X

“Olmaz” dediğimiz her durum için: Başkasını yargılarken tekrar düşünmek gerekir mi?

Olmaz dediğin ne varsa hepsi olur. Düşmem dersin düşersin, şaşmam dersin şaşarsın. Öldüm der durur, yine de yaşarsın.” – Mevlana Celaleddin Rumi

Hepimizde biraz vardır… Diğer kişiyi gerisini bilmeden, gerçeğini görmeden yargılarız. Kendimizce; bir kişi işe geç mi geliyor, “o geç geliyor” olur fakat bilmekte değilizdir kimseye bırakamadığı bir çocuğu olduğunu ve onunla ilgilenecek hiç kimsesi olmadığı için yine tek başına ayakta kalmaya çalışarak zor da olsa ve biraz olsun geç de olsa işe gelmek üzere elinden gelenin en iyisini yaptığını… Birçok örneğimiz vardır, dışarıdan “şişman” deriz değil mi? “Neden bu kadar çok kilosu var?” bilmiyoruz belki hayatında anne ve babasını aynı anda kaybettiği kaza sonrasında yaşamayı kaldıramıyor, o kurtuluşu yemek yiyerek buluyor, belki yaşamaktan mutlu değil, sadece ama sadece yemek yerken birazcık olsun mutlu oluyor… Ama bizler işte sadece “dışarıdan” bakarak çoktan karar veriyoruz o kişinin “şişman” olduğuna…

Daha da derinleri olacaktı sorgularımızın “hata” olarak nitelendirecektik değil mi?

Bir düşünelim büyümediğimiz zamanlarda yani bizler henüz çocukken bunu yapar mıydık? Bu yaz katıldığım bir cenazede algılama güçlüğü çeken bir çocuğun yanına hiç tereddüt etmeden giden diğer bir kız çocuğunu izledim hayretler içerisinde kalarak. Ona doğru öyle normal bir şekilde gitti ki, saçlarına dokundu, onu sevdi, ona hiç durmadan bir şeyler anlatmaya başladı. Yani onda bir “anormal” görmedi, görse de bu onun normal davranmasına, yargılarda bulunmasına, sonra bu yargılara göre karar verip yolunu değiştirmesine oradan ayrılmasına korkup kaçmasına yetmedi. O sadece olduğu gibi aslında hepimizin büyümeden önce olan halimiz gibi “yargısızca” oldu, arkadaş oldu, çünkü aslında ortada yargılanıp da “kötü” diye küçümsenecek “anormal” diye düşünülecek bir şey yoktu…

Peki, sizce bizlerden biri olsaydık, biz o muhteşem yetişkinlerden biri olsaydık nasıl yaklaşırdık duruma? Bir kere acımak gelirdi değil mi, içimizden muhtemelen birkaç kez geçirecektik “yazık” diye sebebini bile bilmeden çünkü bizim içimizde belirli sınırlar var “güçlü” zayıfı ezecektir, bu dünyanın kuralıdır değil mi? Bu canım kızımızı zayıf bulacaktık, savunmasız, dünyanın tüm yüklerine tüm dönüşüne karşın o derece korunmasız… Sonra “ne kadar muhtaç” diye düşünecektik… “Muhtaç” yargısına çoktan varmış olacaktık, yürümek için, koşmak için, konuşmak için ve hatta yaşamak için bile muhtaç… Kendimize bakıyor muyuz diye sormuyorum, bizim yetişkinler olarak o çok ama çok muhtaç olduğumuz para, bu can-ım kızımızın muhtaç olduğu sevgiden daha mı yüce? Bizler muhtaç değil miyiz? Veya hangimiz acınacak halde hangimiz acaba gerçekten daha muhtaç?

Daha da derinleri olacaktı sorgularımızın “hata” olarak nitelendirecektik değil mi? Çünkü yargılama bu doğruyu yanlıştan ayırmak gücü? Kime göre doğru, kime göre yanlış olacak bir can-ım kız çocuğunun hayata bu şekilde gelmekle sınanmış olması? Ama bizler illaki yargılayıp hata olarak nitelendirecektik, ona bir çocuk edasıyla tarafsızca acımadan, korkmadan, yargılarımızla yıkamadan sadece olduğu güzelliği kutsayarak gerçekten ama gerçekten hiçbir sınır koymadan bakabilecek miydik?

Birçoğumuz kendimizce bir hayat yolu çizeriz, kendimizce tüm akışı belirleriz değil mi?

Ben bu yazımda sizlerle hayatta gerisini bilmeden, hikayesini dinlemeden kendimizce verdiğimiz ve aslında “ben o noktaya gelir miyim?”, “aynı durumda ben olsaydım ne yapardım?” diye düşünmeden vardığımız yargılara bakalım istiyorum. Bu yargılara neden vardığımızı, neden o muhteşem dağların tepesine çıkıp bana “bunların hiçbiri olmaz” diye düşünerek kendimizi oralarda dolaştırdığımıza bakalım istiyorum…

Birçoğumuz kendimizce bir hayat yolu çizeriz, kendimizce tüm akışı belirleriz değil mi? Bunu daha önce birçok yazımda paylaşmıştım; A noktasından B noktasına aklımızda dümdüz bir çizgi oluşur. Yol dümdüzdür, öyledir, çünkü örneğin 1 ay sonra 3 kilo vereceğizdir. Her şey bu kadar basittir aslında. Bu sürede belki yolda yürümekte bile zorlanan bir teyze ile karşılaştığımızda yaşlı olduğu yargısına varırız, bunun kötü bir şey olduğunu düşünürüz belki için için tam olarak itiraf edemesek de. Gerisini bilir miyiz, belki de tüm dünyayı çoktan dolaşmıştır, bizim ayak bile basmaya niyet etmediğimiz birçok ülkeyi, çölleri belki de dünyanın uç zirvelerini ziyaret etmiştir. Bunu nereden bilebiliriz, “gözlerimizin” görmekte olduğu ile karar verdiğimiz o yaşlı olmak hali belki içindeki ruha işlememiştir… Attığı yavaş adımların arkasında kocaman bir tarih olduğunu görmek, evet bizim o derin yargı gücümüz ile ne yazık ki mümkün olmayacaktır…

Şu soruyu soralım kendimize… Bu hayatta neye “ben olmam”, “benden çok uzak” diye bakmaktayız? Bu işte bizim yargılarımızın en yüksek olduğu bölümdür… Öyle anlar olur ki “ben olsam” ile başlayan cümleler sıralarız, “ben olsam daha iyi yapardım”, “ben olsam affetmezdim”, “ben olsam daha çok çalışırdım” işte böyle uzar gider ben olsam cümleleri… Bir de “ben asla” vardır “ben asla yalnız kalmam“, “ben asla terk edilmem“, “ben asla aldatmam“, “ben asla para kaybetmem“, “ben asla geç kalmam“, “ben asla hasta olmam“, “ben asla düşmem“, “ben asla yerle bir olmam“… İşte tüm bu ben aslalar o A noktasından B noktasına giden yolun içinde saklıdır… Bizler bunu “yargıyı” yani yargılamayı öğrenip unutuvermişizdir…

Yargılamadan, iyi veya kötü diye nitelendirmeden sadece tarafsız bir sevgi ile bakmanızı dilerim…

Eğer bu yazımı okuyorsanız, bir anınızda yargıya vardığınız bir başkası hakkında karşılaştırma ve bilmeden yorumda bulunduğunuz bir anınızı sadece sevgiye çevirmenizi dilerim; bir çocuğun gözleriyle hiç endişe etmeden, hiç yorumlamadan, yargılamadan, iyi veya kötü diye nitelendirmeden sadece tarafsız bir sevgi ile bakmanızı dilerim…

Gördüğünüz şey nedir?

 

İlginizi çekebilir: Yıkılmadım ayaktayım: Sağlam temeller üzerine kurulmuş bir hayat mümkün mü?

Pınar Özeken (Ulus): 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini aldı. Özellikle 2011’den bu yana moda ile ilgili çalışmalara ağırlık verdi ve hala moda üzerine yazı dizileri, farklı moda kaynaklarında yayınlanmaktadır. Yoga eğitmeni olma yolunda ilerleyen Pınar, bir Arjantin Tango aşığı. Gerçek tutkularından bir diğeri ise seyahat etmek."Dünya üzerinde ayak basılmadık toprak kalmasın" mottosu ile dünyayı dolaşmaya devam ediyor.

Geleneksel lezzetlerden vazgeçmeden bitki bazlı beslenmek isteyenlere: Fine Life Fermente Kajulu İçecek

Son yıllarda sağlıklı beslenme ve bilinçli tüketim alışkanlıklarının, daha önce hiç olmadığı kadar ilgi gördüğü kesin. Veganlık, vejetaryenlik, fleksitaryen gibi bitki bazlı beslenme türleri, sadece etik ve çevresel nedenlerle değil, aynı zamanda bütüncül sağlık açısından sunduğu çeşitli faydalar nedeniyle de dünya genelinde hızla yayılmaya devam ediyor. Bitki bazlı beslenme alışkanlıklarına yönelik talepler hızla artarken çok sayıda bitki bazlı ürün de raflardaki yerini alıyor. Özellikle süt ürünlerine alternatif arayanlar için çok sayıda ürün piyasaya sürülüyor. Bu konuda öncü isimlerden biri olan Metro Türkiye de “Sofrada herkese yer var!” mottosuyla tüketicilerin ihtiyaçlarına, yenilikçi ürünlerle cevap veriyor.



Raflarında 400’den fazla bitki bazlı ürün sunan Metro Türkiye, geleneksel lezzetlerden vazgeçmeden bitki bazlı beslenme alışkanlıklarına sahip olmanın en leziz yollarını sunuyor. Ve güzel haber; Türk mutfağının favori içeceklerinden ayrana bitki bazlı alternatif sağlıyor: Fine Life Fermente Kajulu İçecek.

Lezzetli, vegan, fermente: Ayrana bitki bazlı alternatif

Herkes için sağlıklı beslenme ve sürdürülebilirlik anlayışıyla hareket eden Metro Türkiye, beslenme trendlerine ve değişen tüketici taleplerine verdiği önemle Fine Life Fermente Kajulu İçecek’i raflara getiriyor. Geleneksel lezzetimiz ayrana bitki bazlı bir alternatif olarak öne çıkan Fine Life Fermente Kajulu İçecek, bitki bazlı beslenme alışkanlıklarını benimseyen ya da benimsemek isteyen herkesin beğenisine sunuluyor.

Metro Türkiye raflarında yerini almaya başlayan bu yenilikçi ürün, %27 oranında kaju fıstığı, tuz ve çeşitli probiyotikler içeriyor. Bunun yanı sıra katkı maddesi, koruyucu ve gluten içermemesiyle de dikkat çeken Fine Life Fermente Kajulu İçecek, hem bitki bazlı ürünleri tercih edenlerin hem de laktoz tüketmemeye önem verenlerin favorisi olmaya aday. Ayran alternatifi olarak soğuk tüketilebilen bu ürün, 250 ml’lik cam ambalajlarda satışa sunuluyor. Vlabel etiketiyle otel ve restoran gibi yeme içme işletmelerinde rahatça kullanılabilecek Fine Life Fermente Kajulu İçecek, menülere yeni vegan bir alternatif getirirken, müşteri memnuniyetini de artırma potansiyeli taşıyor.

Geçtiğimiz yıllarda süt ve yoğurt gibi hayvansal gıdalara bitki bazlı alternatifler sunmuş olan Metro Türkiye, Metro Chef Veggie Bademli ve Fındıklı içecekler ile yoğurda alternatif Metro Chef Veggie Fermente Süzme Kaju’yu ve Metro Chef Veggie Meze Serisi’ni tüketicilerle buluşturmuştu. Bu yıl ise Türk mutfağının vazgeçilmezlerinden ayrana bitki bazlı bir alternatif getirerek hem sağlıklı hem de yenilikçi bir seçeneği yani Fine Life Fermente Kajulu İçecek’i tüketicilerle buluşturuyor.

Elbette Metro Türkiye’nin raflara taşıdığı yenilikçi ürünler sadece süt ve yoğurt gibi hayvansal gıdalara bitki bazlı alternatifler ile sınırlı değil. Çok daha fazlası, raflarda çoktan yerini aldı.

Bitki bazlı geniş ürün yelpazesi: 400’den fazla çeşit



Metro Türkiye’nin raflarındaki vegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine; falafel çeşitlerinden pizzaya, ranch sostan çamaşır yumuşatıcısına kadar 50’ye yakın çeşitte gıda ve gıda dışı bitki bazlı ürün sunuyor. Eğer tüm bu ürünleri ve çok daha fazlasını incelemek isterseniz hemen tıklayıpvegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine;vegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine; Metro Türkiye’nin Bitki Bazlı & Vegan Katalogu’nu keşfedebilirsiniz.

Temel gıdadan temizlik ürünlerine, kişisel bakımdan atıştırmalıklara aradığınız her şeyi bulabileceğiniz Metro Türkiye ile sağlıklı ve sürdürülebilir bir yaşam tarzına ulaşmak artık çok daha kolay.

*Bu yazı Metro Türkiye katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlginizi çekebilir: Vegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’nin zengin vegan ürün yelpazesini keşfedinVegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’Vegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’

 

İlgili Makale