Bugün ben yazmayayım, sen yaz.
Tüm sevdiklerin, yaşadığın acılar, yaşattıkların, paylaştıkların ya da paylaşamadıklarınla; yarın bu dünyadan göçüp gideceğin haberini almış olsan…
Geride kalanlara ne yazardın?
Bir vasiyetname bırak ne zaman öleceğimizi hiç bilmediğimiz bu dünyaya.
Cidden ölüm dediğin her ne ise, az biraz yüzleş onunla. Bir küçük bağ oluşsun aranızda, bir ön görüşme.
Vasiyetine ne yazardın?
Kimlere ne kadar kırgın olduğunu mu?
Şimdi gidiyorsun ve nelere hasret kalıp, nelere zaman bulamadığını mı?
Asla affetmediğin kişilere sakladığın yakıcı öfkeni mi?
Hayatını bir dolu pişmanlıkla geçirdiğin ve geride kalanların “asla yapmaması gerekenler” listesini mi?
Yok olma korkundan mütevellit, bir dolu yapılacaklar listesi belki?
Hiç doğru zamanı gelmeyen konuşmalar, ifade edilmemişler, harekete geçilmemişler mi?
Yoksa hiçbir şeyi ayırmadan bir dolu sevgi mi geriye bırakacağın?
Kendini gerçekten görmek ister misin?
Kendine ne kadar acıyorsun?
Ne kadar cezalandırma isteğindesin?
Ne kadar erteleyen, ne kadar yarıncısın?
Ne kadar yaşamın keyfini çıkarıyorsun?
Ne kadar hakkını veriyorsun?
Ne kadar sorumluluk alıyorsun?
Ne kadar kendin için ve kendin gibi dürüstçe yaşıyorsun?
Görmek ister misin?
O zaman, gerçekten bir vasiyetname yaz. Sanki ölecekmişiz gibi demeyeceğim, çünkü birkaç dakika sonramızın garantisi yok.
Ölüm her göz kırpışımızda, her nefes alış verişimizde bizimle birlikte iken, “-mış gibi”ler ile kendimizi uyutacak vaktimiz yok. Her şey şimdi dostlar!
Bu hafta ben değil, sen yaz!
Yeni yıla girerken biraz daha kendine yaklaşmış olan sen ile, hayat rüyasından biraz daha gerçeğe adım atmış halin ile, temiz ve hafif bir vicdan ile, şimdiye kadar yaşadıklarını bir kenara koyup yeni yaşamına satır başı yaparak…
Yaşam rüyası, gördüğümüz bir damla koskoca okyanustan! Hani bildiğimizi sandığımız, anladığımızı sandığımız hal sadece küçücük bir damla varlığın tecelli ettiği.
Ölümü anlamak, anı anlamaktır. Varlık ile yokluğun aynı anda titreştiği yerdir yürüyeceğimiz yol. Kendini rüyadan uyandır ve ilerle.
Romantik kurgular ve sanrılar içinde dolaşacağına, gerçeklere adım at. Kendi gerçeklerine!
Kendine acımadan, kayırmadan, böbürlenmeden, öykünmeden, yargılamadan, bilerek, dürüstçe…
Işığınız bol, zihniniz açık, vicdanınız hür olsun!
Mutlu yıllar!
İlginizi çekebilir: Hayatın testlerinden nasıl geçeriz: Kendimize sahip çıkma becerisi