Hiç tanımadığınız bir insana karşı ne hissedebilirsiniz? Sevgi, saygı, hoşgörü yada şefkat… Tüm bu duyguları birini tanımadan ya da o kişi hakkında fikir sahibi olmadan oluşturabilmek oldukça zor. Tıpkı başkalarına karşı tanımadan bir tutum geliştiremeyeceğimiz gibi, kendimizi ve benliğimizi tanımdan da kendimizi sevebilmemiz, değer verebilmemiz, güvenebilmemiz ve saygı duyabilmemiz pek mümkün değil. Bu nedenle özgüven, öz şefkat, öz saygı, öz değer gibi kişilik gelişimimiz için son derece önemli olan ve potansiyelimizi gerçekleştirmek için gerekli olan becerileri geliştirebilmek, ancak kendimizi, benliğimizi ve özümüzü çok iyi tanımamızla mümkün. Başkalarıyla olan ilişkimiz kadar kendimizle olan ilişkimiz ve kendimize olan yaklaşımımız benlik gelişimimizin en önemli belirleyicilerinden.
Hümanistik psikolojinin kurucusu Carl Rogers, kendini tanımanın ve benliğinin farkında olmanın bireylerin hedeflerine, isteklerine, amaçlarına ve tutkularına ulaşmasının, yani kendisini gerçekleştirmesinin anahtarı olduğunu söylüyor.
İnsanın kendini gerçekleştirmesi ne demek?
İnsan, doğası gereği kendini gerçekleştirme, yani potansiyelini kullanabildiği maksimum düzeyde kullanabilme ve insan olmanın en üst seviyesine erişebilme motivasyonuyla yaşamda ilerleyen bir canlı. Tıpkı uygun koşullar sağlandığında potansiyel olarak ne kadar güzel olabilirse o kadar güzel açabilen bir çiçek gibi, insan da özünde, çevresel koşullar yeterince uygun olduğunda olabileceğinin en iyisi olma potansiyeline sahip.
Ancak insanı çiçeklerden ya da bitkilerden ayıran yegane özelliği, her bir bireyin ayrı ayrı potansiyelinin kendine özgü ve biricik olması. Bu nedenle de herkesin potansiyeli ve gerçekleştirebilecekleri, yani özü birbirinden oldukça farklı. Bazı bilim insanları tarafından kişilik, benlik ya da öz olarak tanımlanan bu eşsiz potansiyel, insanın yine özünde barındırdığı yaratıcılığın ve özgür iradenin bir sonucu.
İnsanı iyi ya da kötü yapan şey, benliğinin farkında olmaması, kendini yeterince iyi tanımaması ya da çevresel koşulların potansiyelini gerçekleştirmesi için uygun olamamasından kaynaklanıyor. Bu nedenle de kişinin kendini gerçekleştirebilmesi ancak özünün farkında olması ve benliğini çevresel koşullara uyumlu olacak şekilde düzenleyebilmesiyle mümkün. Bu da ideal benliğin (olmak istediğimiz) gerçek benlikle (şu an olduğumuz) tutarlı olması anlamına geliyor.
Carl Rogers şimdiki anda olabilen, öznel deneyimlerinin, duygularının ve davranışlarının farkında olabilen, sürekli olarak değişim ve dönüşüm içinde olan bireylerin kendilerini gerçekleştirme potansiyellerini en iyi kullanabilen kişiler olduğunu söylüyor.
Kendini gerçekleştirmiş insanın 5 özelliği
1. Duygusal deneyimlere açıktır: Hem olumlu hem de olumsuz duyguları kabul eder ve kucaklar. Olumsuz duygularından kaçmak ya da savunma mekanizmalarını çalıştırmak yerine bu duygular üstünde çalışmaya gayret eder.
2. Özünün farkındadır: Hayatta yaşayabileceği her şeyin, tüm durumların olası olduğunu, var olmanın gerekliliği olduğunu düşünür. Bu nedenle insanlara, olaylara ya da durumlara yaklaşımı önyargıdan uzaktır. Şimdiki ana kolaylıkla odaklanabildiği için zihni geçmişe ya da geleceğe takılı kalmaz.
3. Hislerine güvenir: İçgüdülerine ve hislerine odaklanır ve güvenir. Kendi verdiği kararların doğru olduğuna, çevredeki hiç kimsenin kendi hayatıyla ilgili karar verme konusunda kendisi kadar başarılı olmayacağına inanır.
