Oldurmaya çalıştıklarımız: Aşk
Hayatın içine atılmaya başlamakla beraber muhteşem bir karmaşanın fitili ateşlenmiş olur. Ta bebeklik döneminden itibaren içsel dürtülerimizle birlikte gelen oldurmak istediklerimiz hayatımızı şekillendirmeye başlar. Peki, doğuştan var olan dürtülerimizle beraber şekillenen hayatımızın ne yöne gideceğine gerçekten kim karar veriyor? Dürtülerimiz mi? Benlik savaşımızın sonucu mu? Farkındalığımız mı? Yoksa hepsi mi? Peki, hiç düşündünüz mü zorla oldurmaya çalıştığımız şeyler için çabalarken kendimizden ne kadar veriyoruz? Ya kaybettiklerimize ne demeli?
Aşk, iş, arkadaşlık, ikili ilişkiler, fark etmez. Bir şeyin illaki olmasını istemek bize kazandırır mı, yoksa yaşadığımız her bir anın akışını mı bozar? Ben her koşulda ilk önce olaylara bakarken mantığımın süzgecinden geçirip, duygularımı tartmaya çalışırım. Ve son aşamada her durum içinde vicdanıma kulak vermeyi doğru buluyorum.
Aşk… Aşk çok ama çok güçlü bir duygu. İllaki çaba ve emek istiyor. Duygularımızı maalesef biz seçemiyoruz. Duygular kendiliğinden bir anda gelir. Ve bazen istesek de, istemesek de koşulların uygun olmadığı zamanlarda da çalar kapınızı. Binlerce örneğini duyuyoruz. Çoluğunu çocuğunu gözü görmeyip, aşkı uğruna her şeyi bırakıp gidenler… Herkes ne hissettiğini, ne yaşadığını elbette kendi bilir. Amacım hiç kimsenin duygularını yargılamak değil. Fakat bu gibi durumlarda ben duygularımızın gelip geçici olmadığını anlayabilmek için kendimize zaman vermek gerektiğine inanıyorum. Çünkü sevgi koşulsuz bir duygudur bana göre.
Dediğim gibi duygularımızı biz seçemeyiz ama içimizdeki o tutkuyu biraz olsun dizginleyip zamana bırakmayı başarabildiğimiz noktada kimsenin hayatını altüst etmeden duygularınızı tartmış olursunuz. Ayrıca gerçekten içinize dönebildiğinizde kendinize hükmedebildiğinizi keşfedersiniz. İşte bu, vicdanınızın size kim olduğunuzu hissettirdiği an olur!
Ayrıca sevgi koşulsuzdur. Bazen her şeyi olduğu gibi, olduğu şekliyle kabul edip yol almak inanın bana size çok daha fazla yol aldırır. Tabii her iki taraf için de mutsuzluk söz konusu ise o iki tarafın kendi kararı olur. Ona zaten kimsenin diyecek lafı olamaz. Olmamalı! Mutsuz, yapayalnız bir evlilik veya ilişki içindeyseniz zaten bu her iki taraf için de, çocuk varsa çocuk için de mutsuzluktan başka bir şey getirmez. Önemli olan sürmeyecek bir durum varsa cesur olup birbirine karşı saygıyı yitirmeden dürüst olmaktır.
Bunlar aslında hepimizin bildiği etik kurallar. Fakat bazen öyle güçlü duyguların esiri oluyoruz ki paniğe kapılıp yanlış adımlar atabiliyoruz. Biraz frene basıp yavaşlamak bazen herkes için en hayırlısıdır. Sevgi o kadar saf ve şeffaftır ki aşk dediğiniz o tutkuyu sevgiye dönüştürebilirseniz mümkün olmayan bir durum için kendinize bıçak saplamaktan vazgeçmiş olursunuz. Her şey akışında doğru ve güzeldir.
Ne demiştim bir yazımda?
“Ne bir barikat kur olayların önünde yanlış yöne gidecek diye, ne de taşacak kadar biriktir içindekileri…
Bırak nehir sadece aksın gitsin!
İster gürül gürül, ister durula durula…
Sadece aksın gitsin…”
Sevgilerimle…
İlginizi çekebilir: Dinlemeyi öğrenmek, işte bütün mesele bu!