Olumsuz yaşantılar veya acılar hayatın karşı konulamaz gerçekliğidir. Bazı olumsuz anılar şu anda bizi etkilemiyor olabilir ama bazıları üzerinden aylar, yıllar geçmiş olsa bile bizleri rahatsız etmeye devam eder. Böyle bir farklılığın oluşmasının nedeni, beynimizin deneyimlerimizi işleyiş biçimidir. İşlenmemiş anılar, hazmedilememiş veya duyarsız olunamayan anılar için kullanılan nörobiyolojik bir terimdir.
Yaşantılarımız düşünceler, görüntüler, duyumlar ve duygularla kodlanır. Örnek olarak, depremi yaşayan kişi bu yaşantıyı, duvardaki kitaplığın sallandığı an, “öleceğiz” inancı ve yoğun korku hissiyle kodlamıştır. Beynimizdeki anılar bellek ağları yardımıyla birbiriyle bağlantı halindedir ve birbirlerini etkiler. Yaşantılarımızın birbirlerini nasıl etkilediğine bir örnekten devam edeceğim…
Çocukluğunda babasından şiddet gören ve şimdi yetişkin olan bir birey düşünelim. Haksızlığa uğrayarak yıllarca süren bu travmatik deneyimler aslında 20 yıl önce yaşandı ve bitti. Ancak kişi bu deneyimi hatırlayınca halen rahatsızlık duyuyorsa, işlenmemiş anı olarak kaldığını söyleyebiliriz. Bu anı kişinin beyninde gördüğü, işittiği, hissettiği duygular, bedensel hissettiği duyumlar ve düşünceler olarak kodlanıp bellekte muhafaza edilmiştir. Bu kodlanan bilgilerin şimdideki yansımaları ise benzer durumlarda tetiklenmesiyle ortaya çıkar. Yani, işlenmemiş anı demek sadece hatırladığında rahatsızlık duymak değil, benzer yeni durumlarda bu anının tetiklenmesi demektir.
Daha ayrıntısıyla bahsedecek olursam; bu kişinin yıllar önce babasından şiddet gördüğü yaşantıyı güçsüzlük ve çaresizlik hissederek, göğüs bölgesinde daralmalarla kodladığını düşünelim. Bu anıyı şimdi anlatmasını istediğimizde, “babamın şiddet uygularken yüz ifadesini çok net hatırlıyorum ve güçsüz hissediyorum, babama çok kızıyorum, bedenimi rahat hissetmiyorum şu an ve konuşmak istemiyorum” diye cevap verir. Bu ifadelerden zamanın bu anıyı duyarsızlaştıramadığını görürüz yani işlenmemiştir. Danışanın şu an yaşadıklarında ya da gelecekte yapmak istediği hedeflerinde bu eski anıyla tetiklenmeye devam ettiğini görürüz.
Örneğin, aynı danışan müdürü ona eleştirel yaklaştığında ve insanların yanında küçük düşürecek konuşmalar yaptığında, aynı eski anısında olduğu gibi göğsünde daralma, yoğun biçimde kızgınlık, güçsüzlük hissettiğini ve müdüründen nefret ettiğini, haksızlığa gelemediğini belirtir. Yani babasından gördüğü travmatik şiddet deneyimi ve şu an müdürüyle yaşadığı çatışmalar bellek ağları aracılığıyla etkileşim halindedir.
Dolayısıyla, “geçmiş geçmişte kalabildi” diyebilmek için geçmiş anıların rahatsız etmiyor olması ve bellek ağlarında hiçbir durumda tetiklenmiyor olması gerekir. Tam da bu noktada anılara duyarsızlaşmamızı sağlayan EMDR terapisi karşımıza çıkmaktadır. Bu yazımda anılarımızın öneminden bahsettim, bir sonraki yazımda ise EMDR terapisinin bu tip olumsuz deneyimlerde nasıl çözüm olduğunu sizlere anlatacağım.
Jean Paul Sartre‘ nin söylediği gibi “Özgürlük başımıza gelenlerle ne yaptığımızdır”.
İlginizi çekebilir: Depresyondayken kendimize duyduğumuz öfkenin altında yatan iki mekanizma