X

Öz şefkat: Benliği yargılamadan, şefkatle kucaklayabilmenin gücü

Biriyle on yıllarca sürecek, uzun bir yolculuğa çıkmanız gerekseydi, bu kişiyle aranızdaki ilişkinin nasıl olduğu sizin için ne kadar önemli olurdu? Yolculuk boyunca her şeyin yolunda gitmesi ve bir pürüz çıkmaması için çaba gösterir miydiniz? Peki ya aranızdaki pozitif ve destekleyici ilişkiyi inşa etmek ve korumak için? Aslında şu anda hepimizin deneyimlediği yaşam yolculuğu, bu metaforik yolculuktan pek de farklı değil. Bu yolculuğun yaşamlarımızdaki izdüşümünde yol arkadaşımız zihnimizin içindeki ses, benliğimiz, özümüz, bizi biz yapan şey. Ancak pek çoğumuzun zihnimizdeki o sesle olan ilişkisi o kadar da iyi giden bir ilişki değil ve kendimize öz şefkat göstermekte o kadar da başarılı olduğumuz söylenemez.

Kendimizi acımasızca eleştirmek ve yargılamak, öz değerinize, kendinize duyduğunuz sevgi, saygı ve kabule en çok zarar verebilecek tutumların başında geliyor. Öz şefkat tam da bu noktada kendimize yargılamadan, eleştirmeden ya da cezalandırmadan yaklaşabilmeyi; zorlu deneyimleri ve yaşantıları kendimize indirgemeden, tüm insanlığın ortak paydası olarak görebilmeyi; acı veren duygu ve düşünceleri aşırı şekilde tanımlamadan, bilinçli bir farkındalık zemininde tutabilmeyi öğütleyen bir kendimizle sağlıklı iletişim kurma kanalı. Öz şefkat, zihnimizdeki düşünceleri ya da deneyimlediğimiz duyguları değiştirmeyi değil, bu düşünce ve duygulara olan yaklaşımımızı değiştirmemizi odağına alıyor. Dolayısıyla olduğumuz kişinin bizdeki anlamından bağımsız olarak, kendimizi taşıdığımız her sıfatla, deneyimlediğimiz her duyguyla, olumlu ya da olumsuz tüm düşüncelerle şimdi ve burada şefkatle kucaklayabilmeyi öğretiyor.

Benliğimizle güvenli bağ kurabilmek neden önemli?

“Sevginizi ve şefkatinizi kendinizden daha çok hak eden birini tüm evrende arayabilirsiniz ancak hiçbir yerde bulamazsınız. Siz kendi benliğinizle, tüm evrendeki herkes kadar sevginizi ve şefkatinizi hak ediyorsunuz.” Buda

Birey olarak eşsiz oluşumuz, dünyaya da benzersiz bir pencereden bakmamız ve her bir durumu, objeyi, deneyimi öznel bir algıyla değerlendirmemiz anlamına geliyor. Her birimizin dünyayı algılama şekli, zihinsel filtreleri, olayları açıklama ve rasyonelleştirme stili farklı.

İnsan, gelişiminin erken dönemlerinde dünyayla, diğerleriyle ve kendisiyle olan ilişkisini aile ortamında kurduğu ilişkilerle şekillendirmeye başlıyor. Çocukken, ilk bağ kurduğumuz ve sosyalleşmenin ilk adımlarını deneyimlediğimiz ebeveynlerimizi model alarak benliğimizi şekillendirmeye başlıyoruz. Ailemizi, içinde büyüdüğümüz toplumun değerlerini benimseyerek, bu değerler çerçevesinde dünyaya baktığımız pencereyi şekillendiriyoruz.

