X

Özümüze hak ettiği değeri vermek: Kendimizle yargısız bir yakınlık kurmak mümkün mü?

Herkesin özgüveninin düşük olduğu, kendisi hakkında iyi hissetmediği zamanları olmuştur. Kendimiz hakkında iyi hissettiğimiz, yaptığımız şeyler hakkında özgüvenimizin yüksek olduğu zamanlarda, hayat, nasıl geçtiğini anlayamadığımız bir kolaylıkta akarken, kendimize, yaptığımız işe dair soru işaretlerimiz çoğaldığında, gölge alanların fazlalaştığı, daha fazla kritik yapan bir zihinle baş başa buluruz kendimizi.

Nasıl ve ne zamandan itibaren böyle hissettiğimizden bağımsız olarak mesaj açıktır: Yeterince iyi değilsin!

Başkalarının beklentilerini yeterli oranda karşılayamadığımıza olan inanç, aslında çoğunlukla kendi kendimizden beklediklerimizi karşılayamadığımız ve karşılayamayacağımız inancının köklerinden filizlenir. Kendimiz için yeterince iyi değilizdir.

Aslına bakarsanız büyük oranda çevresel faktörlerin de etkisi altında kalarak şekillenmiş karakterlerimiz de, bu durum için oldukça belirleyicidir. Bazılarımız kendisi için çok yüksek hedefler koyar ve kendini acımasızca bunlar uğruna hırpalarken, bazılarımız da hayata daha puslu bir pencereden, pasif bir alandan bakmaya daha yatkındır.

Bu işin üzücü yanı kişi bir şey için yeterince (!) (Yeteri nedir? Ne kadardır? Kim bilir?) iyi değilse hayatındaki diğer pek çok alan da bundan etkilenir. Özellikle yeni sosyal ortamlarda bulunmaktan, yeni şeyler denemekten kaçınmak, yaşama dair zevk veren veya katkı sağlayacak yeni hedefler bulmak ve bunlara doğru ilerleme hevesinden yoksunluk yan etkiler olarak baş gösterir. İlk başta olası tüm yüzleşmelerden uzak tutan bu kendini sakınma halleri bir süre sonra tüm yaşamdan, yaşamaktan sakınmaya dönüşebilir. Neticesinde daha içe kapanık ve kapandıkça da yetersizlik hissinin arttığı kısır bir döngü başlamıştır bile.

Bu his herkes için bambaşka alanlarda kendini gösterebilir. Mesela bazılarınızın şort giymek için yeterince ince bacaklarınız yok belki. Ya da aslında gayet de konuşulanı anlayıp cevap verebilecek kadar yabancı diliniz olduğu halde yeterince iyi (!) konuşamadığınızdan iletişime geçmediğiniz, yabancı dil gerektiren ortamlarınız var. Bulunduğunuz iş yerinde patronunuz için vazgeçilebilir olduğunuza, arkadaş grubunuzda en az değerli olanın kendiniz olduğuna dair gizli bir inancınız olabilir mi? Günün sonunda yetersiz, eksik ve değersiz olarak etiketlemişsinizdir kendinizi alnınızın tam ortasından.

Aslında bu hislere kapıldığımızda bir yanımız sihirli bir değnek değse de yaşamdan keyif alamayan bu yanı düzeltse der. Asıl sihirli kelime tam da burada saklı. Ortada bozuk, yanlış, hatalı veya eksik bir şey yok ki düzelsin.

Tüm bu inanç kalıplarının arkasındaki en önemli kısım şu ki; sorun biz değiliz. Sorun kendimizle olan ilişkimiz ve kendimizi yaşamla ilişkilendirme biçimimiz. Kendimize yine kendimizle ilgili sattığımız ve başkalarından hiçbir filtre uygulamadan satın aldığımız düşünce kalıpları ile ilgili. Artık hepimiz biliyoruz ki zihin doğası gereği durmaksızın yeni düşüncelerle karşımıza çıkmakla ilgileniyor ve bizler sadece zihinden ve ürettiği düşüncelerden ibaret değiliz. Üstelik her düşündüğümüz doğru veya gerçek değil. Genellikle bir düşünce başka bir düşünceyi düşünüyor. Bu bağlantıyı görmek ve kendi düşüncelerimizle olan ilişkimizi yönetmek, bilinçli bir şekilde farkındalığımızı bu alana yönlendirmekle mümkün.

Öz değerimiz hakkında bir karar vermeden önce neyin değerli neyin değersiz olduğuna dair yaklaşımımıza ve bu kararları bizzat kendimizin mi verdiğine, yoksa öyle inandırılmış olup olmadığımıza bakmak güzel bir başlangıç adımı olabilir.