4. Yaratıcıdır: Yaratıcı düşünebilir, yeni fikirler ve çözümler üretebilir ve bu nedenle de risk almaya açıktır. Garantici değildir ve kendini güvence altına alma davranışları sergilemez. Bu nedenle yeni deneyimleri, değişimi ve dönüşümü büyük bir merak ve istekle kucaklar.
5. Tatminkardır: Yaşamın ona sunduğu güzellikleri görme ve sahip oldukları için şükretme eğilimindedir. Yaşamında çözmesi gereken bir problem olduğunu düşünmediği için yeni engellere ve deneyimlere son derece açıktır.
Benlik nasıl oluşur?
Kısaca tanımlamak gerekirse benlik, kişinin kendisiyle ilgili sınırları belli ve tutarlı bir dizi algı ve inancından oluşur. Benlik, kişilik ya da öz olarak değişimli kullanılabilen bu terim, en derinimizi, bizi diğer her şeyden farklı kılan şifremizi, ruhumuzu ya da psikemizi ifade eder. Benlik her ne kadar çevresel koşullardan fazlasıyla etkileniyor olsa da, her bireyin olayları algılama ve yorumlama şekli farklı olduğu için aynı durumun ya da olayın farklı benlikler üzerindeki etkisi birbirinden çok farklı olabilir. Benlik gelişimini etkileyen en önemli iki çevresel faktör çocukluk deneyimlerimiz ve çevremizdekilerin bizimle ilgili değerlendirmeleridir.
İnsan olarak bizler, benlik algımızla ve ideal benliğimizle tutarlı duygular, davranışlar ve deneyimler oluşturmaya çalışıyoruz. Bu nedenle gerçek benliğimiz ve ideal benliğimiz birbirine ne kadar yakınsa, öz değerimiz, öz saygımız, öz sevgimiz ve öz güvenimiz de bir o kadar yüksek oluyor. Bunun aksine, deneyimlerimizin bir kısmı bizim için kabul edilemezse ya da gerçek benliğimizi reddediyorsak, ideal benliğimizin ve gerçek benliğimizin tutarsızlığa girmesi kaçınılmazdır.
İnsanın özü, benliği oluşturan üç ana kategori altında incelenebilir:
Öz değer ve özgüven
Öz değer ve özgüven, bireyin kendisi hakkında ne düşündüğünü temsil eder. Özgüvenimiz ve öz değerimiz çok erken yaşlarımızda, ebeveyn figürlerimizle kurduğumuz iletişimle şekillenir ve sonrasında da sosyal ağımıza eklenen diğer insanların hakkımızdaki değerlendirmeleriyle değişmeye ve dönüşmeye devam eder.
Öz imaj
Kendimizi nasıl gördüğümüzü temsil eder. Beden imajımızı da kapsayan bu öz değerlendirme, hem kişiliğimize hem de fiziksel özelliklerimize nasıl bir pencereden baktığımızı belirler. Basitçe, kendimizle ilgili ‘iyi, kötü, güzel, çirkin’ gibi tanımlamalarımız öz imajımızı oluşturur.
İdeal benlik
İdeal benliğimiz, olmak istediğimiz kişidir. Yaşamdaki hedeflerimizi ve tutkularımızı temsil eder. Bu nedenle de dinamik bir yapıdadır ve biz değiştikçe (yani tüm ömrümüz boyunca), ideal benliğimiz de değişir.
Benliğin en temel iki ihtiyacı: Pozitif tutum ve öz değer
Benliğimiz tüm yaşamımız boyunca başkalarının bizimle ilgili olumlu tutumlarına ve kendimize değer vermemize ihtiyaç duyar. Kendimiz hakkında nasıl düşündüğümüz, öz-değerimizle ilgili duygularımız hem psikolojik sağlığımız hem de yaşamdaki hedeflerimize ve tutkularımıza ulaşmamız, dolayısıyla kendimizi gerçekleştirebilmemiz için oldukça önemlidir. Kendimize değer verdiğimizde, yaşamda karşımıza çıkan zorluklara bağlı olmaksızın özgüvenimiz ve kendimizle ilgili olumlu duygularımız her zaman varlığını korur. Zor insanlardan, zor durumlardan, zor duygulardan kaçmadan, cesurca yüzleşebiliriz.
Öz değeri düşük bir insan olduğumuzdaysa aksine sürekli olarak yaşamın zorluklarından kaçma eğilimi gösterir, yaşamda üzgün olabileceğimiz ya da her şeyin yolunda gitmediği zamanlar olabileceği gerçeğini reddeder, diğer insanlara karşı sürekli benliğimizi savunma durumunda oluruz.
Benliğin bir diğer temel ihtiyacı olan pozitif tutum, sosyal ilişkilerimizde başkaları tarafından değer görmeyi, saygı duyulmayı, ilgi ve sevgiyle yaklaşılmayı içerir. Ancak bu pozitif yaklaşımın koşullu ya da koşulsuz olması, benliğin gelişimini farklı etkileyebilir.
Koşulsuz pozitif tutum, ebeveynlerimizin ya da hayatımızda bizim için değerli olan insanların bizi sadece biz olduğumuz için sevmeleri ve kabul etmeleridir. Bizi koşulsuzca seven ve kabul eden insanlar hatalarımıza, eksikliklerimize ya da kusurlarımıza bağlı olmaksızın, yaşamımız boyunca bizi sevmeye devam eder. Bu nedenle böyle insanlarla çevrelendiğimizde hata yapma ve yeni şeyler deneme özgürlüğümüz, kusurlu olma alanımız kendiliğinden yaratılmış olur. Tam tersine, başkalarından gördüğümüz sevgi ya da kabul koşullu olduğundaysa davranışlarımız, duygularımız ya da tutumlarımız başkalarından gördüğümüz sevgiyi ve kabulü belirler. Yetişkinliğinde sürekli olarak çevresindeki insanların onayına ihtiyaç duyan insanlar, çocukluklarında da bazı koşullara bağlı olarak sevilmiş ve kabul görmüş olabilir.
İdeal benliğin ve gerçek benliğin tutarlı olması neden önemli?
Kişinin ideal benliği, yaşamında ve deneyimlerinde gerçekte olanlarla tutarlı olmayabilir. Dolayısıyla, bir kişinin ideal benliği ile gerçek benliği arasındaki fark, kişinin yaşamda ilerleyişinde de tutarsızlık ve uyumsuzluk yaratır. Tüm insanların, ideal benlikleri ve gerçek benlikleri arasında küçük bir fark mutlaka bulunur ancak bu fark büyüdükçe kişinin benlik gelişimiyle ilgili problemler yaşaması olasıdır.
İnsan olarak hepimiz özümüzde kendi imajımızla tutarlı ve nasıl olmak istediğimizi, ideal benliğimizi yansıtan şekillerde hissetmek, deneyimlemek ve davranmak istiyoruz. Öz imajımız ve ideal benliğimiz birbirine ne kadar yakınsa, kendimize verdiğimiz değer ve sevgi de o kadar fazla oluyor. Davranış, duygu ve düşüncelerimizi zihnimizdeki benlik imajıyla tutarlı şekilde görmeyi tercih ettiğimiz için, istenmeyen duygular ve yaşantılar deneyimlediğimizde daha az tehdit altında hissetmek için inkar veya baskı gibi savunma mekanizmaları kullanabiliyoruz. Benlik kavramımız, gerçek duygularımız ve deneyimlerimizle tutarlı olmadığında hayal kırıklığı, öfke, suçluluk gibi duygular deneyimleyebiliyoruz. Bu nedenle öz saygı, öz şefkat, öz değer, özgüven gibi özümüzü oluşturan kavramlar üstüne çalışmadan önce şu an olduğumuz kişiyi ve olmak istediğimiz kişiyi çok iyi tanıyıp anlamamız gerekiyor.
Kendinizi daha iyi tanımak ve anlamak için aşağıdaki yazılarımızdan faydalanabilirsiniz :
- Sen kimsin: Kendinizi daha iyi tanımanıza yardımcı olacak 18 soru
- Kendinizi daha iyi tanımanın ve anlamanın 17 etkili yolu
- 25+1 soru ile kendimizi tanımak
- Daha tatmin edici bir yaşam için: Kendinizi gerçekten tanıyor musunuz?
- Gerekliliklerden uzak, hayata yakın bir duruş: Kendini tanıma yolunda açık ve kararlı olmak
- Dünyayı dolaşmaya gerek kalmadan kendimizi bulabilmenin 5 adımı
Kaynak: Simple Psychology