X

Orta yaş kendinle hesaplaşma zamanıdır

Daha önceki yazılarda orta yaş için “fizyolojik değişimler” dedik, “duygusal çalkantılar” dedik.

Bugün de değişen düşüncelerimize bakalım istiyorum.

Bu yaşlarda insanlar (40-45 yaş) çok fazla kendi biyografilerine takılırlar, tekrar tekrar gözden geçirir, neleri farklı yapsalardı neler neler farklı olabilirdi diye düşünürler.

Bu yaşlar bir de kendilerine en çok hesap sordukları zamandır:

  • Hayatımda yapmak istediklerimi yapabildim mi?
  • Neler eksik kaldı?
  • Neler yapamadım ve muhtemelen artık yapamayacağımı kabul etmek zorundayım?
  • Bundan sonra neler yaparsam daha mutlu olabilirim?

Bazıları artık hayatları için birçok kapının kapanmış olduğunu hissederler… Evet belki bu saatten sonra kimse tıp okumayacaktır… Anne olmadıysa anne olamayacaktır ama diğer yandan da doktor ve anne olmuş bir kadın kendini yine de boşlukta hissedebilir.

Tabii ki tüm bu yaşananlar ve tüm bu sorgulamalar illa bir krize dönüşmeyecektir. Krize dönüşmemesi için de önemli olan hangi değişimleri kabul etmek zorunda olduğumuzu ve hangileriyle halen uğraşabileceğimizi bilmek değil mi?

Kendiniz için aşağıdaki soruların cevabını bulun:

  • Hayatta en çok önemsediğim değerlerim ne?
  • Bugüne kadar hangi hedeflerime ulaştım?
  • Bundan sonra hangi hedeflerime odaklanmak istiyorum?
  • Bugüne kadar hangi ihtiyaçlarımı gidermeyi ihmal ettim ya da hangi ihtiyaçlarım değişti?
  • Kendimi iyi hissetmem için neler olmalı? 

Kendinizle hesaplaşma öyle kolay kolay bitmez. Bitmesin zaten!

Bu soruların cevaplarını zaman zaman kendinize vermeye çalışın… Bunlardan kaçtığımız zaman ne oluyor biliyor musunuz?

Orta yaş dönemindeki insanların yaptıkları hatalar çıkıyor meydana.

Şimdi de orta yaş dönemlerinde yapılan en büyük dört hatadan bahsedelim.

Genelde “orta yaş” insanları dışarıdan nasıl fark ederiz? Hemen gözünüzün önüne birkaç stereotip geliyor değil mi? Üstü açık bir yarış arabası, kendinden yaşça daha küçük bir sevgili, genel olarak daha genç olanlarla zaman geçirme ihtiyacı, imaj değişiklikleri, dövmeler, piercingler, görünüme fazla odaklı, estetik ameliyatlar, belirsiz hayallerin peşinden gitme, boşanmalar, gibi gibi gibi.

Evet, bunlar olunca teşhisi koymak çok kolay.

Ama ne olur bana güvenin bunlar yoksa “orta yaş” da yok anlamına gelmez.

Sadece bazı insanlar bu değişimleri daha “dışarıda”, bazılarımız ise daha “içeride” yaşarlar. Böylece yapılan en büyük hatalarımızı bulmuş olduk:

  • Bu dönemi “anlam bulmak” yerine “keyifle” doldurmaya çalışmak
  • İç yolculuk / hesaplaşma yerine dışınla ilgilenmek
  • “Kafayı kuma sokmak” / inkar etmek
  • Sil baştan bir hayat kurmaya çalışmak

Hemen baştan söyleyeyim, en yüksek mutluluk oranları büyük değişimler yapmaya çalışanlar yerine sahip olduklarını geliştirenlerde görülüyor.

Örneğin:

  • Var olan ilişkinizi bitirmek yerine daha güzel bir boyuta taşımak ya da
  • İş hayatınızda zaten olduğunuz iyi bir pozisyonda kalmayı başarmak,
  • Şartlara uyum sağlamak hatta kendini geliştirmek, esnek olmak. İnsanlar bunu tıkanıp kalmışlık, değişime kapalılık olarak yorumlayabilir ama doğru değildir, kendini geliştirmek, olgunlaşmak ve bunları elde olanlara yapmak aslında pozitif olandır ve iyi gelir.
  • Bugüne kadar başardıklarının keyfini sürdürebilmek, üzerine sürekli bir şeyler katmak, değerini bilmek ve sürekli değer katmak ancak böyle mümkün.
  • Bu dönemde özellikle anlam anlayışı içindeyken olanları daha anlamlı kılmak,
  • Tüm edindiğin çevrenden faydalanmak,
  • Becerilerini ve sınırlarını bilmek ve bu bilgelikten faydalanmak,
  • Kendi ihtiyaçlarını çok iyi anlamak ve rahatlıkla karşılamak,
  • Doğru planlayabilmek,
  • Duygularının farkında olmak, hem kendinin hem çevrendekilerin.
  • Ve bunlara artık çok hakim olduğun için 20’li yaşların ve 30’luların koşuşturması içinde zamanın olmayan şeylere zaman ayırabilmek çok tatmin edici. Kafanı kaşıyacak zamanın yoktu hatırlasana…

Yani bu dönemi her şeyin alt-üst olduğu bir kriz olarak yaşamak ya da gelişim açısından minik bir zıplayış olarak yaşamak yine elimizde. Böyle bakınca hiç de fena bir dönem değil. 

Lütfen önümüzdeki 1 hafta için ajandanıza “kendinize” bir randevu yazın. En az 1 saat zaman ayırın. Kendinizle sevdiğiniz bir yerde buluşun. Giderken kendinize minik bir hediye de götürün. Sevdiğiniz sıcak ya da soğuk içeceğiniz geldikten sonra çıkarın kağıt kalemi. Kendinize ömür boyu saklayacağınız bir mesaj yazın. Hayatınızın sonuna kadar asla ve asla kaybetmek istemediklerinizi yazın. Neden yazayım ki, zaten biliyorum, düşünsem yetmez mi diyenlere hemen cevap veriyorum: HAYIR YETMEZ! Yazın ki beyniniz işleme alsın, yazın ki unuttuğunuz dönemlerde hatırlaması kolay olsun, yazın ki kendinizle gerçekten buluşmuş olun.Buluşmaya vardığınızda kendinize benden selam söyleyin.

Bu konuda desteğe ihtiyacınız varsa bana www.ilknurustunucar.com/tr/ adresinden ulaşabilirsiniz. Sağlıkla ve sevgiyle kalın.

Uzman Psikolog İlknur Üstünuçar: Uzman Klinik Psikolog İlknur Üstünuçar Freie Üniversitaet Berlin - Tıp Fakültesi’nde Psikoloji Uzmanlık eğitimini tamamladı. Yıllarca klinik deneyimleri yanı sıra bir çok ülkede çok sayıda eğitim ile hep kendini geliştirmeye devam etti. (Gestalt-terapi, Geliştiren Koçluk, Allen Carr terapisti, Nefes ve Gevşeme Teknikleri uzmanı) 2000 yılı itibariyle kendi Eğitim ve Danışmanlık şirketini kurdu ve binlerce insan ile çalışma imkanı buldu. Halen kendini ve çevresini iyi hissettiren ve geliştiren çalışmalar sürdürmekte. Bu kapsamda stresi yönetme, orta yaş krizlerini anlama ve fırsata çevirme, beynin yapısı ve duygu yönetimi, konularında 60 dakikalık pratiğe yönelik, keyifli ve interaktif seminerler verir. Evli ve iki oğlu var.
İlgili Makale