Hepimizin kim olduğumuza dair ego hikayeleri var. Örneğin “Değerli değilim, yetersizim, sevilmeye layık değilim” gibi. Bu hikayeler aslında çok güçlü inançlardan ibaret ve çoğu çocukluk yıllarında oluştu. Bu hikayelerin yarattığı bir oluş hali de var, etrafımızdaki dünyaya otomatik tepkilerimiz de bu oluş haliyle ortaya çıkıyor.
Bu hikayelere farkında olmadan, bilinçsizce öylesine inandık ki hepsinin çerçevesinde kimlikler, yani “BEN”ler oluşturduk. İşte bu kimliğe uygun hikayeler gün içinde zihin tarafından sürekli yeniden yaratılıyor. “Yeterince iyi değilim” inancıyla oluşan yetersizlik haliyle, kişinin zihninde sürekli “yeterince iyi olmadı” düşüncesinin ve benzerlerinin oluşması çok doğal. Çünkü zihin temel inançlarla ve bu inançların oluşturduğu kimlikle ilgili pekiştirici hikayeleri ve verileri sunmak zorunda. Zihin, elindeki verilere dayanarak bilgiler, yani düşünceler sunarak hizmet ediyor. Çalışma biçimi bu. Dolayısıyla içine işlenmemiş bilgilerle ilgili veri sunamıyor.
“Hazırladığım dosya yeterince iyi olmadı, süresi çok uzun oldu, sunarken 3. slayttaki kelimeyi kesin unutacağım” gibi düşüncelerin altında “Yeterince iyi değilim!” fikri yatıyor. Ego bilincindeyken biz bu eski düşüncelerden ibaretiz ve tüm bu düşüncelerin gerçekliğinden şüphe dahi etmiyoruz. Peki bu düşünceler gerçek mi? Şöyle ki biz o düşüncelere inandığımız için, evet, gerçekleşecek çünkü onları biz gerçekleştiriyoruz, o düşünceler aracılığıyla inandığımız oluş halini de yeniden yaratıyoruz.
Burada sanki bir kısır döngü var değil mi? Oluş halleri düşünceleri, düşünceler halleri, haller düşünceleri yeniden yaratıyor. Düşünceler inançlardan kaynaklı, yani zihinde kayıtlı eski verilerden. Demek ki yeni verilere ihtiyaç var. Peki bu yeni verileri zihne kim işleyecek?
Cevap bilinç. Zihnin nasıl çalıştığını idrak ettiğimiz zaman, düşünceleri gözlemlemeye başlarız. Tıpkı yanımızda konuşup duran birini dinler gibi düşünceleri gözlemek, onların söylemeye çalıştığını daha rahat anlamamızı sağlar. Temelde hangi inançlara dayandıklarını daha net görmeye başlarız, o sürekli akan düşünceleri yaratan inançları bulunca, zihnin ürettiği her düşünceye inanmak zorlaşır. İşte burada farkındalık ve anda oluş başlar: Bunu fark ettiğinde gerçek kendini görebilmeye başlarsın. Zihin tıpkı bir arama motoru gibi bilgi deposudur, bilinçse o deponun sunduğu verilerden işe yarayanı seçen ve depoya yeni veriler ekleyen, yaşamı deneyimleyen…
Toparlayacak ve derinleşecek olursak:
1. Zihin oluş haline göre düşünce üretir: “Bu sabah tersimden kalktım” dersen odağın olumsuzda olduğu için
terslikleri görmeye devam edersin. Bu yüzden “her şey hep üst üste gelir.”
2. Zihin eski düşünceleri otomatik üretir: Bu yüzden verdiğimiz tepkilerin çoğu anda olana değil, geçmişte olana
verdiğimiz tepkilerin kopyasıdır. Bu yüzden hayatımızda tekrar eden deneyimler yaşarız çünkü geçmişi sürekli
yeniden yaratırız.
3. Zihin sık deneyimlenen düşünceleri alışkanlık haline getirir: Düşüncenin deneyimlenmesi, düşünceyle duygu
yaratılması anlamına gelir. Bir düşünceye inandığımızda bedenimizde duygular oluşur ve düşünce zihne pekiştirici veri olarak kaydedilir.
4. İnançlarımızı fark edip oluş halimizi değiştirdiğimizde eski kalıp düşünceler bir süre gelmeye devam eder: Onlara inandığımızda, yani duygusuna girdiğimizde eski oluş halimize geri döneriz. Bu yüzden düşüncelerin otomatik ve
çağrışımsal olduğunu fark etmek önemlidir.
5. Düşüncelerin tıpkı arama motoruna anahtar kelime girdiğimizde ekrana getirilen binlerce veri gibi zihin
tarafından getirildiğini idrak etmek, bilincin devreye girmesi için en önemli adımlardandır: Nasıl ki arama motorunda getirilen verilerin çoğu yanlış veya ilgisizse düşüncelerin de çoğu sadece kayıtlı bilgidir. Bunu fark edecek olan bilinçtir.
6. Bir deneyim yaşadığımızda, kendimiz ve yaşamla ilgili inançların depolandığı zihinden düşünceler akmaya başlar, arama motorumuz bize veriler sunar: Bu bilgiler de çoğu zaman anda olanla ilgisiz veya yanlıştır. Ancak bilinç devrede olmadığında onlara inanmayı, doğru kabul etmeyi seçeriz. Dolayısıyla geçmişte yaşamaya devam ederiz ve hayatımızda sürekli tekrar eden durumlarla karşılaşırız.
7. Bu eski benlik ve yaşamdan memnun değilsek ve yeni bir yaşam istiyorsak bu otomatik düşünceleri yaratan inançlarımızı bulup düşünceleri izlemeyi öğrenmemiz gerekir: Bilinç burada zihinden ibaret olmadığını fark eder, öz bilgiyi hatırlar. En son karar hep bilinçtedir, ancak uykuda değilse… Bilinç uykudayken zihin yönetimi ele geçirir ve kişiyi geçmişte yaşamaya mahkum eder.
Pek çok kadim öğretide “ölmeden önce ölmek” vardır. Bu konu küçük yaşlarımda ilgimi çektiği için anlamak adına mezarımda hayal etmekten silahla öldürüldüğüm rüyalara kadar pek çok alakasız yerde buldum kendimi. Şükür sonra anlatılmak istenileni idrak edebildim. En azından benim için buradaki “ölüm”, o yarattığımız sahte benliklerin ölümünden ibaret. İnsan aslında çok sınırsız bir varlık, o kadar ki kendini sınırlandırmayı bile seçebiliyor. Kendini hapsettiği kimliklerle “sahte benlikler” oluşturup, acı çekse dahi onların içinde kalabiliyor. Çünkü kendini zihin zannediyor. Oysa zihnin çok ötesinde… O yüzden zihinle Mirac’a çıkılamıyor, onu geride bırakmak gerekiyor. Bir olmak için, kendini içine soktuğun ayırıcı, sınırlandırıcı kabuklardan sıyrılmak gerekiyor. O kabuklarla, ağırlıkla, sahte benliklerle yükselemiyorsun… Kendini bulmak için zihnin yarattığı kimliklerden sıyrılmak, ölmeden önce (belki de birçok kez) ölmek gerekiyor. Dilerim kendimizi bulmak ve yaşama sunmak için en güzel fırsatlar bizi bulsun.
Aşk Ol’sun!
(Online) koçluk & danışmanlık taleplerin için bilgi@iremulgu.com adresine mail atabilirsin. Pozitif psikoloji pratikleri ve hayat deneyimlerimi paylaştığım Instagram hesabıma buradan, YouTube kanalıma buradanburadan, YouTube kanalıma ulaşabilirsin.
Sevgiler…
İlginizi çekebilir: Özüne yaklaşma yolculuğunda koçluk sana nasıl yardımcı olabilir?