Otomatik davranışlar sizi ele geçirmesin: Eskiye veda etme cesareti
Bugün biraz otomatik davranışlardan, eski ile yeniden bahsetmek istiyorum. Birinin bana “yapmalısın, yememelisin, gitmemelisin, yürümelisin” söylemleri beni her zaman sıkıştırdı ve özgürlüğüm kısıtlanıyor gibi hissettirdi. Bu sebeptendir ki hayatımda hiç rejim yapamadım. Sevemedim ve sevmiyorum! Bu en kilolu olduğum dönem olan şu aralar da böyle devam ediyor.
Sağlığım el verdiği sürece istediğim her şeyi yedim, yiyorum. Geçmişe göre istediklerimi yeme farkım, bedenimin ihtiyaçlarını dinleyebilmeyi öğrenmeme göre çok değişti. Eskiden yemek, benim için yemek dışında birçok şeydi: Boşluk doldurmak için araç, sıkıntılarımı unutmak için araç, üzüldüğümde sığındığım limanım. Bedenin gerçekten ne olduğunu ve neye hizmet ettiğini fark ettikçe enerji ihtiyacım kadar yemeyi öğreniyorum. Öğreniyorum diyorum, çünkü benim için çok kolay bir süreç değil. Bazen hala sıkıldığımda kendimi otomatik olarak yemek yerken buluyorum.
Tatilde insanlar nasıl kendilerine izin verir ve istedikleri her şeyi yemeye razıdır; anlayacağınız ben kendi hayatımda yemek konusunda hep tatilde gibiyim. Fakat enteresan bir şey fark ettim ki o da şu: Gerçek anlamda tatile gittiğimde ben de sanki herkes gibi sürekli rejimdeymiş ve o sıradaki yemekleri bir daha yiyemeyecekmişim gibi sürekli yiyordum. Sanki kendimi hep çok sıkıyordum da gittiğim tatillerde bu konuda rahatlamıştım. Hoop burada duralım! Siz de benim için ne kadar öğrenilmiş otomatik bir davranış olduğunu gördünüz değil mi şu an? Bildiğim herkes böyle yapıyordu ve benim gerçeğim olmamasına rağmen bende de bu şekilde kodlanmıştı: Tatilde sınırsız ye, çünkü döndüğünde bu kadar rahat ve sınırsız yiyemeyeceksin! Zihnimin ne de büyük bir kandırmacası!
Otomatik davranışlarınızı gözlemlediğinizde fark edeceksiniz ki birçoğu kendimize ait değil. Genelde öncelikle en çok vakit geçirdiğimiz ve doğrularıyla büyüdüğümüz ailemizden ve ardından çevremizden kaptığımız ve özümsediğimiz davranışlardır. Peki bu davranışlar bize hizmet ediyor mu? Hayatımızı kısıtlıyor mu, yoksa özgürleştiriyor mu? Bu davranış aslında hayatımızdaki kime ait?
İşte meditasyon pratiklerimin en sevdiğim sonuçlarından en büyüğü! Farkındalıklarımı artırmak; her anımı daha net, daha objektif bir yerden görebilmemi sağlamak.
Böyle olunca da ne oluyor? O ezbere bildiğiniz, kendiniz sandığınız kalıplar, duvarlar çatlamaya başlıyor. Ve eğer ki o duvarların olmasından memnun değilsen hayatında aslında, farklı seçimler yaparak değiştirebiliyorsun her şeyi. Ne gibi biliyor musunuz?
Sanki bir giysiniz var nereden aldığınızı bile hatırlamadığınız, beğenip beğenmediğinizi bile sorgulamadığınız ama üzerinizden çıkarmadığınız; kendinizi bildiniz bileli o kıyafetle var olduğunuz. Sonra bir an geliyor (bahsettiğim farkındalık anı) bir bakıyorsunuz ki kıyafetinizi aslında kendiniz seçmemişsiniz. Hatta bu kıyafet aslında hiç de beğendiğiniz bir kıyafet değilmiş bile!
