Yaşadığımız bizim için anlamlı, istenen veya istenmeyen tüm durumlar, öncelikle bedende bir DUYUM oluşturur. Ellerimin karıncalanması, parmaklarımdan birinde toplu iğne batıyor gibi noktasal minik bir acı hissetmem, omuzlarımda oluşan bölgesel bir gerginlik, boğazımda kaşıntı, kalbimin tam ortasında buz gibi, nane kokulu, ferah bir açıklık hissi… Bunların hepsi duyum örnekleridir.
Duyumlar, duyguların habercisidir. DUYGULAR, denizin dalgaları gibidir; coşkulu ve deli. Ben duyguları, söz dinlemeyen asi minik çocuklara benzetiyorum. Aniden, delice, bağıra çağıra ortaya çıkıp şovunu yapıp gider. O anda yapılacak en akıllıca şey onun şovunu izlemek ve mümkünse bundan keyif almayı öğrenmektir.
Duygular, durdurulamaz. Onları, durdurmaya çalıştığınızda ya daha çok bağırmaya başlayacak ya da sözünüzü dinlemiş gibi yapıp en ummadığınız anda daha güçlü bir şekilde karşınıza çıkmak için gün sayıyor olacaktır. Onlar, bastırılamaz. Bastırdıklarını sananlar, gürültüyü azaltacak bir kulaklık takmayı seçmiş olanlardır. Onlar, farkında olmadan yaşamın zenginliklerinden de alıkoyar kendilerini.
Bilimsel araştırmalara göre, duygular ortalama 1,5 dakika kalır bizimle. Kıskançlık, öfke, pişmanlık gibi çok yakıcı ve güçlü olanların içindeyken bu süre bazen bize yıllar gibi gelir. Hemen içinden çıkmak için çırpınır da çırpınırız. Biz çırpındıkça da saatler, bazen günlerce sürer etkisi. Haklı olmayı çok sevdiğimiz için o duyguya tutunup kendimizi haklı çıkaracak birçok ikna edici unsuru o duyguya bağlayıp günlerce, haftalarca, aylarca sırtımızda taşırız. Halbuki duygular deli olduğu kadar masumdur da. Tüm istedikleri görülmek ve hissedilmektir. Var olan her şey gibi var olma amacını böyle gerçekleştirir.
Duygular ise düşüncelerin ve farkındalıkların habercisidir. DÜŞÜNCELER, beynimizde üretilen ve bugüne kadar yaşadığımız ortam, yediklerimiz, duyduklarımız, dinlediklerimiz, kokladıklarımız, dokunduklarımızla birlikte oluşan tüm deneyimler, algılarımız ve gerçeğe yüklediğimiz anlamlar ile şekillenir. Çoğunluğu bilinçsiz, küçük bir kısmı ise bilinçlidir.
Düşünceler, onları bir gözlemci yargısızlığı ile izleyebildiğimizde beynimizi nasıl ve ne şekilde geliştirmemiz gerektiği, ne üzerinde çalışmamız gerektiği ile ilgili muhteşem bilgiler sunar bize. Onlara kapılıp gittiğimizde ise en büyük zaman hırsızları düşüncelerdir.
FARKINDALIKLAR ise düşüncelerle de oluşabilmekle birlikte bundan çok daha fazlasıdır. FARKINDALIK, 1+1’in 3 olduğu yerdir. Düşünceler, duygular, hislerin içinde gizli olan bilgiler yeterli boşluk (özgür alan) ile birleşince öyle yüksek bir frekansa ulaşır ki akıl almayacak kadar basit ama hayal edilemeyecek kadar güçlü bir bilgi ortaya çıkar. Ben, bir farkındalık edindiğimde şaşkınlıkla donakalır, gözlerim kocaman olur, kafamın içinde tatlı bir elektriklenme, bedenimde titreme ve hemen peşi sıra tüm bedenimi saran bir huzur, hafiflik ve ferahlık ile dolarım. Orgazm tarifi gibi oldu değil mi? Evet tam olarak böyle bir şey çünkü.
Daha çok farkındalık yaşamak istemez miyiz? Daha orgazmik bir yaşam harika olmaz mıydı? Bunun yolu, beden ile daha güçlü bağ kurmak ve beynimizi geliştirmektir. Bunların ikisi de her gün yaptığımız rutinleri yeniden düzenleyerek ve geliştirerek mümkün. Ve tabi bu yeni rutinlerimize ne kadar sadık kaldığımız ile de bağlantılıdır. Farkındalığa giden yol, alışkanlıklarımızı değiştirmekle başlar.
Bu yazı dizisinde birlikte adım adım bizi daha orgazmik bir yaşama götürecek, yeni alışkanlıklar kazanacağız. Sabah rutini oluşturmaktan, beslenme şeklimize, beyin terbiyesinden, akşam rutinine, uyku düzenine kadar bir çok konuyu ele alacağım. Lütfen takipte kalın.
*Bu yazımda, Selin Ilgaz ile devam etmekte olduğum Mindfulness Eğitimi’nden ilham aldım. Selin’e ve Mindful İstanbul ekibine özel teşekkürlerimle!
İlginizi çekebilir: Mindfulness: Sadece yaşamını muhteşem bir serüvene dönüştürmek isteyenler için