Özgür Ruhlu Aile: Cheminade’lar

Pilot Laure’un kadrajından

Gezmenin ve dünyanın dört bir yanında yeni insanlar tanımanın ruhumda, bedenimde uyandırdığı hazzı kelimelerle tarif edemiyorum. Kendimi en özgür, en doğal hissettiğim anlar diyebilirim seyahat ettiğim anlar için. Daha önce tanımadığınız insanların sizin için endişelenmesi, sizi sevmesi, düşünmesi, bir anda belki en yakın arkadaşlarınızdan daha yakın olmanız, birkaç gün de olsa beraber bir evi, bir anı paylaşmak gerçekten de benim için paha biçilemez…

Laure, Suzie, Alex

İşte Cheminade ailesiyle de yollarımız Turks ve Caicos Adaları’nda kesişti. Sadece altı aydır adada yaşayan bu özgür ruhlu Fransız aile; anne Laure, baba Alex ve 1,5 yaşındaki kızları Suzie Cheminade’dan oluşuyor. Tanışmamız üzerinden tam bir yıl geçtiğini hesaplarsak Suzie bebek şu anda 2,5 yaşında. Turks ve Caicos Adaları’nda otellerde kalmak çok pahalı olduğundan couchsurfing.org’dan evlerinde kalmak için Cheminade’lara nasıl ulaştığımızı anlatmıştım. Bizim amacımız, her zaman merak ettiğimiz bu tropik ülkede üç gece kalmak için milyarlar bayılmamak üzere, adada kendimize başımızı sokacak bir ev bulmaktı. Fakat Alex’in bizi havaalanından aldığı andan itibaren oluşan hava, bu insanların ne kadar tatlı ve arkadaş canlısı olduğunu anlatıyor, bize evlerinde bir oda ayırmaktan öteye gidecek bir dostluk kuracağımızın sinyallerini veriyordu. Koca koca bavullarımızı Alex’in eski model Honda’sına sığdırdıktan sonra on dakika içinde üç gün boyunca kalacağımız evimize ulaştık. Biz, bavullarımızın büyüklüğünün verdiği utançla, acaba eve sığacak mıyız diye düşünürken, kocaman bir malikaneyle karşılaştık. Laure ve Suzie; bizi evin terasındaki şezlongda oyun oynayarak bekliyorlardı. Evin beklemediğimiz hacmi ve rüyalarımızı süsleyen ev olmasının şaşkınlığı içinde ilerlerken dünyanın en tatlı bebeği Suzie’yle tanıştık. Bu tatlı bebek üç gün boyunca bizim bebeğimiz, kardeşimiz olacak ve bu tatili bizim için unutulmaz kılacaktı!

Suzie büyüyor

Laure ve Alex; ilk andan itibaren bize evlerini kendi evimiz gibi hissetmemiz için ellerinden geleni yaptılar. İlk couchsurfing denememiz, muhtemelen hayatımızın en güzel anılarından biri olacaktı. İlk andan itibaren Suzie’yi bol bol öpüp, sıkıştırmaya başladık. Resmen anne, babasından daha çok öpüyorduk bu bebeği. Ama gerçekten aksini yapmak mümkün olamaz! Bütün egolarından arınmış, dünyanın bir ucunda mutlu bir hayat süren bu çiftin, Suzie’yi ne kadar güzel yetiştirmiş olmalarına hayran kaldık. Çünkü Suzie; bir bebek değil, arkadaştı bütün tatil boyunca. Bizle aynı masada, bebek sandalyesinde mızmızlanmadan yemeğini yiyor, ağlamadan oyun oynayarak bizim denizden çıkmamızı bekliyor ve yatağına yatırıldıktan on dakika sonra uykuya dalıyordu. Yani naparsın şimdi bu bebeği, yemeyip yanında yatmaz mısın?

Flossy, ben ve Suzie

Eve gelince; geniş, beyaz ahşap bir yapı, balkonu saran su yeşili çitler, aynı renkte bir sürü ayna, balkonda kocaman bir masa, etrafında bordo dev sandalyeler, kocaman ahşap şezlonglar, evin içinde ve balkonda tavanlarda pervaneler, balkonda büyük bir kanepe ve alabildiğine açık okyanus manzarası; bembeyaz kum, turkuaz su…Bir de kendimize özel plajımız. İnsan daha ne isteyebilir ki? Durup durup “Böyle bir keyif yok!” deyip gülüyorduk. O kadar keyifli ki, geçirdiğimiz her dakikada yaşadığımızı iliklerimize kadar hissediyorduk bu atmosferde. Akşamüstleri evin plajında, hep birlikte  okyanusun içinde içki saati yaparak geçiriyorduk vaktimizi. Birlikte yemekler hazırlayarak, Suzie’yle oynayarak, köpeklerle plajda koşarak…

Kongo’da düğün

Laure ve Alex; Afrika, Kongo’da gönüllü çalışırken tanışmışlar. Bir yılın ardından hala Kongo’da kalacaklarını düşünürlerken bir anda insanların kentten tahliye edilmesi gerektiği söyleniyor. Ve çalışanlardan hangisinin, nereye gönderileceği belli olmadığı için Alex bu riski göze alamıyor ve Laure’la Alex 2 ay içinde hazırlıklarını tamamlayıp, yerel kıyafetlerini diktirerek Kongo’da evleniyorlar. Hikayeyi dinledikçe hayran kalıyorum bu çifte! Sadece 20$ a diktirdikleri yerel kıyafetleri, iş arkadaşları ve aileleriyle yemek yemelerine yetecek küçük bir salon ayarlıyorlar düğün için.  Annesinin Fransa’dan getirdiği beyaz papyonunu renkli kıyafetine iliştiren hiperaktif Alex ve dünya tatlısı Laure; Afrika’da hayatlarını birleştiriyorlar. Her şey oldukça spontane ama bir o kadar da farklı ve heyecanlı. Evlilik hikayelerine pek de meraklı olmayan ben, onları dinledikçe o kadar büyüleniyorum ki, kendimi “İki kişi birbirini sevdikten sonra, samanlık seyran olurmuş” tadında klişelerin kucağında buluyorum bir anda… Laure’un pilot olma hayallerinin peşinde birkaç yıllarını Kanada’da çalışıp, okuyarak geçirdikten sonra dünyanın yedi harikasından biri olan Suzie’yi doğurmak için Fransa’ya taşınıyorlar. Suzie bebeği kucaklarına aldıktan sonra, daha bebiş 6 aylıkken kalkıp Turks ve Caicos Adaları’na yerleşiyorlar. Yani, bugün uyanıp hadi Yeni Zellanda’ya taşınalım deseler, eminim ki hiçbir eşya almadan gidip bir anda oraya yerleşebilirler.

Laure ve Alex düğün

Onlara o kadar hayran kalıyorum ki anlatamam. Belki hayatta çoğumuzun istediği şeyi hiç düşünmeden, gönüllerinden nasıl geliyorsa öyle yaşıyorlar. Bence büyük bir meziyet bu!

Cheminade’lar

Bizler; yaşadığımız hayattan vazgeçmek, içinde bulunduğumuz koşuldan memnun olmasak bile onu değiştirmek üzere bir karar almak için bile aylarca, belki yıllarca düşündüğümüz için, içinde bulunduğumuz duruma razı gelmek zorunda kalıyoruz çoğu zaman. Ya da büyük hayallerimizi, beklentilerimizi, egolarımızı, bize dayatılanları, ailelerimizin bizden beklentileri yüzünden, üzerimizde büyük bir yük hissederek hayatı sorguluyoruz sürekli. Böyle böyle seneler akıp geçiyor ve hayat kayıp gidiyor elimizden! Ama Laure ve Alex’in çok büyük hayalleri yoktu gördüğüm kadarıyla. İstedikleri ülkede, birbirlerine olan aşkları ve dünya güzeli bebekleriyle, yaşamalarına yetecek kadar bir gelirle, istedikleri hayatı sürüyorlardı işte. Mutluluk bu değil de ne? Herkesin içinde az çok birbirine benzer duygular bulunduğuna şahit oluyorum gün geçtikçe. Bütün bu hisleri, düşünceleri bir kenara bırakıp, mutluluğum üzerine bir karar alabildiğim gün “işte oldu” diyeceğim kendime, “başardın Irmak!” O günü sabırsızlıkla bekliyorum. Hayattaki küçük mutluluklardan kendimize pay çıkarabilmeyi, gülmeyi, müziği kalbimizde, iliklerimizde hissetmeyi, sadece yaşadığımızı hissetmeyi, bunun ne kadar değerli olduğunu anlayabilmeyi diliyorum. Kısacası hepimize Cheminade’lar gibi mutlu bir hayat diliyorum…

 

Yazarın tüm yazıları için tıklayın.

Irmak Yazım
Irmak Yazım // 1987’de İstanbul’da doğdum ama kendimi Rio’da veya Havana’da doğmuş gibi hisseden değişik bir canlıyım. Rio’nun Irmak demek olduğunu hesaba katarsak çok ... Devam