X

Öz’gürlüğe Öz’lem: İçimizdeki zorbalar ve kurban bilincinden uyanış

Özgürlük… En derin özlemimiz! TDK’ya göre, “Herhangi bir kısıtlamaya, zorlamaya bağlı olmaksızın düşünme veya davranma, herhangi bir şarta bağlı olmama durumu, serbestî.” Bu tanımdan yola çıkarak özgürlüğü ve nasıl özgürleşebileceğimizi anlamaya çalışalım.

Düşünce ve davranışlarımızın kısıtlama, zorlama ve şartlanmalardan bağımsız olma durumuysa özgürlük, bizi kısıtlayan, zorlayan ve koşullayan içsel ve dışsal etkenlerin farkına varırsak ve etkilerini azaltırsak özgürleşebilir miyiz? Bu etkenler neler peki?

Günümüzde olduğu gibi tarihte de özgürlüğe duyulan özlemin arttığı dönemler olmuştur. 103 yıl önce ataları gibi özgürlük ve bağımsızlık aşkıyla yaratılmış bir ADAM vatanını kurtarmak ve özgürleştirebilmek için bağımsızlık savaşını başlatmıştı. Özgürlüğün başlıca düşmanlarına ise şöyle işaret etmişti:
“Hepinizce bilinmektedir ki, milletimiz yüzyıllardan beri iki kuvvetin, iki zorba kuvvetin, iki yok edici kuvvetin baskısı altında üzüntü ve elem duymakta idi. O kuvvetlerden birisi, doğrudan doğruya memleket ve milleti yönetmek iddiasında bulunan zorbalar, ikincisi, bütün bir emperyalist ve kapitalist âlemidir.”

Türk milletinin başına geçenlerin zorbalaşmalarını ve zorbalaşanların başına gelenleri de şöyle özetlemişti:
“Türk milleti, en eski tarihlerinde ünlü kurultaylarıyla, bu kurultaylarda devlet başkanlarını seçmeleriyle demokrasi fikrine ne kadar bağlı olduklarını göstermişlerdir. Son tarih dönemlerinde, Türklerin kurdukları devletlerde başlarına geçen padişahlar, bu yoldan ayrılarak zorba olmuşlardır.”
“Millet, kişilerin saltanat tutkusundan, zorbalık tutkusundan, yayılma tutkusundan başlayarak yarar ve rahat sağlama ve aşırı zevk düşkünlüğü ve rezilliklerini, bol bol savurganlık gibi insanı küçültücü amaçları için aracı ve güç kaynağı yapılmak yüzünden kendi benliğini unutacak ölçüde uğradığı aymazlıkların acı sonuçlarını net olarak kavrayabilecek erginlik ve olgunlukta idi. Artık milletin en akla yakın ve en haklı ve en insanca yetkisini kullanma zamanı geldiğinde duraksaması kalmamıştı. Dünya tarihinde bir Cengiz, bir Selçuk, bir Osman Devleti kuran ve bunların hepsini olaylarla deneyen Türk milleti bu kez doğrudan doğruya kendi adını ve sanını taşıyan bir devlet kurarak bütün felâketlerin karşısında yaratılışındaki yetenek ve güçle yerini aldı. Millet, kaderini doğrudan doğruya eline aldı ve millî saltanat ve egemenliğini bir kişide değil, bütün bireyleri tarafından seçilmiş vekillerden oluşan yüce bir Mecliste özümledi. İşte o Meclis, Yüce Meclisinizdir; Türkiye Büyük Millet Meclisidir ve bu egemenlik makamının hükûmetine Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti derler. Bundan başka bir saltanat makamı, bundan başka bir hükûmet kurulu yoktur ve olamaz.”

Ve Türk milletinin gelecekteki çocuklarını da zorbalara karşı uyarmıştı:
“Cumhuriyet kurumunun bir zorba eline geçeceğini mezarımda bile duysam, millete karşı haykırmak isterim.”

Zorbaların manipülasyon teknikleri

Özgürlüğün önündeki en önemli engeller olan zorbaları ve zorbalığın doğasını anlamaya çalışalım.