Değerlerimiz, hayattaki yolculuğumuzda yol gösterici ilkelerin bir toplamı ve yaşamda neyi ‘doğru’ neyi ‘yanlış’ olarak etiketlendirdiğimizin en önemli belirleyicisi. Değerlerimizi, başkalarını ve kendimizi değerlendirirken kullandığımız bir bilinçaltı puanlama tablosuna benzetebiliriz. Yaşam yolculuğunda birlikte ilerlediğimiz iç sesimiz de içinde yaşadığımız çevreye ve büyürken öğrendiğimiz değerlere göre şekilleniyor ve kendimize karşı sert, yargılayıcı ve eleştirel bir bakış açısı geliştirmemize neden olabiliyor.

Yaşamımız boyunca oluşturduğumuz değerler (akademik başarı gibi), benlik algımızla tutarsız olduğunda kendimizi değersiz hissedebiliyor ve yargılayabiliyoruz (‘Daha iyi bir not alabilirdim.’, ‘Daha iyisini yapabilirdim.’, ‘Çok başarısızım.’ gibi). Uzun vadede, bu değerlere uygun yaşayıp yaşamadığımıza dair öznel ve öz-eleştirel algılarımız öz değerimizi etkiliyor ve zihnimizdeki o iç sesin nazik ve destekleyici ya da yıkıcı ve değersizleştirici olup olmadığını belirliyor.

Kendimizi eleştirmek ve yargılamak iyi oluşumuzu nasıl etkiler?

Araştırmalar, sosyal olarak izole olmuş bireylerin, sosyal ilişkilerden uzaklaşmalarına ve kendilerini izole etmelerine sebep olan en önemli faktörün yine kendileri olduğunu gösteriyor. Sosyal izolasyon yaşayan kişiler, başkalarından gördükleri muameleyle ilgili olumsuz beklentilere sahip olma eğilimindeler ve bu nedenle sosyal etkileşimlerini artırmak yerine kaçınma davranışını benimserler. Diğer insanlara güvenememe hissi, beraberinde ‘zihinsel geviş getirme’ olarak tanımlanan ruminasyonu getirir ve bu kişiler sosyal etkileşimle kendilerini geliştirmek yerine yerlerinde saymaya devam ederler. Kişiyi bir girdap gibi aşağı çeken bu aynı düşünceler üzerinde dönüp durma davranışı, uzun vadede kişinin mutluluğuna ve iyilik haline olumsuz çıktılarla yansır.

Pozitif psikolojinin kurucusu Alfred Adler teorisinde, sosyal bir gruba ait olmanın insanın en temel ihtiyaçlarından biri olduğunu vurgular. Ancak bundan daha da önemlisi ve öncelikli olanı, kendimizle sağlıklı bir ilişki kurabilmemiz ve kendi benliğimizle mutlu hissedebilmemiz. Bu nedenle özellikle kendi özümüzle ilgili düşüncelerimiz, algımız ve kendimizle olan ilişkimiz iyi oluşumuzun en önemli belirleyicilerinden biri.

Öz şefkat nedir?

“Kendini sevmezsen, başkalarını da sevemezsin. Kendine şefkat göstermezsen, başkalarına karşıda da şefkat duyamazsın.”

Dalai Lama

Öz şefkat terimini psikoloji literatürüne kazandıran ve bu konudaki kapsamlı araştırmalarıyla tanınan Kristin Neff öz şefkati ‘kendinize yargılamadan, eleştirmeden ya da cezalandırmadan yaklaşabilmek; zorlu yaşantıları kendimize indirgemeden, insanlığın ortak paydası olarak paylaşabilmek; acı verici duygu ve düşünceleri aşırı şekilde tanımlamadan, bilinçli bir farkındalık zemininde tutabilmek.’ olarak tanımlıyor. Öz şefkat, kendimize karşı nazik ve anlayışlı olmamızı, mükemmel olamayacağımızı kabul etmemizi ve hayatımız boyunca deneyimleyeceğimiz başarısızlıkların, yetersizliklerin ya da zorlukların öğrenme ve gelişme için potansiyel birer aracı olduklarını anlamamızı içeriyor.

