Öz şefkatle şifa bulun: Şefkati önce kendinize sonra başkalarına verin

Görüşmeyeli ne çok zaman oldu? Bu zamanda neler biriktirdim içimde, neleri törpüledim? Hangi yeni alışkanlıklar katıldı hayatıma, hangileri ile de artık vedalaşmam gerekti?
Yazacak, anlatacak epeyce konularım birikmişken neden küstüm kalemime?
Oysaki daha önceleri başıma ne gelirse gelsin içimden taşanları, en yakın dostuma anlatır gibi bulduğum ilk kağıda kaleme döken ben, neden şimdi yaşadığım her şeyi kutulara saklayıp sandıklara gömüyorum?

Düşündüm, ben böyle sandıklara gömersem nasıl olur da edindiğim deneyimleri aktarabilirim?

Dahası bunları anlatmazsam ileride giderek derinlere gömülecek canım anılarımı saklı kaldıkları tozlu dolaplardan bir başkasının bulup çıkarma şansı da yok. O halde durup, derin bir nefes alıp, yavaşlayan yazma kaslarımı bir bir harekete geçirip ısınma zamanı.

Bu yazı da sırf bu yüzden.
Geride bıraktığımız tüm kötü günlere inat hala tutunmamız gereken inancıma seslenmeye çalışıyorum.
Çabalıyorum ben de aslında beni epeydir yalnız bırakan umudumun geri gelmesine.
Aslında son birkaç gündür de uzun bir gemi seferine çıkmış yakınımı bekler gibi kıyıda oturmuş gelmesini bekliyordum. Öyle ya bunca zaman bana bu kadar can yoldaşlığı etmiş umudumun bir daha geri dönmemek üzere beni terk etmiş olması söz konusu olamazdı. Oralarda bir yerlerdeydi. Benim onu beklediğimi bilmesi gerekiyordu. Birbirine hasret iki sevgili gibi kavuşacaktık…

Ve evet, şimdi yeniden benimle. Uzun zamandır aynı pozisyonda oturduğumuzda uyuşan bir bacak gibi hafif zorlanıyor şu an. Biraz da uyuşuk ama ben hareket ettirdikçe yeniden varlığını hatırlıyor.

Ve size güzel bir haber vereyim mi? Sanırım bu sefer eskisinden de daha güçlü.

Neden mi? Çünkü ben bıraktığı yerde değilim. Ceplerim yepyeni öğretilerle doldu taştı.
Yazılarımı bilenler bilir, en çok da kendimleydi derdim. Kendimi hayatımın merkezine alamama, kendim hariç herkese değer verme ama hep kendimi unutma… Bir hatalı varsa ilk bıçağı hep kendime saplama konusunda da epeyce başarılıydım hani…

Ama şimdilerde bunca mücadelenin de sonunda sanırım, artık kendimi sarıp sarmalamayı öğrendim. Fark ediyorum. Meğerse onca zaman yazdığım, okuduğum kendimi hayatımın merkezine alma pratiklerim biraz durup demlenince, kapağı açılmış bir baraj gibi dolup taşımayı bekliyormuş.

Fark ediyorum ki artık bunca hayal kırıklığından sonra belki de biraz sakinleşip bakabiliyorum kendime.
Yaşanan bir olayda, can sıkıcı bir konu olmuşsa veya işler istediğim gibi gitmeyince mesela, bu konunun sorumluluğunu taşımıyorum en basitinden.

Öyle geliştiyse durumlar, “mutlaka öyle olması gerektiği” içindir deyip yoluma bakabiliyorum mesela epey bir zamandır. Bu yazımı da benim gibi ilk oku kendine atanlar varsa aramızda onlara da ilham olabilmek için yazmak istedim.

Canımı çokça sıkan bir olay karşısında daha önce kendimi, zihnimin en karanlık yargı odalarına alıp sanığı dinlemeden, verilecek en ağır cezayı düşünen ben, şimdilerde en yakın dostumu dinler gibi şefkatle dinlemeye başladım.

Fark ettim ki bu kadar çatık kaşla dinlediğim için açılamıyormuş bana içimdeki gizli kapılar.
Şimdi önce şefkatimle kucaklıyorum kendimi. Saçını okşuyorum hemen ve diyorum ki “Ne olursa olsun ben seni seveceğim, hatalarınla ve pişmanlıklarınla seveceğim.”
Sen yeter ki yola devam et.
Ve bu farkındalıkla beni terk ettiğini sandığım umudumun da omzuma konduğunu fark ediyorum.

Oh be diyorum! Hata yapmak da insana dair değil mi? Ne oldu da bu denli uzaklaştım kendimden? Ne oldu da bu kadar yukarıdan baktım kendime? En iyi ilişkimi kendimle kuramadıktan sonra benden yardım isteyenlere nasıl deva olabilirim ki?

Bu farkındalığımı yeni diğer farkındalıklarımla aynı rafa ama bu sefer biraz daha görünür olması için hayatımın baş köşesine koyuverdim. Böylece başıma ne gelirse gelsin, ilk yardım dolabına koşar gibi ilk ona koşuyorum.

Şefkatimi en önce kendime veriyorum. Bir bakıyorum umudum da diğer yana geçmiş, beni sarıp sarmalıyorlar.
Daha şeffaf bakıyorum her olaya. Ve dahası ne biliyor musunuz?
Ben böyle baktıkça son derece berrak akıyor su ve buluyor benim en istediğim şekilde yolunu.

Peki ya siz en son ne zaman okşadınız saçını ruhunuzun?

İhmal edenler varsa çok geç olmadan başlamalarını tavsiye ederim. Görün, bakın sonra hayat nasıl da çiçekler sunuyor sizlere.

Ve yeniden kalemimle buluşma yazımı da sevgiyle kutluyorum bu vesileyle…

Sevgimle…

İlginizi çekebilir: Güç içinizde: Tek başına olmak insana neler öğretir?

Pınar Tümkaya
Selamlar, ben Pınar Tümkaya. 1984 senesinde sevimli bir Akdeniz kenti olan İskenderun’da doğdum. Çukurova Üniversitesi İktisat Bölümünden 2007 senesinde mezun olmadan hemen önce hep ... Devam