Masumlar Apartmanı, pandemi döneminde hayatımıza giren, bambaşka hayatları hayretle izlerken derinlerde kişisel iç sorguların da kapılarını aralayan, gerçek yaşamlardan ilhamla ekranlarımıza gelen psikolojik dizilerden bir tanesi. Sondan bir önceki bölümden izleyicilerin anımsayacağı bir diyalog. Yaşamak zorunda kaldıkları ağır travmaların sonuçlarını yüreklerinde taşımakta haklı olarak zorlanan bu yolda biri asosyal ve aşırı titiz olan, diğeri ruh ve sinir hastalıkları hastanesinde tedavi altına alınmış iki masum yüreğin ilham veren diyalogu.
Gülben: Beni niye beğendin?
Anıl: Beğenmedim, mantı mısın sen? Mantı olsan beğenirim. Gülben’sin sen, beğenmedim seni. Sevdim seni ben, Gülben. Sarmısaklı değilsin, Gülben’sin sen.
Yaşamlarımız, ilişkilerimiz ve ilişkide olduklarımızla ilgili hissettiklerimiz üzerine kurulu. Her an, her saniye evimizde tek başımıza otururken ve kabaca hiçbir şey yapmadığımızı düşündüğümüz anlar dahil olmak üzere sürekli bir şeylerle ilişki içindeyiz. Telefonumuz, koltuğumuz, çiçeklerimiz, hava koşulları, dışarıdan gelen sesler, içeriden, zihnimizden, kalbimizden, bedenimizden gelen sesler. Canlı, cansız, elle tutulup gözle görülen, elle tutulmayan gözle göremediğimiz her şey ve herkes bu iletişim haline dahil.
İnsanlık olarak sosyal varlıklarız. Öğrenmek, gelişmek ve devam edebilmek için birbirimize ihtiyacımız var. Her gün bu niyetle güne uyanmasak da birilerine öğretiyor, birilerinden öğreniyoruz. İnşa ettiğimiz sosyal çevre içerisinde değer görmek ve sevilmek en büyük yaşam motivasyonlarımızdan.
İşte şimdi cevabı çok önemli birkaç soru.
Gerçekten seviliyor, gerçekten değerli bulunuyor muyuz?
Biri veya birilerinin bize ihtiyaç duyması, zorlandıkları anlarda tavsiye ve desteğimizle ayağa kalkıyor olmaları ve buna dair müteşekkir olduklarını ifade etmiş olmaları o kimselerin gözünde bizim değerli ve sevilen olduğumuzu kanıtlamaya yeterli mi?
Biri veya birilerinin göz, gönül, zihin zevkine hitap etmek, o kişinin bizimle birlikte olmaktan keyif alması, bundan hoşlanması ve hatta belki de bu anlarla ilgili hoşnutluğunu ifade etmiş olması o kimselerin gözünde bizim değerli ve sevilen olduğumuzu kanıtlamaya yeterli mi?
Bir an için sahip olmasanız bile bir arabanız olduğunu düşünün. Bir yerden bir yere gitmenin kolaylıklar ve konfor yaratan yoludur araba. Dünyamız bu kadar kalabalıklaşmadan ve trafik bir çileye dönüşmeden önce bu sebeple icat edilip geliştirilmişti en azından. Arabanız daha hızlı, daha konforlu, daha hijyenik ve kişisel alana sahip koşulları sağlayan bir destekçi görevi görendir. Arabamızdan ve bize sağladıklarından hoşlanırız. Günlük konuşma dilinde bu hoşlanma halini sevmek diye de ifade ettiğimiz olur. Ancak destek koşullarını daha iyi sunabilecek daha iyi bir araba alma şansımız olduğunda mevcut olandan vazgeçer, yenisine evet deriz.
Sahi değer vermek ve hoşlanmak aynı mıdır?
Özel hayat veya iş hayatı ayırt etmeksizin hoşlanılıyor olmaktan daha iyi bir şey varsa eğer, bu değer veriliyor olmaktır.
Birileri bize birkaç güzel söz söyledi, hoşumuza gidebilecek vaatlerde bulundu diye o ilişkiyi sürdürmek, eğer bu vaatler yerine getirilmiyorsa (özel hayat veya iş hayatı fark etmeksizin) orta ve uzun vadede yıkıcı sonuçlar doğuracaktır. Ölümlü yaşamlarımızda kıymetli vaktimizi bizleri ihtiyaç halinde kırılacak acil durum kiti gibi kenarda bekletmeyi seçen kişilerin dikkatini çekmek için harcamaya ihtiyacımız yok. Bize ve ilişkimize yatırım yapmayan her ne varsa buna razı olmak, sırf sonlanmasından korktuğumuz için değişebileceğine dair umut beslemeye devam etmek değerlerimizden ödün vermek demektir ve bu zaman içerisinde içsel olarak öz değerimizi de azaltacaktır.
İş hayatında önemli olmak yeterli olabilir belki, peki ya özel hayatta en önemli olmayı ister miydiniz?
Önemliye giden yol değerlerle tanımlanmıştır. Onun hayatındaki rolünüz için takdir edilmeniz değer görüyor olduğunuzun ifadelerinden biridir. Bu, size ve nasıl hissettiğinize saygı duyulduğu anlamına gelir. Bu, sizin küçümsenmediğiniz, başarılarınızın küçük görülmediği ve daha iyi bir opsiyon önlerine geldiğinde sizin bir kenara atılmadığınız, atılmayacağınız anlamına gelir.
Değerleriniz ve inançlarınız önemseniyorsa, gerçekten önemseniyorsunuzdur.
Hepimiz kişisel değerlerimiz ve inançlarımıza dair pek çok şey söyleyebiliriz. Çok yüksek değerlerle kendimizi ifade edebiliriz. Ancak günün sonunda önemli olan ilişki içinde olduğumuz alanlarda değerlerimizi ve kendi değerimizi nasıl tanımladığımızdır.
Yeterince değer görmediğimiz ilişkileri devam ettirmek aslında kendimize yeterince değer vermediğimizin gösterir.
Bu çeşit ilişkileri sürdürmekte ısrarcı olmak zaman içerisinde karşı tarafın değil bizim değerlerimizi değiştirecektir.
Güven, saygı, sadakat ve sevgi gibi değerler bizler için önemliyse bunların azını sunan ilişkilere razı olmamalıyız. Sürekli olarak kendimizden veya karşımızdakinden veya patronlarımızdan şüphe edemeyiz. Ne zaman bir yalan yakalayacağımızı, ne zaman işten çıkarılacağımızı sürekli düşünerek ne özel hayatımızdaki birlikteliğe ne de iş yaşantımıza devam edemeyiz. Özellikle partner ilişkilerinde ilişkiyi kaybetme korkusu, karşıdaki kişinin zamanla değişebileceğine, ortak değerlere ve inançlara sahip olunabileceğine dair bir yanılgı yaratır. İlişkinin her anında değişim için bir umut, bir beklenti hemen oradadır. Evet, her birimiz başkalarının hayatında bir fark yaratabiliriz. Ama aşk, bir insanı olmasını istediğimiz kişiye dönüştürmek demek değildir.
Aşk, partnerlerimizi değiştiremez ve onları olmadıkları biri haline getiremez.
Partner ilişkisinde o kişinin en önemlisi, diğer yarısı, daha iyi bir yarısı, kendisinin daha iyi halini ortaya çıkarmasına sebep olan yarısı olmak kıymetlidir. Birisi için o kişi olmaktır esas olan. Çünkü hepimizin değerleri hayatlarımızdaki en önemli şeylerin başında gelir.
Değerli ve sevilen hissettiğimiz, hoşumuza giden, doğru bulduğumuz muameleyi görmek için kendi değerimizi bilmemiz gerekiyor. Bir kadın/erkek, bir işveren vb. bizden hoşlanabilir ama bu bize ihtiyacımız olan ve hak ettiğimiz saygıyı gösterecekleri anlamına gelmez.
Bazen biraz öz sevgi ve özenle ve hatta bir tutam da cesaretle şu an olduğumuz yerden yeniden başlamamız gerekir. Kendimize karşı dürüst ve samimi bir yaklaşımla yine kendimize yatırım yapmamız gerekir. İşte ancak o zaman değerimizin zamanla ve tekrar arttığını görmek mümkün olabilir. O zaman ne kadar önemli olduğunu görebiliriz.
Hepimiz değerimizi bilelim ve başkaları gelip bizleri onlardan ödün vermek zorunda bırakmadan önce onları biz uygulayalım.
Sonuçta biz sarımsaklı mantı değiliz.
Sevgiyle…
İlginizi çekebilir: Ne yaparsak kendimize yapıyoruz: Yılgınlıktan uzak seçimler yapmak mümkün