Birilerinin gözündeki değerin üzerinden zihinsel piyasalardaki kağıtların yükseliyor ve aynı sebepten değer kaybediyor. Öyle bir şirketsin ki, kendi öz değerinin çok büyük çoğunluğunu halka açmışsın. Sende kalan kısmı, tüm şirketi yönetmeye ve diğer hissedarların fikirlerini değiştirmeye yetmiyor. Kurucu ortak sensin ama hisse çoğunluğu tanımadığın birinde veya birilerinde.
Asla aynı masaya oturmadığın ortaklarınla, kendi kararların ve yeni yatırım fikirlerin için ortaklarının şirketin hakkında “olası fikirlerini”, “olası projelerini”, senin fikirlerine “olası cevaplarını” hesaplayıp duruyorsun!
Bu kadar varsayım ve hakimiyetsizlik içinde, bu kadar dayanaksız ihtimaller içinde sence bu şirket ayakta kalır mı?
Tabii ki kalmaz!
Sen de bu yüzden ayakta kalamıyorsun.
Çünkü senin de enerjinin çoğu dışarıdan yönetiliyor.
Olası fikirlerine, olası yorumlar yapılma ihtimali, olası duyguna olası tepkiler görme ihtimali, olası atılımının olası başarısızlıkta olası hissettirebilecekleri…
Hiçbir gerçeklik barındırmayan, sonsuz kere sonsuz varsayımlar dünyasının buğulu dünyasında tüm enerjini yitiriyorsun. Tam bu sırada ufak bir esinti, küçük bir kalp kırıklığı, bir tökezleme seni yerle bir ediyor. Sonra da kendini “başarısızlık” ile, “yetersizlik” ile suçluyorsun.
Hayır değilsin, sadece plansızsın!
Sadece enerjinin nasıl kullanılacağını bilmiyorsun.
Hayatta ilk öğrenmen gereken şeyi hala öğrenmedin!
O sürekli dışarıyı izleyen, kendini dışarıdan izleyip sürekli düzeltmeye çalışan, eli cetvelli, sürekli ölçüm yapan halini görevden alma zamanın geldi. O kadar fazla öz kaynağını tüketiyor ki dönüp kendine bakacak halin kalmıyor. Adım atacak cesaretin kalmıyor.
İşten çıkar! Ücretsiz izne gönder!
Şirketinin başına geç!
COVID de var, dışarı çıkıp virüs kapmasın, az evde otursun…
Kendini bir şirket gibi gör, patronu kim, sermayesi ne, demirbaşları ne, çalışanları kimler, kim nerede çalıyor? Hepsine tek tek bak. Kim alması gereken kadar alıyor, kim gereğinden az kazanıyor?
Bu şirketin sahibi sensin, yönetemezsen tüm çalışanların ve sermayen biterse, başka bir şirkette çalışmaya başlar ve onlar ne derse onu yapmaya başlarsın. Ömür boyu borçlanmış gibi, tüm edindiğin enerjiyi başka bir şirketi ayakta tutmak için harcar durursun. Buna da bağımlılık diyoruz. Bağımlı olursun, çünkü kendi şirketini yönetebilecek durumda değilsindir. Pasif bir şekilde varolmaya rıza gösterirsin. Doyacağın kadar kazanır, verdiğin sürece hayatta kalırsın. Bu yüzden vermeye devam eder ve sadece doyacağın kadarı ile yetinirsin. Buradan geri dönmek için her zamankinden çok daha fazla enerji biriktirmeli ve harcamalısın!
Duruma buradan bakarsak, önce “görünmez giderlerini” belirle.
Ayak sallamak, sıkıldıkça telefona bakmak, birilerini arayıp dilin kuruyana kadar konuşmak, dedikodu yapmak gibi.
Daha sonra her ay ödemek zorunda olduğun sabit giderlerine bak: Aile, sevgili, arkadaşlar, iş, okul vs.
Son olarak da asıl oyun oynayacağın, asıl para kazanacağın yere bak. Düşüncelerine… Onları nasıl yönettiğine. Düşüncelerin, yani senin işçilerin, senin için mi çalışıyor, başkaları için mi? Senin için çalışmayanları işten çıkar!
Kolaylıkla yapabildiklerin için övünme, kazandırdığı zamanda tembellik etme. Zorlandıkların için fırsat ve zaman yaratır onlar. Bu şirketin, senin şirketinin en iyi yapabildiği şeyi bul, dışarıdakilerin yaptıklarından bağımsız.
Milyonlarca vida fabrikasından biri olabilirsin, ama senin vidanın adı, senin adın. Sen gibi yap.
Bir şeyi sen gibi yapmak, sana büyük bir tasarruf, aynı zamanda kazanç sağlar. Belki bir gün kendi bitcoinini bile çıkarırsın. Kendinden kendini var ederek. Aynı gibi görünen ama benzersiz tavrınla!
Hepinize hayırlı işler, bol kazançlar!
İlginizi çekebilir: Kendinize sorun: Kimlerin hikayelerinin içinde devinip duruyorsunuz?