Platon, MÖ 380 civarında yazılan Cumhuriyet’te (Republic), demokratik devletlerin tiranlığa (bir diktatörün başta olduğu ve halkın hiçbir söz hakkının bulunmadığı bir yönetim biçimi) düşmeye mahkum olduğunu savundu. Demokratik hükümet biçimlerinin, arzularını tatmin etme sanatında yetenekli, düzgün konuşan politikacılar için kolay av olan ahlaksız ve disiplinsiz bir halk yarattığına inanıyordu. Cumhuriyet ile aynı dönemde yazılan Gorgias’ta, bize bu tür politikacıların kamu yararını beslemekten ziyade kitleleri sağlıksız vaatlerle kandırdıklarını söyler. Bunu nasıl becerdiklerini ise Hitler ve Goebbels’i eylem halindeyken gözlemlemiş psikanalist Roger Money-Kyrle ortaya koyuyor. Money-Kyrle’a göre siyasi propagandanın işe yaraması için propagandacıların ilk önce izleyicilerinde bir çaresizlik duygusu (zehir) uyandırması ve ardından onlara sihirli bir çözüm (panzehir) önermesi gerekir.

  • İlk olarak, seyirciyi son derece iyi ve değerli bir şeyi kaybettiklerini veya yok ettiklerini hissetmelerini sağlamak için depresyona sokarlar. Diz çöktürülen kalabalığa “davaya ihanet ettikleri için”, kendilerine acımanın doruklarını yaşattırırlar.
  • İkinci adım bir azınlığı veya bir grup yabancıyı kişinin çektiği acıların faili olarak belirlemektir. Onlar, bize dışarıdan zulmeden veya bizi içimizden tüketen kötü güçlerdir.
  • Üçüncü adım, çaresizliğin dehşetine manik bir tedavi sunmaktır: “Kendine acıma ve nefret yeterli değildi. Korkuyu kovmak da gerekliydi… Böylece konuşmacılar hakaretten kendilerini övmeye başladılar. Küçük başlangıçlardan itibaren Parti yenilmez hale gelmişti. Her dinleyici, her şeye kadirliğinin bir parçasını kendi içinde hissetti. Yeni bir psikoza sürüklendi. Tetiklenen melankoli paranoyaya ve paranoya megalomaniye dönüştü.”

Kurban üçgeni ve kurban tuzağından kurtulmak

Zorbaların manipülasyon taktiklerine ışık tutmuş olduk, şimdi de kendi karanlıklarına ışık tutalım biraz da. Kurban Tuzağından Kurtulmak kitabında Diane Zimberoff, çok önemli bir olguyu ortaya koyuyor ve diyor ki:

“Şimdi sizi kurban üçgeniyle tanıştıracağım. Kurban üçgeni; eş bağımlı, işlevsel olmayan ailelerin ve bağımlılıkların temelidir. Bu üçgenin en üstünde kurban yer alır. Kurban kendini çaresiz hisseden ve kendine acıyan kimsedir. Kendi sorunları için başkalarını suçlar. ‘Senin yüzünden mutsuzum. Devlet yüzünden zengin olamadım.’ Herkesi ve her şeyi suçlamaya devam ederek aslında kendi gücünden vazgeçer. İşte kurbanı çaresiz ve güçsüz hissettiren de budur. Kurban üçgeni, kişisel güç eksikliğiyle ilgilidir.

Çizimin sol alt köşesinde bizim kurtarıcı dediğimiz kişi yer alır. Kurtarıcının içinde de kurban bilinci vardır… Dışarıdan görülen ‘yardımseverin’ altında kurtarıcılar kendini kurban gibi hissetmemek için de başka bir kurbanı kurtarmaya çalışır. Kendilerinden biraz daha güçsüz, biraz daha yardıma muhtaç birini bulurlar. Eş Bağımlılık işte bu şekilde gelişmeye başlar. Duygusal ihtiyaçlarını gidermek için her kişi/rol diğerine bağımlı hale gelir. Kurtarıcı kurbanın çaresiz kalmasına, kurban da kurtarıcının ona bakmasına bağımlıdır. Kurban ve kurtarıcı birbirine giderek daha da eş bağımlı hale gelir. Kurtarıcı, kurbanı ‘düzeltmeye’ çalışmayı sürdürür. Bu durum kurbanın kendini daha çaresiz hissetmesine, hatta sonunda kurtarıcıya içerlemesine sebep olur. Bu içerleme işlerin akışını değiştirir ve kurban zorbaya dönüşür. Ancak yine de en temelde zorba, kurban gibi hissetmeye devam eder.