İşte tam da o noktada “cesaretle” kıyafetinizi değiştirmeye karar verdiğiniz anda değişim, dönüşüm başlıyor. Cesaretle diyorum çünkü bu, birçok insan için kolay olmuyor, çünkü yeni ne kıyafet giyeceğini bilememek, belki kıyafet ararken beğenilmemek, yeni kıyafetle kabul görmeme korkusu insanları frenleyebiliyor.
Bu noktada oldukça önemli olduğunu düşündüğüm bir konuya daha değinmek isterim. Tamam, eski kıyafetini giymeyi sürdürmeyi artık istemediğini fark ettin, değiştirmek için cesaretin de var, fakat sana yaşın kadar hizmet etmiş kıyafeti üzerinden nasıl çıkardığın da önemli bir rol oynuyor. Kurtulurcasına mı çıkarıyorsun? Nefretle mi? Öfkeyle ya da hoyratça mı? Çünkü aslında bu şekilde üzerinden çıkarmak da içerisinde biraz korku barındırıyor ve korku barındıran hiçbir şey aslında gerçek ve sürdürülebilir olmuyor.
Peki nasıl mı yapacağız? Artık eski bulduğun kıyafete bugüne kadar seni sardığı ve üşütmediği için teşekkür ederek başlayarak. Sonrasında ise şefkatle, ihtiyacın olan hızda çıkararak. Acele etmene gerek yok. Eski, yeninin düşmanı değil. Biri olduğu an, diğeri anında yok olmak zorunda değil. Birbirlerinin yerlerine geçmeleri de bir süreç ve bunu el ele, sakince yapabilirler. En sağlıklı dönüşümler ise bu noktadan çıkıyor.
Yeninin eskiye uyumlanarak ilerlemeye ihtiyacı var ki bu zaman alan ve şefkate ihtiyacı olan bir durum. Ne demek istiyorum? Belki bir örnekle ilerlemek, size anlatabilmemde yardımcı olacaktır.
Yukarıda bahsettiğim gibi yemek yemek benim için sadece yemek yemek olmadı hayatımda birçok zaman. Yemekle başka birçok şeyi eşleştirmiş olduğum için zamanında, çoğu zaman gerçek amacından saptı. Ve şimdi bedenimi anlamaya başladıkça ihtiyacı olanı, ihtiyacı olduğu kadar veriyorum, evet, fakat bu her an olamıyor.
Artık çoğunlukla bu farkındalıkla hareket etmeye başladım ama çoook uzun zamandır yemeği başka birçok sebeple eşleştirmiş olduğum için, artık eskimiş olan ve değiştirmeye çalıştığım kıyafetimin uzun yıllar üzerimde kalmasının vermiş olduğu yapışkanlıkla o kadar da kolay çıkmıyor. Mesela evet, yeni kıyafetimi çok sevdim, onu giydiğimde çok mutlu oluyorum ama hiç acelem yok. Kendime zaman tanımayı öğrendim.
Hafta sonu çok yorgunlukla ve hafif can sıkıntısıyla bir baktım ki aç olmadığım halde kendimi çılgın gibi hamburger sipariş edip yerken buldum! Hop! İşte bu benim en iyi bildiğim yol. Ezberden, otomatik hareket edince yine kendimi eski kıyafetimde buldum. Ama bunu hiç sorun etmedim. Aksine hassas ve şefkatli bir şekilde: “Tamam Gamzecim sorun yok. Çok normal şu an bu şekilde hareket etmen. Hiçbir şey bir anda olmuyor. Bırak her şey kendi hızında gerçekleşsin. Başaracaksın, sana inanıyorum! Fark ettiğin ve uyguladığın her an için bravo! Ve şu anda sana sarılıyorum, çünkü seni anlıyorum. Çok haklısın. Yolumuza devam.”
Her ne olursa olsun yolumuza devam edelim, olur mu?
Hayat o zaman çok şefkatli, ışıltılı ve anlamlı.
Çok sevgiyle…
İlginizi çekebilir: Neden yardım ediyorsun: Sevilmek için mi, içinden geldiği için mi?