X

Öz şefkat: Benliği yargılamadan, şefkatle kucaklayabilmenin gücü

Biriyle on yıllarca sürecek, uzun bir yolculuğa çıkmanız gerekseydi, bu kişiyle aranızdaki ilişkinin nasıl olduğu sizin için ne kadar önemli olurdu? Yolculuk boyunca her şeyin yolunda gitmesi ve bir pürüz çıkmaması için çaba gösterir miydiniz? Peki ya aranızdaki pozitif ve destekleyici ilişkiyi inşa etmek ve korumak için? Aslında şu anda hepimizin deneyimlediği yaşam yolculuğu, bu metaforik yolculuktan pek de farklı değil. Bu yolculuğun yaşamlarımızdaki izdüşümünde yol arkadaşımız zihnimizin içindeki ses, benliğimiz, özümüz, bizi biz yapan şey. Ancak pek çoğumuzun zihnimizdeki o sesle olan ilişkisi o kadar da iyi giden bir ilişki değil ve kendimize öz şefkat göstermekte o kadar da başarılı olduğumuz söylenemez.

Kendimizi acımasızca eleştirmek ve yargılamak, öz değerinize, kendinize duyduğunuz sevgi, saygı ve kabule en çok zarar verebilecek tutumların başında geliyor. Öz şefkat tam da bu noktada kendimize yargılamadan, eleştirmeden ya da cezalandırmadan yaklaşabilmeyi; zorlu deneyimleri ve yaşantıları kendimize indirgemeden, tüm insanlığın ortak paydası olarak görebilmeyi; acı veren duygu ve düşünceleri aşırı şekilde tanımlamadan, bilinçli bir farkındalık zemininde tutabilmeyi öğütleyen bir kendimizle sağlıklı iletişim kurma kanalı. Öz şefkat, zihnimizdeki düşünceleri ya da deneyimlediğimiz duyguları değiştirmeyi değil, bu düşünce ve duygulara olan yaklaşımımızı değiştirmemizi odağına alıyor. Dolayısıyla olduğumuz kişinin bizdeki anlamından bağımsız olarak, kendimizi taşıdığımız her sıfatla, deneyimlediğimiz her duyguyla, olumlu ya da olumsuz tüm düşüncelerle şimdi ve burada şefkatle kucaklayabilmeyi öğretiyor.

Benliğimizle güvenli bağ kurabilmek neden önemli?

“Sevginizi ve şefkatinizi kendinizden daha çok hak eden birini tüm evrende arayabilirsiniz ancak hiçbir yerde bulamazsınız. Siz kendi benliğinizle, tüm evrendeki herkes kadar sevginizi ve şefkatinizi hak ediyorsunuz.” Buda

Birey olarak eşsiz oluşumuz, dünyaya da benzersiz bir pencereden bakmamız ve her bir durumu, objeyi, deneyimi öznel bir algıyla değerlendirmemiz anlamına geliyor. Her birimizin dünyayı algılama şekli, zihinsel filtreleri, olayları açıklama ve rasyonelleştirme stili farklı.

İnsan, gelişiminin erken dönemlerinde dünyayla, diğerleriyle ve kendisiyle olan ilişkisini aile ortamında kurduğu ilişkilerle şekillendirmeye başlıyor. Çocukken, ilk bağ kurduğumuz ve sosyalleşmenin ilk adımlarını deneyimlediğimiz ebeveynlerimizi model alarak benliğimizi şekillendirmeye başlıyoruz. Ailemizi, içinde büyüdüğümüz toplumun değerlerini benimseyerek, bu değerler çerçevesinde dünyaya baktığımız pencereyi şekillendiriyoruz.

Değerlerimiz, hayattaki yolculuğumuzda yol gösterici ilkelerin bir toplamı ve yaşamda neyi ‘doğru’ neyi ‘yanlış’ olarak etiketlendirdiğimizin en önemli belirleyicisi. Değerlerimizi, başkalarını ve kendimizi değerlendirirken kullandığımız bir bilinçaltı puanlama tablosuna benzetebiliriz. Yaşam yolculuğunda birlikte ilerlediğimiz iç sesimiz de içinde yaşadığımız çevreye ve büyürken öğrendiğimiz değerlere göre şekilleniyor ve kendimize karşı sert, yargılayıcı ve eleştirel bir bakış açısı geliştirmemize neden olabiliyor.

Yaşamımız boyunca oluşturduğumuz değerler (akademik başarı gibi), benlik algımızla tutarsız olduğunda kendimizi değersiz hissedebiliyor ve yargılayabiliyoruz (‘Daha iyi bir not alabilirdim.’, ‘Daha iyisini yapabilirdim.’, ‘Çok başarısızım.’ gibi). Uzun vadede, bu değerlere uygun yaşayıp yaşamadığımıza dair öznel ve öz-eleştirel algılarımız öz değerimizi etkiliyor ve zihnimizdeki o iç sesin nazik ve destekleyici ya da yıkıcı ve değersizleştirici olup olmadığını belirliyor.

Kendimizi eleştirmek ve yargılamak iyi oluşumuzu nasıl etkiler?

Araştırmalar, sosyal olarak izole olmuş bireylerin, sosyal ilişkilerden uzaklaşmalarına ve kendilerini izole etmelerine sebep olan en önemli faktörün yine kendileri olduğunu gösteriyor. Sosyal izolasyon yaşayan kişiler, başkalarından gördükleri muameleyle ilgili olumsuz beklentilere sahip olma eğilimindeler ve bu nedenle sosyal etkileşimlerini artırmak yerine kaçınma davranışını benimserler. Diğer insanlara güvenememe hissi, beraberinde ‘zihinsel geviş getirme’ olarak tanımlanan ruminasyonu getirir ve bu kişiler sosyal etkileşimle kendilerini geliştirmek yerine yerlerinde saymaya devam ederler. Kişiyi bir girdap gibi aşağı çeken bu aynı düşünceler üzerinde dönüp durma davranışı, uzun vadede kişinin mutluluğuna ve iyilik haline olumsuz çıktılarla yansır.

Pozitif psikolojinin kurucusu Alfred Adler teorisinde, sosyal bir gruba ait olmanın insanın en temel ihtiyaçlarından biri olduğunu vurgular. Ancak bundan daha da önemlisi ve öncelikli olanı, kendimizle sağlıklı bir ilişki kurabilmemiz ve kendi benliğimizle mutlu hissedebilmemiz. Bu nedenle özellikle kendi özümüzle ilgili düşüncelerimiz, algımız ve kendimizle olan ilişkimiz iyi oluşumuzun en önemli belirleyicilerinden biri.

Öz şefkat nedir?

“Kendini sevmezsen, başkalarını da sevemezsin. Kendine şefkat göstermezsen, başkalarına karşıda da şefkat duyamazsın.”

Dalai Lama

Öz şefkat terimini psikoloji literatürüne kazandıran ve bu konudaki kapsamlı araştırmalarıyla tanınan Kristin Neff öz şefkati ‘kendinize yargılamadan, eleştirmeden ya da cezalandırmadan yaklaşabilmek; zorlu yaşantıları kendimize indirgemeden, insanlığın ortak paydası olarak paylaşabilmek; acı verici duygu ve düşünceleri aşırı şekilde tanımlamadan, bilinçli bir farkındalık zemininde tutabilmek.’ olarak tanımlıyor. Öz şefkat, kendimize karşı nazik ve anlayışlı olmamızı, mükemmel olamayacağımızı kabul etmemizi ve hayatımız boyunca deneyimleyeceğimiz başarısızlıkların, yetersizliklerin ya da zorlukların öğrenme ve gelişme için potansiyel birer aracı olduklarını anlamamızı içeriyor.

Kökleşmiş ve bilinçaltımıza yerleşmiş değerlerimizi değiştirmeye çalışmak yerine, kendimize olan bakış açımızı değiştirerek, bu değerlerin yarattığı baskıyı ve etkiyi azaltarak yaşamda karşılaştığımız zorlu durumları ve duyguları yatıştırmayı öğrenebiliriz. Bunu yapabilmenin en etkili yoluysa, öz şefkat kasımızı geliştirmek. 

Öz şefkatin 3 boyutu

Öz şefkat kavramı birbirinden ayrı ancak bağlantılı üç ayrı boyuttan oluşuyor. Bu boyutlardan ilki olan öz nezaket, zor yaşantılar deneyimlerken kendimize karşı yargılayıcı, acımasız ve sert davranmak yerine iyilikle, sevgiyle ve nezaketle yaklaşmayı içeriyor. Anlaşılması ve anlatması kolay olsa da, uygulaması bolca pratik gerektiren öz nezaket, kendimizle olan ilişkimizdeki tutumumuzu belirliyor.

İkinci boyut olan ortak insanlık hissiyatı, zor deneyimler ve duygular karşısında ‘Neden ben?’ sorusunu sormak yerine, yaşamdaki olası tüm durumların tüm insanlığın ortak problemleri olduğu anlayışına dayanıyor. Dünya üzerinde en büyük acıyı, en olumsuz durumları sadece kendimizin yaşadığını düşünmek ve diğer tüm insanların ‘normal’, ‘mutlu’, ‘sağlıklı’ hayatlar sürdürdüğüne inanmak kendimizi diğer insanlardan ayrıştıran ve izole eden bir yaklaşım. Bunun yerine yaşamdaki tüm deneyimleri tüm insanlıkla paylaştığımızın bilincinde olmak, bu olumsuz durum ve duyguları bireye, yani kendi benliğimize indirgememizi önleyerek deneyimlere daha kabullenici bir noktadan yaklaşmamıza yardımcı oluyor.

Öz şefkatin üçüncü ve son boyutu olan bilinçli farkındalık, deneyimlediğimiz şeyi, onu deneyimlediğimiz anda fark etmek olarak tanımlanıyor. Zorlayıcı duyguların içindeyken kendimize şefkatle yaklaşabilmek için önce tüm bu duyguların ve deneyimlerimizin farkında olmamız gerekiyor. Odağımızı şimdiki ana getirerek, düşüncelerimizi gözlemleyerek, kendimizi dışarıdan inceleyerek deneyimlediğimiz duyguların zihnimizin ürünleri mi yoksa gerçek tepkilerimiz mi olduğunu ayırt edebilmemiz öz şefkat becerilerimizi geliştirebilmemiz için son derece önemli.

Öz şefkat pratikleri

1. Kendinizi affetme alışkanlığı geliştirin

Hatalarınız için kendinizi cezalandırmaktan vazgeçin. Kusurlarınızla yüzleştiğiniz anlarda mükemmel olmadığınızı ve olamayacağınızı, aslında mükemmel denen şeyin hiç olmadığını kabul edin ve kendinize karşı nazik olun. Anneniz, babanız, kardeşiniz, arkadaşlarınız, partneriniz sizi kusursuz olduğunuz için değil ‘siz’ olduğunuz için seviyor.

Performans kaygınızın ya da mükemmeliyetçi yaklaşımınızın değerlerinizle olan ilişkisini sorgulayın. Mükemmele ulaşma isteğiniz aslında ‘sevilmeye ve kabul görmeye layık bir birey olma’ söyleminin içini dolduran değerlerinizle bağlantılı olabilir. Performansınızın beklentinizin altında kaldığı zamanlarda kendinizi yargılamamak ve kendinizle ilgili olumsuz düşüncelerin girdabına çekilmemek için sürekli olarak görebileceğiniz bir yere ne kadar değerli olduğunuzu, sevilmek için mükemmel olmanız gerekmediğini, kendinize karşı daima nazik bir tutumda yaklaşmanız gerektiğini hatırlatan notlar bırakabilirsiniz. 

İlginizi çekebilir: Affetmenin gücü, affetme süreci ve “Affetme & Serbest Bırakma Meditasyonu”Affetmenin gücü, affetme süreci ve “Affetme &

2. Gelişen zihniyet (Growth Mindset) ile hareket edin

Zorlukları aşılması imkansız engeller olarak mı yoksa büyüme fırsatı olarak mı görüyorsunuz? Bu soruya verdiğiniz cevap zihniyetinizin sabit bir zihinden mi yoksa gelişen bir zihinden mi beslendiğinin yanıtı olacak. Zorluklardan kaçınmak yerine kucaklayın, karşınıza çıkan engellerde anlam aramakta ısrarcı olun ve kendinizden asla vazgeçmeyin. Kendinizi eleştirdiğinizi ve başkalarıyla olumsuz şekilde kıyasladığınızı fark ettiğinizde, tehdit altında hissetmek yerine onların başarılarından ve güçlü yanlarından ilham almaya çalışın.

İlginizi çekebilir: Kişisel gelişimin anahtarı: Büyüme odaklı zihniyet

3. Şükredin

Sahip olmadıklarınız için hayıflanmak ve şikayet etmek yerine, şu anda sahip olduğumuz şeyleri takdir etme gücünüz var. Bir şükür günlüğü yazmayı deneyebilir ya da her gün uyandığınız anda ve uyumadan hemen önce varlığına şükredebileceğiniz üç şeyi zihninizden geçirebilirsiniz. Sahip olduklarımız için şükretmeyi alışkanlık haline getirmek odağımızı eksikliklerimizden uzaklaştırır ve iç sesimizin daha nazik, daha sevecen, daha yumuşak olmasına olanak verir.

İlginizi çekebilir: Şükretmeyi alışkanlık haline getirmenin yolları

4. Cömertlik düzeyinizi dengeleyin

Araştırmacı Raj Raghunathan, ilişkilerde üç farklı alma-verme dengesi stilinden söz ediyor: Verici, alıcı ve dengeleyici. Verici olan insanlar tahmin edebileceğiniz üzere en cömert olanlar ve aslında cömert olabilmek, şefkat göstermenin de en iyi yollarından biri. Bununla birlikte, verici olmanın ve cömertliğin düzeyi gereğinden fazla olduğunda bu kişiler başkalarının ihtiyaçlarını kendi ihtiyaçlarının önüne koyarak, kendi iyi oluşlarını göz ardı edebiliyorlar.

Cömertlik, kişinin kendisini kapsamadığında iyi oluşunu olumsuz etkileyen bir yaklaşım. Bu nedenle cömertlik ve vericilik seviyenizi ayarlarken kendi ihtiyaçlarınızın bilincinde olduğunuzdan emin olmalısınız. Cömert davrandığınız kişileri iyi değerlendirin, sahip olduğunuz kaynakların kendiniz için de yeterli olup olmadığının farkında olun ve yüklenebileceğinizden fazlasını taşımaya çalışarak kendinizi tüketmeyin. Unutmayın, iyilik yapmak mutluluğu artırıcı bir etkiye sahip ancak sadece kendi iyi oluşunuzu olumsuz etkilemediği sürece… 

İlginizi çekebilir: İlişkilerde alıcı ve verici dengesi

5. Bilinçli farkındalık becerilerinizi geliştirin

Farkındalık, kendimizi yargılama davranışımızı azaltma eğiliminde olduğu için öz-şefkat becerilerimizi geliştirme üzerinde olumlu bir etkiye sahip.Yargılamadan ve etiketlemeden her zaman o anda yaşananların farkında olmaya çalışın.

Düşüncelerinizin ya da hissettiklerinizin şimdiki anda, sizinle birlikte var olmalarına izin verin. Tıpkı onlara alan açabildiğiniz gibi, size takılı kalmadan uzaklaşmaları da sizin elinizde. Duygu ve düşüncelerinizin şimdiki ana nasıl gelip gittiklerini gözlemleyin.

İlginizi çekebilir: Şimdiki anda olmanın sihirli anahtarı: Bilinçli farkındalık teknikleri ve anda olma pratikleri

Kendinizle ilgili beklentilerinizi karşılayamadığınızda, bir süreliğine durup beklentilerinizi ve yapabildiklerinizi yeniden değerlendirmek için kendinize alan yaratın. Deneyimlediğiniz zor duygulara odaklanın ve kaçmaya çalışmak yerine o duygularla zaman geçirmeye çalışın. Geçmişte yaptığınız hatalar için (1 dakika öncesinin de geçmiş zamana dahil olduğunu hatırlatmak isteriz) kendinizi affedin ve sadece insan olduğunuzu kabul edin. Evet, mükemmel değilsiniz. Hiçbirimiz mükemmel değiliz ve hepimiz yaptıklarımızın çok daha iyisini yapabiliriz. Ancak sahip olduğunuz her şeyle sevilmeye değer olduğunuzu kendinize sürekli hatırlatın.

Kaynaklar: Self-compassion.org, Positive Psychology, Mindful.org

Merve Dökmeci: Lisans ve yüksek lisans eğitimlerimi Boğaziçi Üniversitesi’nde tamamladım. Boğaziçi Üniversitesinde araştırma görevlisi olarak çalıştığım 4 yıl boyunca uzmanlık deneyimimi üniversitenin rehberlik ve psikolojik danışmanlık biriminde (BÜREM), bireysel danışmanlık ve grup çalışmaları ile edindim. Bu süreç zarfında sempozyum ve kongrelerin organizasyonunda, ve çeşitli bilimsel araştırma projelerinde yer aldım. Mindfulness Temelli Bilişsel Davranışçı Terapi ekolüne olan ilgim ve araştırmalarım sonucunda, öz şefkatin kişilerarası kabul-red ve duygusal tepkisellik arasındaki ilişkiye olan etkilerini incelediğim tezimle birlikte, yüksek lisans eğitimimi yüksek onur derecesiyle tamamladım. ODTÜ Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Doktora Programı’nda doktor adayı olarak bilimsel çalışmalarımı ve uzmanlık eğitimimi sürdürüyorum. Doktora eğitimimle birlikte Bilgi Üniversitesi’nde başlayan akademisyenlik yolculuğuma ise, MEF Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak devam ediyorum. Akademideki çalışmalarımın yanı sıra, kurucusu olduğum Uniqus Eğitim ve Psikolojik Danışmanlık merkezinde, beden farkındalığı ile travma çözümlemesi ve stres yönetimi üzerine psiko-biyolojik bir yaklaşım olan Somatik Deneyimleme’yi mindfulness pratiğime entegre ederek; bireylere psikolojik danışmanlık, kurumlara ise seminer ve eğitim destekleri veriyorum. Büyük bir heyecanla çalıştığım ruh sağlığı alanındaki bilgi birikimimi paylaşma merakımın ve yazmaya olan tutkumun beni 2013 yılında buluşturduğu Uplifers’ta, editör olarak ilgi duyduğum konularda araştırmaya, öğrenmeye ve paylaşmaya devam ediyorum.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale