beş kişiden daha fazla yakın arkadaşı yok, olması da mümkün değil. Emek ve fedakarlık gerektiren arkadaşlık ilişkileri konusunda da, materyalist bakış açımızla hareket ediyoruz ve dostluklara yatırım yapmaktan kaçınıyoruz. ‘Nasıl olsa yerini alabilecek yüzlerce insan var’ bakış açısıyla hareket ettiğimizde, yakınımızdaki insanları kaybetme endişesi duymadan, yaşadığımız ilk problemde kolayca hayatımızdan çıkarabiliyor, emek ve fedakarlık gerektirmeyen yüzeysel ilişkiler kurmaya odaklanıyoruz. Bu nedenle de kalabalıklar içinde yalnızlaşıyor, anlamlı ilişkilerimizi ve bize değer veren insanları harcadıkça daha izole hale geliyoruz.
İlginizi çekebilir: Bir ilişkide aşktan daha önemli olan 10 şey
Zamanımızı harcıyoruz
Dünya üzerindeki canlı her varlık için değeri hiçbir şeyle ölçülemeyecek tek şey şüphesiz ki zaman. Parayla satın alınamayan ve geri alınması mümkün olmayan zamanınızı nasıl harcadığınızı hiç düşünüyor musunuz? Dünya üzerinde geçireceğimiz zamanın ne kadar olduğunun belirsiz olması, zamanı daha da değerli kılan şeylerin başında geliyor. Önümüzdeki bir kaç saatin değeri bu saatler içinde öleceğimizi bilseydik paha biçilemez olabileceği gibi, önümüzde daha uzun yıllar olduğunu düşündüğümüzde boşa geçirdiğimiz zaman pek bir anlam ifade etmeyebiliyor. Bu nedenle de önümüzde daha upuzun bir hayat olduğunu düşünerek elimizdeki zamanın değerini fark etmeden, gereksiz şeyler için kolaylıkla harcayabiliyoruz. Eğlenmeden ve üretmeden geçirdiğimiz, tatmin olamadığımız her saniye, teknik olarak geri kalan hayatımızın bir kısmını boşa harcamış oluyoruz.
İlginizi çekebilir: Başarıya ulaşmak için zamanınızı etkili kullanın
Uykumuzu harcıyoruz
Koşuşturmalı ve sürekli meşgul olduğumuz bir hayat düzeninde uyku – sosyalleşme – çalışma üçgeninde belki de en çok harcadığımız şey uyku saatimiz. Uyku saatimizden çalıp arkadaşlarımızla görüşmeye çalışıyor, daha fazla çalışmak için daha geç yatıyor, daha erken uyanıyoruz. Uyku, bedenimizin ve zihnimizin kendini yenilemesi ve dinlenmesi için, sonuç olarak da bedenen, ruhen ve zihnen daha tatmin edici ve mutlu bir yaşam sürmemiz için en gerekli olan kaynaklarımızdan biriyken harcamak konusunda bu kadar özensiz davranmamamız gerekiyor.
İlginizi çekebilir: Beynimizin kendini temizleme yöntemi ve kaliteli uykunun önemi
Sevgiyi ve emeği harcıyoruz
Doyumsuzluk ve beklentilerimizin yükselmesi, her şeyde olduğu gibi duyguları da daha hızlı ve düşüncesizce tüketmemize sebep oluyor. Sevdiğimiz ve bizi seven insanlarla olan ilişkilerimizde fedakarlık ve emek vermek yerine bireysel taleplerimize ve ihtiyaçlarımıza odaklanıyoruz. Zenginlik, dış görünüm, pahalı kıyafetler, kariyer gibi beklentilere sevgi duygusunun değerinden daha fazla anlam yükleyip bu duyguyu kolaylıkla harcayabiliyoruz. Karşımızdaki kişilerin olumlu yanlarına odaklanmak yerine ‘daha iyi seçenekleri değerlendirebilirim’ düşüncesiyle mükemmeli bulma arayışına giriyor, aşk ve sevgi gibi duyguları değersizleştirebiliyoruz.
İlginizi çekebilir: Özel olmak emek ister; ilişkilerin özü emek vermeyi bilmekten geçerÖzel olmak emek ister;
Karşımıza çıkan fırsatları harcıyoruz
Sonsuz bir olasılıklar denizinde, aklımız sürekli olarak seçebildiklerimize ve sahip olduklarımıza değil seçemediklerimize odaklı şekilde yaşamımızı sürdürüyoruz. Daha fazla iş seçeneğinin olması, daha fazla insanla çevrelenmiş olmak, daha çok ilgi görmek ya da sevgisini bizimle paylaşmaya gönüllü daha fazla kişinin olması doyumsuzluğu ve karşımıza çıkan fırsatları doğru şekilde değerlendirememeyi de beraberinde getiriyor. Seçeneklerimiz fazla olduğu için kaybetmekten korkmuyoruz, bu nedenle de karşımıza çıkan fırsatlara şans vermeden daha iyisini arıyoruz.
İlginizi çekebilir: Hayatın sunduğu fırsatlara yepyeni gözlerle bakmaya hazır mısınız?