Kökleşmiş ve bilinçaltımıza yerleşmiş değerlerimizi değiştirmeye çalışmak yerine, kendimize olan bakış açımızı değiştirerek, bu değerlerin yarattığı baskıyı ve etkiyi azaltarak yaşamda karşılaştığımız zorlu durumları ve duyguları yatıştırmayı öğrenebiliriz. Bunu yapabilmenin en etkili yoluysa, öz şefkat kasımızı geliştirmek. 

Öz şefkatin 3 boyutu

Öz şefkat kavramı birbirinden ayrı ancak bağlantılı üç ayrı boyuttan oluşuyor. Bu boyutlardan ilki olan öz nezaket, zor yaşantılar deneyimlerken kendimize karşı yargılayıcı, acımasız ve sert davranmak yerine iyilikle, sevgiyle ve nezaketle yaklaşmayı içeriyor. Anlaşılması ve anlatması kolay olsa da, uygulaması bolca pratik gerektiren öz nezaket, kendimizle olan ilişkimizdeki tutumumuzu belirliyor.

İkinci boyut olan ortak insanlık hissiyatı, zor deneyimler ve duygular karşısında ‘Neden ben?’ sorusunu sormak yerine, yaşamdaki olası tüm durumların tüm insanlığın ortak problemleri olduğu anlayışına dayanıyor. Dünya üzerinde en büyük acıyı, en olumsuz durumları sadece kendimizin yaşadığını düşünmek ve diğer tüm insanların ‘normal’, ‘mutlu’, ‘sağlıklı’ hayatlar sürdürdüğüne inanmak kendimizi diğer insanlardan ayrıştıran ve izole eden bir yaklaşım. Bunun yerine yaşamdaki tüm deneyimleri tüm insanlıkla paylaştığımızın bilincinde olmak, bu olumsuz durum ve duyguları bireye, yani kendi benliğimize indirgememizi önleyerek deneyimlere daha kabullenici bir noktadan yaklaşmamıza yardımcı oluyor.

Öz şefkatin üçüncü ve son boyutu olan bilinçli farkındalık, deneyimlediğimiz şeyi, onu deneyimlediğimiz anda fark etmek olarak tanımlanıyor. Zorlayıcı duyguların içindeyken kendimize şefkatle yaklaşabilmek için önce tüm bu duyguların ve deneyimlerimizin farkında olmamız gerekiyor. Odağımızı şimdiki ana getirerek, düşüncelerimizi gözlemleyerek, kendimizi dışarıdan inceleyerek deneyimlediğimiz duyguların zihnimizin ürünleri mi yoksa gerçek tepkilerimiz mi olduğunu ayırt edebilmemiz öz şefkat becerilerimizi geliştirebilmemiz için son derece önemli.

Öz şefkat pratikleri

1. Kendinizi affetme alışkanlığı geliştirin

Hatalarınız için kendinizi cezalandırmaktan vazgeçin. Kusurlarınızla yüzleştiğiniz anlarda mükemmel olmadığınızı ve olamayacağınızı, aslında mükemmel denen şeyin hiç olmadığını kabul edin ve kendinize karşı nazik olun. Anneniz, babanız, kardeşiniz, arkadaşlarınız, partneriniz sizi kusursuz olduğunuz için değil ‘siz’ olduğunuz için seviyor.

Performans kaygınızın ya da mükemmeliyetçi yaklaşımınızın değerlerinizle olan ilişkisini sorgulayın. Mükemmele ulaşma isteğiniz aslında ‘sevilmeye ve kabul görmeye layık bir birey olma’ söyleminin içini dolduran değerlerinizle bağlantılı olabilir. Performansınızın beklentinizin altında kaldığı zamanlarda kendinizi yargılamamak ve kendinizle ilgili olumsuz düşüncelerin girdabına çekilmemek için sürekli olarak görebileceğiniz bir yere ne kadar değerli olduğunuzu, sevilmek için mükemmel olmanız gerekmediğini, kendinize karşı daima nazik bir tutumda yaklaşmanız gerektiğini hatırlatan notlar bırakabilirsiniz. 

İlginizi çekebilir: Affetmenin gücü, affetme süreci ve “Affetme & Serbest Bırakma Meditasyonu”Affetmenin gücü, affetme süreci ve “Affetme &

2. Gelişen zihniyet (Growth Mindset) ile hareket edin

Zorlukları aşılması imkansız engeller olarak mı yoksa büyüme fırsatı olarak mı görüyorsunuz? Bu soruya verdiğiniz cevap zihniyetinizin sabit bir zihinden mi yoksa gelişen bir zihinden mi beslendiğinin yanıtı olacak. Zorluklardan kaçınmak yerine kucaklayın, karşınıza çıkan engellerde anlam aramakta ısrarcı olun ve kendinizden asla vazgeçmeyin. Kendinizi eleştirdiğinizi ve başkalarıyla olumsuz şekilde kıyasladığınızı fark ettiğinizde, tehdit altında hissetmek yerine onların başarılarından ve güçlü yanlarından ilham almaya çalışın.

İlginizi çekebilir: Kişisel gelişimin anahtarı: Büyüme odaklı zihniyet

3. Şükredin

Sahip olmadıklarınız için hayıflanmak ve şikayet etmek yerine, şu anda sahip olduğumuz şeyleri takdir etme gücünüz var. Bir şükür günlüğü yazmayı deneyebilir ya da her gün uyandığınız anda ve uyumadan hemen önce varlığına şükredebileceğiniz üç şeyi zihninizden geçirebilirsiniz. Sahip olduklarımız için şükretmeyi alışkanlık haline getirmek odağımızı eksikliklerimizden uzaklaştırır ve iç sesimizin daha nazik, daha sevecen, daha yumuşak olmasına olanak verir.

İlginizi çekebilir: Şükretmeyi alışkanlık haline getirmenin yolları

4. Cömertlik düzeyinizi dengeleyin

Araştırmacı Raj Raghunathan, ilişkilerde üç farklı alma-verme dengesi stilinden söz ediyor: Verici, alıcı ve dengeleyici. Verici olan insanlar tahmin edebileceğiniz üzere en cömert olanlar ve aslında cömert olabilmek, şefkat göstermenin de en iyi yollarından biri. Bununla birlikte, verici olmanın ve cömertliğin düzeyi gereğinden fazla olduğunda bu kişiler başkalarının ihtiyaçlarını kendi ihtiyaçlarının önüne koyarak, kendi iyi oluşlarını göz ardı edebiliyorlar.

Cömertlik, kişinin kendisini kapsamadığında iyi oluşunu olumsuz etkileyen bir yaklaşım. Bu nedenle cömertlik ve vericilik seviyenizi ayarlarken kendi ihtiyaçlarınızın bilincinde olduğunuzdan emin olmalısınız. Cömert davrandığınız kişileri iyi değerlendirin, sahip olduğunuz kaynakların kendiniz için de yeterli olup olmadığının farkında olun ve yüklenebileceğinizden fazlasını taşımaya çalışarak kendinizi tüketmeyin. Unutmayın, iyilik yapmak mutluluğu artırıcı bir etkiye sahip ancak sadece kendi iyi oluşunuzu olumsuz etkilemediği sürece… 

İlginizi çekebilir: İlişkilerde alıcı ve verici dengesi

5. Bilinçli farkındalık becerilerinizi geliştirin

Farkındalık, kendimizi yargılama davranışımızı azaltma eğiliminde olduğu için öz-şefkat becerilerimizi geliştirme üzerinde olumlu bir etkiye sahip.Yargılamadan ve etiketlemeden her zaman o anda yaşananların farkında olmaya çalışın.

Düşüncelerinizin ya da hissettiklerinizin şimdiki anda, sizinle birlikte var olmalarına izin verin. Tıpkı onlara alan açabildiğiniz gibi, size takılı kalmadan uzaklaşmaları da sizin elinizde. Duygu ve düşüncelerinizin şimdiki ana nasıl gelip gittiklerini gözlemleyin.

İlginizi çekebilir: Şimdiki anda olmanın sihirli anahtarı: Bilinçli farkındalık teknikleri ve anda olma pratikleri

Kendinizle ilgili beklentilerinizi karşılayamadığınızda, bir süreliğine durup beklentilerinizi ve yapabildiklerinizi yeniden değerlendirmek için kendinize alan yaratın. Deneyimlediğiniz zor duygulara odaklanın ve kaçmaya çalışmak yerine o duygularla zaman geçirmeye çalışın. Geçmişte yaptığınız hatalar için (1 dakika öncesinin de geçmiş zamana dahil olduğunu hatırlatmak isteriz) kendinizi affedin ve sadece insan olduğunuzu kabul edin. Evet, mükemmel değilsiniz. Hiçbirimiz mükemmel değiliz ve hepimiz yaptıklarımızın çok daha iyisini yapabiliriz. Ancak sahip olduğunuz her şeyle sevilmeye değer olduğunuzu kendinize sürekli hatırlatın.

Kaynaklar: Self-compassion.org, Positive Psychology, Mindful.org

Merve Dökmeci: Lisans ve yüksek lisans eğitimlerimi Boğaziçi Üniversitesi’nde tamamladım. Boğaziçi Üniversitesinde araştırma görevlisi olarak çalıştığım 4 yıl boyunca uzmanlık deneyimimi üniversitenin rehberlik ve psikolojik danışmanlık biriminde (BÜREM), bireysel danışmanlık ve grup çalışmaları ile edindim. Bu süreç zarfında sempozyum ve kongrelerin organizasyonunda, ve çeşitli bilimsel araştırma projelerinde yer aldım. Mindfulness Temelli Bilişsel Davranışçı Terapi ekolüne olan ilgim ve araştırmalarım sonucunda, öz şefkatin kişilerarası kabul-red ve duygusal tepkisellik arasındaki ilişkiye olan etkilerini incelediğim tezimle birlikte, yüksek lisans eğitimimi yüksek onur derecesiyle tamamladım. ODTÜ Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Doktora Programı’nda doktor adayı olarak bilimsel çalışmalarımı ve uzmanlık eğitimimi sürdürüyorum. Doktora eğitimimle birlikte Bilgi Üniversitesi’nde başlayan akademisyenlik yolculuğuma ise, MEF Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak devam ediyorum. Akademideki çalışmalarımın yanı sıra, kurucusu olduğum Uniqus Eğitim ve Psikolojik Danışmanlık merkezinde, beden farkındalığı ile travma çözümlemesi ve stres yönetimi üzerine psiko-biyolojik bir yaklaşım olan Somatik Deneyimleme’yi mindfulness pratiğime entegre ederek; bireylere psikolojik danışmanlık, kurumlara ise seminer ve eğitim destekleri veriyorum. Büyük bir heyecanla çalıştığım ruh sağlığı alanındaki bilgi birikimimi paylaşma merakımın ve yazmaya olan tutkumun beni 2013 yılında buluşturduğu Uplifers’ta, editör olarak ilgi duyduğum konularda araştırmaya, öğrenmeye ve paylaşmaya devam ediyorum.

LEGO’dan hem çocukları hem yetişkinleri mutlu edecek en mükemmel yılbaşı hediyeleri

Yeni yıl, soğuk günleri sıcacık bir sevgiyle sarmalayan, neşe ve heyecan dolu büyülü bir dönem. Öyle ki yalnızca taptaze başlangıçların değil; sevdiklerimizi mutlu edecek fırsatların da habercisi. Bu özel dönemi daha da unutulmaz kılmanın ve yılbaşı coşkusunu sevdiklerimizle paylaşmanın en keyifli yollarından biri ise hiç şüphesiz gözlerden kalpler çıkaracak mükemmel yeni yıl hediyeleri. Peki ama gerçek anlamda mükemmel bir hediye bulmak mümkün mü?