Neticesinde değer yargıları dış dünya bileşenlerine bağlıysa eğer, yaşamlarımızda değerli hissedebilmek uğruna yer yer uçlarda salınan sınır ihlalleri ile dolu dalgalanmalar, öfke ve ağlama nöbetleri, huzursuzluk yaşamamız, hayatın akışıyla uyumsuzluk hissetmemiz muhtemel olacaktır. Bir diğer önemli farkındalık konusu ise bu öğretilmiş değer kavramlarını sürekli zihnimizde tutarken bilinçlenmeyerek, kendimizi ruhsal olarak doyurmadan ve geliştirmeden körü körüne ilk önümüze servis edildikleri halleri ile onlara inanmaya devam edişimiz olabilir.

Hayata dair tüm inançlarımız da aslında yine düşüncelerimizden ibaret. Tüm düşüncelerimizin bilgece olduğunu kim söyleyebilir ki?

Belki de artık zaten yeterince iyi olmayan (!) kendimizi tanımladığımız düşüncelerimizi çok da ciddiye almamanın, yeni bir yöntem denemeye izin vermenin vakti gelmiştir. Kendimize dair düşüncelerimizin haklı dayanakları olup olmadığı, doğru olanlarla olmayanların ayrımı, anlık bir düşüncemizi fark etmekle ona inanmak arasındaki ince hatta gizli.

Çoğunlukla değer ve değersizlik grafiğinin değerli ucu bir konuda başarılı olmaya, başarılı hissetmeye dayanır. İşte, özel hayatta, günlük yaşamda, sağlıkla ilgili konularda, arkadaşlık ilişkilerinde. Bir önceki cümlede bahsi geçen başarıya ulaşan kişinin yaşadığı tatmin duygusu kalıcı olmayacaktır. Kalıcı olan tek şey fayda sağlayandır. Faydayı yaşamımıza davet edebilmenin yolu, onu varılması gereken bir hedef olarak görmek yerine, yolculuğun kendisi olduğunu kabul etmekten geçer.

Araştırmalar hedef odaklı bir şekilde sürekli surette kendine karşı sert davranmanın hedeflere ulaşmakta ve daha iyi olmakta bir fayda sağlamadığını göstermiş. Aşırıya kaçan kendini eleştirme tavrı bizde mevcut bulunan kıymetli kaynaklarımızın da tükenmesine sebep olabilir.

İyiler ve kötüler, yeterlilik ve yetersizlik, düşüncelerin birer tanımı. Aslında bunların yerine mevcut olan, güçlü yanlarımız ve geliştirilmesi gereken yanlarımız. Güçlü yanlarımızdan gelen kaynaklarımızı kullanarak geliştirilmesi gereken yanlarımıza destek vermek, çoğunlukla sevdiğimiz birine kolaylıkla gösterdiğimiz şefkatli ve yargılayıcı olmayan tavır üzerinden işler. Eskimiş kaynağı ve geçerliliği şüpheli yargılar yerine olanın olmasına izin verirken bilinçli, gelişime açık ve şefkatli bir yolculuğa izin vermek kalıcı olacak olan faydaları hayatımıza çekmemize ve öz değerimizin yükselmesine yardımcı olabilir.

Bu yazı kalbinizde bir yerlere dokunduysa eğer, belki bu andan itibaren kendinize karşı biraz daha yargısız, şefkatli ve bilinçli bir yakınlık gösterir ve bu metni fayda görebileceğini düşündüğünüz bir sevdiğinize paylaşabilirsiniz. Ne dersiniz?
Sevgilerimle…

İlginizi çekebilir: Mutluluk da, mutsuzluk da katılıma açıktır: Mutluluk için ne yapmalı?

Birce Sinem Tezer: Merhaba, ben Birce. Yoga ile lise yıllarımda tanıştım. 200 saatlik temel eğitimimi 2014 yılında aldım. İçlerinde Godfrey Devereux gibi pek çok kıymetli eğitmenlerin olduğu farklı yoga stillerine ve meditasyon pratiğine dair 500 saate ulaşan derinleşme yolculuğum halen devam ediyor. Yoga & meditasyon derslerim ve bireysel pratiklerimde yoga pozlarında verilen tepkilerin günlük yaşamdakinin aynısı olduğu, aynı yollar his ve düşüncelerden geçildiği felsefesini benimsiyorum. Mat pratiğinin günlük yaşama yansımalarını araştırmak öncelikli davetim. bircesin@gmail.com mail adresi ve @birceileyoga instagram hesabı ile sorunuz veya paylaşımınız varsa bana ulaşabilirsiniz..

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale