Orta Çağ, Yeni Çağ, Yakın Çağ… Şimdi bekarlık çağı!
Son zamanlarda tüm dünyada etkili olan “yaş ortalamamız artıyor, ulusumuz yaşlanıyor mu” endişelerine ek olarak, özellikle Amerika’da bekarlığın yaygınlaşması bir tartışma ve araştırma konusu oldu. Konuyla ilgili olarak 2014’te yayınlanan bir rapor, bugünün gençleri 50 yaşına geldiklerinde, dörtte birinin evlenmemiş olacağını ortaya koydu. Bu araştırma sonuçları ülkede bir miktar panikle karşılandı. Oysa belki de kutlama yapmak gerekiyor!
“Bari ayrı ayrı kira vermeyelim” düşüncesinin de kuşkusuz etkili olduğu, genç yaşta evlenme kararları yakın çevremizde moda olmuş gibi görünebilir. Biraz daha muhafazakar toplumlar için beraber yaşamanın tek opsiyonu evlenmek de olabilir. Ancak dünya geneline bakıldığında evliliğin kutsallığı düşüncesi, yerini monastisizm olarak adlandırılan başka bir felsefeye bırakmış görünüyor.
Bekarların daha erken öldükleri, evlenmemeyi tercih etmiş insanların daha kendine güvensiz, kararsız, suratsız vb. olumsuz karakter özelliklerine sahip olduğu hurafeleri bir yanda tekrarlanadursun, bilimsel kanıtlar aksini gösteriyor. Nasıl mı?
- Bekarlar daha çok spor yapıyor, sağlıklı yaşamaya daha çok dikkat ediyorlar.
- Evlenen kadınlar genel olarak daha kilolu hale geliyorlar (üzgünüz ama araştırma sonucu böyle).
- Aile ve arkadaşlara ayrılan zaman ve özellikle arkadaş çeşitliliği, evlilikle beraber gözle görülür şekilde azalıyor. Çiftlerin birbiriyle geçirdiği zamanın artması da, bekar arkadaşları bu yeni denklemin neresine koyacağını tam bilemeyerek genelde çiftlerle program yapmak da, bunun nedenleri arası
- Bekar kalan erkeklerin kalp rahatsızlığı yaşama olasılığı daha düşük
- Bekarlar, evlilere göre çok daha fazla gönüllü organizasyona ve sivil toplum örgütlerine katılı
- Bekarların evlilere göre her zaman daha az borcu oluyor (tek başına ev kredisine girme cesareti gösterenleri bu noktada ayrıca tebrik ediyoruz).
- Yaralı askerler arasında yapılan bir araştırma, bekar olanların iyileşmek için daha çok çaba gösterdiklerini ve daha az travma sonrası stres bozukluğu belirtisi gösterdiklerini ortaya koydu.
Yani daha güçlü, yardımsever, dirençli ve cömertsiniz sevgili bekarlar.
Geleneksel “aile” fikri, bekarlar sayesinde genişliyor
Evliler, doğal olarak eşlerini ve varsa çocuklarını hayatlarının merkezine koyuyor. Peki ya bekarlar? Hayatlarında düzenli bir ilişki olmayan kişilerin işten güçten ibaret olduklarını düşünmek haksızlık olur. Onlar, aile kavramını genişleterek bu tanımın içine arkadaşları, akıl hocalarını, kafa dengi müdürleri ve hatta eski sevgilileri dahil ediyor ve aslında komün hayatına daha benzer, daha “imece usulü” bir hayat sürmeyi seçiyorlar. Bekarlar, keyif aldıkları farklı ortamlarda bulunmayı ve istediklerinde yalnız olmayı tercih ediyorlar.
Bu hayat tarzı, M.Ö. 341 yılında doğan Antik Yunan filozofu Epicurus’un öğretileriyle benzerlik taşıyor. Kendinden önceki filozofların insanların iyiliğini ve bunun nedenlerini sorgulamasının aksine Epicurus, “İnsanları mutlu eden nedir?” sorusunun yanıtını aradı. Hatta bunun için bir okul bile kurdu. Bu okulda Epicurus ve öğrencileri, dedikoduların aksine tamamen ayık kafayla ve cinsel arzularına kapılmaksızın mutluluğun kaynağını araştırdılar. Eşya olarak sadece cüppeleri vardı ve oldukça mütevazi bir yeme içme ve rutine sahiptiler.
Yıllar süren araştırmanın sonunda Epicurus, mutlu olmak için gerçekten ihtiyaç duyduklarımız konusunda birtakım çıkarımlar edindi. Ona göre, mutlu olmak için tonla paraya ihtiyaç duyduğumuz düşüncesi bir yanılgıdan ibaretti. Değerli ve dünyaya bir şekilde katkıda bulunan bir iş yaptığımız fikrinin her tür ünvan ve lüksten çok daha tatminkar olduğunu söyledi Epicurus.
Epicurus ayrıca, mutlu olmak için mutlaka bir eşe ihtiyaç duyduğumuz takıntısını da reddetti, çünkü bazı çiftler, tek tek olabileceklerinden daha sefil bir durumdaydılar. Öte yandan, arkadaşlık insanı çok daha fazla besliyordu. Sorun, arkadaşlarımızı yeterince görememekti.
Epicurus, huzur dolu ve saf bir mutluluk için gereken üç şeyi şöyle özetledi:
Arkadaşlarla düzenli zaman geçirmek
Epicurus pek çoğumuzun hayal ettiği bir şey yaptı: Büyük bir ev aldı ve tüm arkadaşlarıyla birlikte orada yaşamaya başladı. Herkesin kendine ait ve ayrıca ortak alanları vardı.
Kendi işini yapmak
Epicurus’un topluluğunda yaşayan insanlar, başkaları için çalışmayı bıraktılar ve ilgilendikleri bir işi yapmaya başladılar: Çiftçilik, aşçılık, yazarlık, şairlik…
Huzuru kendi içinde aramak
Epicurus huzuru dışarıdaki güzel manzarada değil kendi içimizde ve aklımızda aramamız gerektiğini düşünüyordu. O ve arkadaşları bunun için bolca düşündüler, okuyup yazdılar ve meditasyon yaptılar.
Bu deney o kadar başarılı oldu ki, Akdeniz’de pek çok benzer komün oluştu. İspanya’dan Filistin’e yaklaşık 400.000 kişi bu hayat tarzını benimsedi. Hristiyanlık bölgeyi sardığında bu komünler manastırlara dönüştü; monastisizm terimi de bu şekilde türetildi. Epicurus’un ana öğretilerini dinle harmanlanan bu yerlerde rahipler ve keşişler, aynı Epicurus gibi, yukarıdaki mutluluk adımlarını uygulayarak ve gerektiği kadar yalnız olmanın nimetlerinden yararlanarak yaşamaya devam ettiler.
İlginizi çekebilir: Psikologlar ‘yalnızların’ daha entelektüel ve daha sadık bir arkadaş olduğunu söylüyor
Kaynaklar:
The Conversation
Pyschology Today
The School of Life