Zorbalığın pek çok şekilde yapıldığını görebiliriz. İnsanlar fiziksel, duygusal ya da cinsel taciz yoluyla zorba olabilir. Karşısındakinden sevgiyi, cinsel tatmini veya maddi güvenceyi geri çekip esirgeyerek zorbalık yapabilir. Öfkenin üstünü örtme veya pasif agresyon durumu da bir zorbalık yapma yoludur. Bir başka yöntem ise diğerlerini kontrol altına almak ve manipüle etmek için onlara kendini suçlu hissettirmektir. Zorba, kurtarıcıya zorbalık yapar; kurtarıcıysa kendini kurban gibi hissetmeye başlar. Zorba kurbana acır ve onu kurtarmaya girişir. Kurban kurtarılmaktan dolayı hissettiği çaresizliğe daha çok içerler ve kurtarıcıya zorbalık yapmaya başlar. Bir pozisyondan diğerine, bu kısır döngü içinde sürekli dönüp dururlar. Kişi bu üçgendeki rollere başka kimseye ihtiyaç duymadan tek başına da girip çıkabilir. Örneğin yemekle ilgili kontrolü olmadığını hisseden biri çaresiz bir kurban gibi hisseder. Kendini kurtarmak için diyete başlamaya karar verir. Bu adım işe yaramayınca öfkelenir. Kendini suçlu hissedip moralini bozar ve kendine zorbalık yapmaya başlar. Kendine yeterince zorbalık yaptıktan sonra da yine en başa, tamamen kontrolden çıkmış ve çaresiz hissettiği kurban pozisyonuna döner. Yani bu döngüde sizinle bu oyunu oynayacak başka kimseye gerek kalmadan kendinizi bütün pozisyonlarda bulabilirsiniz. Kurban üçgeni bağımlılık yaratır. Kurban pozisyonundaki kişiler, her zaman kurtarıcıları ve zorbaları kendilerine çekerler. Kurban kendini ne kadar çaresiz ve kontrolsüz hissederse acıyı uyuşturmak için bir o kadar uyuşturucu, yemek ya da alkol kullanma eğilimi gösterir.”

Kurban psikolojisinden kurtulup nasıl özgürleşeceğiz?

Nasıl özgürleşeceğimizi araştırırken, özgürlüğün önündeki en büyük engel olan zorbalığın ve zorbalığın özündeki kurban bilincinin anlaşılması gerekiyor. Bilinçdışı olarak aile içinde ve nesilden nesile aktarılan kurban oyununun bireysel ve toplumsal düzeyde nasıl yıkıcı olabileceği daha iyi anlaşılmıştır umuyorum. Zimberoff’un dediği gibi kurban oyunu tek başına da oynanabilen bir oyun. Kendimize, duygularımıza, bedenimize hiç zorbalık yapmıyor muyuz? Şiddet, sömürü ve zulüm içimizde, düşüncelerimizde başlıyor ve hepimiz bu düzenin parçası ve sorumlusuyuz! Ancak sorumluluk alarak ve değişime kendimizden başlayarak bütünü dönüştürebiliriz. İç dünyamızdaki kurban bilincini dönüştürüp asıl zorbayı devirmedikçe, dış dünyada toprağın, hayvanların, ağaçların, çocukların, kadınların ve değerlerimizin zorbalar tarafından sömürülmesini, zulme uğramasını izlemeye devam edeceğiz!

Millet ve bireyler olarak kurban oyununu oynamayı bırakmanın zamanı geldi. Kurban bilincinden uyanmanın, gerçek gücümüzle bağlantı kurarak sorumluluk almanın zamanı geldi.

Buda’nın dediği gibi: “Kendinize ışık olun; kendinizi hiçbir dış sığınağa vermeyin. Gerçeğe sımsıkı sarılın. Kendinizden başkasına sığınmayın.”

Krishnamurti’nin dediği gibi: “İnsan zihninde köklü bir devrim meydana getirmenin ne kadar önemli olduğunu söylüyorduk. Kriz bir bilinç krizidir. Eski kuralları, eski kalıpları, eskiden kalma gelenekleri artık kabul edemeyen bir kriz. Ve bütün acısı, çatışması, yıkıcı acımasızlığı, saldırganlığıyla dünyanın ne halde olduğuna bakıyoruz. İnsan hala eskiden olduğu gibi acımasız, vahşi, saldırgan, açgözlü, rekabetçi ve bu çizgiler üzerine bir toplum inşa etti. Bütün bu tartışmalarda ve konuşmalarda yapmaya çalıştığımız, zihni kökten dönüştüremiyor muyuz, bunu görmektir. Her şeyi olduğu gibi kabul etmemek fakat anlamak için, içinde olmak için, incelemek için, bütün kalbinizi ve aklınızı, sahip olduğunuz her şeyle birlikte, keşfetmeye verin! Farklı yaşamanın bir yolu… Fakat sadece size bağlı ve asla bir başkasına değil. Çünkü burada öğretmen yok, öğrenci yok, lider yok, yol gösterici yok, efendi yok, kurtarıcı yok. Kendiniz için öğretmensiniz ve öğrencisiniz, efendi, yol gösterici, lider sizsiniz, siz her şeysiniz! Ve anlamak olanı dönüştürmektir.”

Şimdi de özgürlüğü daha da özden kavramaya çalışalım. Müsaadenizle kendime söyleyeceklerim var…

Canım kendim, gel muhabbet edelim seninle. Öz’gürlükten, öz’güvenden, öz’lemden, kısacası öz(ün)’den bahsedelim. Çok öz’ledin, çok aradın biliyorum.

“Öz’lüyorum O’nu
Yitirdiğim öz’ümü
Arıyorum ne zamandır
Neredesin öz’üm
Çık gel buradayım
Çok öz’ledim seni.”

Çok özledin biliyorum özünün gürlüğünü, özüne güvenebilmeyi, BİR olduğumuz halleri. Ve duyuyorum çağrını, zamanı geldi beliriyorum. Küçüktün, seni terk ettiğimi sandın, oysa ben hep yanındaydım. Küstün biliyorum, güvenin sarsıldı, kendini kapattın. Ama asıl kızdığın, kırıldığın kendindin. Özüne sırtını dönen, kulak tıkayan, hissetmemek için uyuşturan, kendini terk eden sendin, fark et. Dışarıda kimse yok, sen ve illüzyonlardan başka… Özlemini duyduğun, kaybettiğini sandığın her şey özünde, dön ve bak özüne. Duy sesini, gör onu ve er öz’üne. Sesi ol öz’ün, gürleşsin sesi, güven öz’e, sev ve çağla öz’gürce…

Öz’gürlük ve bir’lik dileğiyle…

İlginizi çekebilir: Ayrılık, dert ve derman: Ayrılık acısına farklı bir bakış

Özgür Çağlar Çelik: 1982 doğumlu Özgür Çağlar Çelik, ODTÜ Elektrik Elektronik Mühendisliği mezunudur. Uluslararası şirketlerde satış ve proje yöneticiliği görevlerinde bulunmuştur, bir detoks ve bütünsel sağlık merkezinde genel koordinatörlük yapmıştır. 2000 yılından beri ilgilendiği kişisel gelişim çalışmalarını, 2014 yılından beri eğitmen olarak sürdürmektedir. Çin, Türkiye ve Avrupa’da çigong ve savunma sanatları eğitimleri almıştır. Tanrılar Okulu kitabının yazarının kurduğu, European School of Economics Üniversitesi'nin, Master in Leadership programını 2017 yılında, TPC Leadership Koçluk ve Mentorluk Sertifikasyon Programıyla Kahkaha Yogası Liderliği Eğitimini 2018 yılında tamamlamıştır. Çigong ve kahkaha yogası eğitimlerinin yanı sıra, bireylere bütünsel sağlık ve performans koçluğu yapmakta, kurumlara wellbeing, liderlik ve motivasyon eğitimleri vermektedir. Doğa, Esenlik ve Farkındalık odaklı etkinlikler ve kamplar düzenlemektedir. BARIŞ SANATI adlı bir kitabı bulunmaktadır.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale