Hayat, deneyimlerimizden oluşan bir süreç. Bu deneyimler en temelde “acı ve iyi hissetme” gibi iki kutup arasında yaşanıyor. Bu iki kutuptan birincisi, insanlık olarak her zaman korkulu rüyamız olmuştur. Kimi zaman bedensel, kimi zaman duygusal, kimi zaman düşünsel bir deneyim olan acıdan uzak kalabilmek ya da onunla karşılaşmamak için farkında olarak ya da olmayarak türlü tutumlar geliştiriyoruz. Tüm davranışlarımızın, tutumlarımızın derinlerinde bir yerlerde acıdan uzak kalmak, onunla karşılaşmamak var.
Kabul etmekte zorlandığımız bir gerçek var ki, hayatı “ayıklayarak” deneyimleyemiyoruz. Doğası gereği bir çileğin rengi ile tadını birbirinden ayıramadığımız gibi hayatı da ayrıştıramadan, bir bütün olarak deneyimliyoruz. Bu yüzden acıdan kaçmak demek, hayat deneyiminden kaçmak anlamına geliyor. Ölmemek için yaşamamak gibi…
Fiziksel, duygusal ya da düşünsel bir acı yaşadığımız esnada o hissin sona ermesini her şeyden çok istiyoruz. Bu yüzden, kendimizi uyuşturmak ya da acıyı inkar etmek gibi kısa yolları kullanmak kolayımıza geliyor. Kafamızı kuma gömüyoruz ve “iyi hissetmeye” kendimizi ZORLUYORUZ.
Acı anında iyi hissetmenin bir kısa, bir de uzun yolu var.
Kötü alışkanlıklarla kendimizi uyuşturduğumuz, dikkatimizi başka şeylere dağıttığımız ya da “iyi hissetme aktiviteleri” ile kendimizi iyi olduğumuza inandırmaya zorladığımız yollar kısa yollar bizim için. Bu seçenekler haz alma etkisi üzerinden acımızın üzerine perde örten, “beni görmeden geçip gider belki” umuduyla onu kandırmaya çalışırken aslında kendimizi kandırdığımız yollardır. Etkisi çok kısa sürer ve ardından daha derin bir seviyede kötü hissederiz kendimizi. Çünkü haz etkisi sağlayan yöntemler iyileştirmez. Ağrı kesicilerin dişimizdeki iltihabı iyileştirmediği gibi… İltihap arka planda büyümeye devam eder.
Haz etkisinde olmakla iyi hissedebilmenin yolları işte böyle ayrılır. İyi hissetmenin uzun fakat etkili yolu, acının içinden geçerek iyileşme sürecini deneyimlemektir. Kısacası iyileşme sürecinde acı bize eşlik etmeye devam eder, fakat süreç ilerledikçe acı yerini sükunete, dönüşüme ve iyi hissetmeye bırakır.
“Acı”dan “iyi hissetme”ye varan uzun ince bir yoldaysak eğer, oraya nasıl varılır?
Acı, insan oluşumuzla, dokunduğumuz, yarattığımız her şeyle bağlantılı bir kavram. İstesek de istemesek de hayatımız sona erene dek değişen acılar yaşayacağız. Bu yüzden karşılaştığımız acılardan kıvrak fakat sonuç getirmeyen hareketlerle kaçmaya çalışmak ve her seferinde daha çok ortasına saplanmak yerine, acı veren süreçleri nasıl yöneteceğimize dair bir yol haritası oluşturabiliriz.
Acının gözlerine bakmak
İyileşme sürecinde;
- Acı çektiğimizi kabul etmek, onu yargılamamak
- Korkularımızı, kaygılarımızı fark etmek ve bunların acımızı büyüttüğünü görebilmek
- Gerçekçi bir tutum ile iyileşmek için ihtiyacımız olan bedensel, zihinsel ve duygusal araçları belirlemek (bu kısımda uzmanlar eşliğinde çalışmak, kalıcı bir iyileşme için önemlidir)
- Belirlediğimiz iyileşme protokolümüze uymayı adım adım denerken, her bir günü acı ile birlikte, çektiğimiz acıyı hissederek “ELİMİZDEN GELDİĞİNCE ve KENDİMİZİ ZORLAMADAN” yaşamımıza devam ederek gerçekleştirebiliriz.
Bedensel bir hastalık, ayrılık, kayıp ya da varoluşsal acılarımız… Acının kaynağı ne olursa olsun, en çok zorlandığımız kısım önce acı ile bağlantılı korkularımızla yüzleşmek ve sonra da acıyı hissederken gündelik hayatımıza devam etmektir. Bu “acı ile birlikte devam” hali, acıyı yaşayarak tüketmemizi, içinden geçmemizi, bizi dönüştürmesine izin vermemizi sağlar. Acıdan sebep bir yere saplanıp kalmamızın önüne geçer. Bu yüzden öldürmeyen acı, onun içinden geçerek iyileştiğimizde bizi güçlendirir.
Görüşmek üzere!
Podcast: https://open.spotify.com/show/5XcrUhalwMAtftadMNcOKW?si=a297fe9cc28e41e8
Instagram: https://www.instagram.com/iremturan_com/?hl=tr
İlginizi çekebilir: “Çünkü”lerimizin ardında neler saklıyoruz?