Çocukken çok kolay olan hediye seçimi konusu, ne yazık ki yetişkinlikte zor bir hal alabiliyor. O zamanlar en sevdiğimiz karakterin yeni çıkan bir kitabı ya da havalı yeni bir oyuncak, bizi mutlu etmeye yeterdi. Ama büyüdükçe işler biraz karıştı… İhtiyaçlar, istekler, beklentiler, arzular, hepsi değişti, karmaşıklaştı. Haliyle, bir yetişkini ‘gerçekten’ mutlu edebilecek o ‘mükemmel’ hediyeyi bulmak da zorlu bir sanata dönüştü. Ama çözüm, sandığımızdan çok daha yakında olabilir. Belki de oyuna ve yaratıcılığa yeniden kucak açmak, tüm bu karmaşıklığı alıp götürmeye yetebilir. Siz de bu yıl sevdiklerinizi gerçekten heyecanlandıracak bir hediyenin peşine düştüyseniz aradıklarınızı LEGO’da bulabilirsiniz. Çocuklar için olduğu kadar yetişkinler için de oyunun, yaratıcılığın ve rahatlamanın kapılarını aralayan LEGO’da herkese uygun yüzlerce çeşit var:

Estetik ve dekoratif dokunuşları sevenlere özel

Çevrenizde gördüğü her boş duvarı doldurmak için hemen zihninde tasarım yapmaya başlayan ya da boş rafları estetik detaylarla dekore etmeye bayılan sevdikleriniz varsa, onlar için en iyi yılbaşı hediyesi bir LEGO’dan bir sanat eseri, doğadan bir parça veya mimari bir detay olabilir:

  • LEGO® Art Mona Lisa: Dekorasyonun yanı sıra sanat ve tarih meraklısı sevdikleriniz için Mona Lisa’nın 3D versiyonu şahane bir yeni yıl armağanı olabilir. Sevdiklerinizin duvarlarını süsleyerek yaşam alanlarına enerji katacak bu özel hediye, onların yaratıcı duygularını da harekete geçirebilir.
  • LEGO® Icons Yalıçapkını Kuşu: Doğanın dokunuşlarını yaşam alanlarına taşıyacak LEGO® Icons Yalıçapkını Kuşu, canlı renkleriyle sevdiklerinize yılbaşı coşkusunu yansıtırken mutluluktan gözlerinden kalpler çıkartabilir.

Enerjisini doğadan alanlara özel

Doğaya, yeşile, bitkilere düşkün, enerjisini, ilhamını büyüleyici çiçeklerden ve renklerden alan sevdikleriniz için de en mükemmel hediyeler, yine LEGO’da:

  • LEGO® Icons Orkide: Orkidelerin bitkiler aleminde çok özel bir yeri olduğu tartışılmaz. Siz de sevdiklerinize onların sizin için ne kadar özel olduğunu hissettirmek istiyorsanız bu seti kaçırmayın. 5 taban yaprağı ve 2 hava kökü ile gerçekçi bir görünüme sahip bu ikonik orkide setini görenler canlısından ayırmakta zorlanabilirler 🙂
  • LEGO® Icons Erik Çiçeği: Bu set, sevdiklerinize güzel bir kırmızı çiçeği tomurcuktan açmaya ve tam çiçeklenmeye kadar inşa etme fırsatı sunuyor. Üstelik sevdikleriniz bu seti sergilemekten de büyük haz duyacak. Hem şık bir dekor hem de yaratıcı bir yapım süreci, ikisi de bu mükemmel hediyede.

Hız, heyecan ve adrenalin tutkunlarına özel

Hız, şüphesiz ki büyük bir tutku. Özgürlüğüne düşkün, heyecanı seven, teknolojiye ve otomobil dünyasına meraklı herkes için LEGO’da şahane hediyeler bulabilirsiniz:

  • LEGO® Technic Mercedes-Benz G 500 Professional Line: Mercedes-Benz tutkusu olan herkesi heyecanlandıracak, otantik özelliklerle dolu ikonik G Serisi’nden bir model, mükemmel bir yılbaşı hediyesinden çok daha fazlası olabilir. Baştan sona adeta bir mühendislik deneyimi sunan bu modelin sevdiklerinizi çok mutlu edeceği kesin.
  • LEGO® Technic Emirates Team New Zealand AC75 Yat: Maceranın sudaki halini seven ve yelken sporuna da merak duyan sevdiklerinizi mutlu etmek için fazla düşünmenize gerek yok. Aradığınız hediye LEGO Technic Emirates Team New Zealand AC75 Yat. Biraz çılgın, biraz heyecanlı, en çok da kusursuz… Emin olun sevdikleriniz bu seti hem yaparken hem de sergilerken çok keyif alacak.

Sinemaseverlere özel

Beyaz perdenin büyüsüne kapılan sevdiklerinize, onların bu tutkusunu daha da derinleştirecek hediyelerle unutulmaz deneyimler sunabilirsiniz:

  • LEGO® Star Wars™ Millennium Falcon™: Çoğu sinemaseverin gönlünde taht kurmuş en özel serilerden biri hiç şüphesiz ki Star Wars. Star Wars™ Millennium Falcon’un kokpiti, uydu çanağı, topları ve diğer ikonik detaylarıyla sevdikleriniz inşa sürecini tamamlarken kendilerini galaksinin derinliklerinde bir macerada da hissedebilirler.
  • LEGO® Disney™ Genç Aslan Kral Simba: Sevdiklerinizin sinema tutkusunu nostaljik rüzgarlarla buluşturmak isterseniz, aradığınız mükemmel hediye yine LEGO’da. Onları LEGO® Disney™ Genç Aslan Kral Simba ile çocukluk anılarına doğru bir yolculuğa çıkarabilirsiniz.

Oyunculara ve uzay meraklılarına özel

Uzayın sınırsız gizemini merak eden ya da en zorlu oyunları bile tek hamlede geçmeyi başarabilen sevdikleriniz varsa, onlar için de en mükemmel yeni yıl hediyeleri LEGO’da:

  • LEGO® Super Mario™ Super Mario World™: Mario ve Yoshi: Mario, şüphesiz ki hem çocukların hem yetişkinlerin gönlünde büyük yer tutan en ikonik oyunlardan biri. Eğlenceli bir nostaljik tur, keyifli bir oyun deneyimi ya da rahatlatıcı bir aktiviteden çok daha fazlasını sunacak bu set, sevdiklerinize yepyeni bir dünya yaratmak için ilham verebilir.
  • LEGO® Technic NASA Apollo Ay Taşıtı – LRV: Kozmik maceracılar için en şahane hediye: NASA Apollo Ay Taşıtı (LRV) modeli. Sevdiklerinizi yıldızlara götürüp geri getirecek bu özel hediye, bambaşka dünyaların kapısını onlar için aralarken yaratıcı duygularını da harekete geçirebilir.

Bonus: Mırmır Pati ile eğlenceyi geri getirin

LEGO’nun sonsuz olasılıklarla dolu dünyasında en mükemmel hediyeler de eğlence de oyun da bitmez… Mırmır Pati, oyunu her yaştan insan için geri getiriyor ve herkesi yılın bu büyülü zamanını çok daha keyifli geçirmeye davet ediyor.

Mutlu bir yer inşa etmek isteyen herkes için mükemmel hediyeler ve çok daha fazlası LEGO’da. Hemen tıklayın ve sevdiklerinizi mutlu etmeye erkenden başlayın.

*Bu yazı LEGO katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale