Geçtiğimiz aylarda sizlerle bir yazımda paylaşmıştım “ben benim” başlığını… Bu yazım üzerine sizlerden o kadar fazla geri dönüş aldım ki gerçekten hem beni çok mutlu etti hem de buradan paylaştıklarımın ne kadar fazla ortak noktaya dokunduğunu bir kez daha tecrübe etmiş oldum. İtiraf etmeliyim ki yazıyı yazarken de bitirmek hiç içimden gelmemişti, sanki ben yazdıkça (ve yazımı okuyanlar hatırlayacaklardır ne olmadığımı açıklayan uzun bölümler mevcuttu) aslında kendime de sesleniyordum.
Ne olmadığımı satırlara döktükçe aslında kendimle de konuşmuş ve hepimiz gibi benim de zaman zaman savaşmakta zorlandığım o can-ım egoma karşı adeta meydan okuyordum… Bu kadar fazla geri dönüş aldığım başlıklara yeniden dönmek ve biraz daha derinden yazmak konusunda bu ay aksiyon almaya karar verdim. İşte bu yüzden bu yazımda sizlerle birlikte bir kez daha “ben benim” diye seslendirmek istiyorum… Bütün o “ben” olanı değiştirmeye çalışan dünyaya inat, oldurmaya çalışılan Pınar’a inat, ben bugün, şu anda olduğum Pınar halimle ben benim demeye devam edeceğim.
Bu bölümden sonrayı okurken eğer elverişli bir yerdeyseniz sesli olarak okumanızı, tüm kelimeleri söyledikten sonra duyarak da tekrar tekrar yinelemenizi öneriyorum… Ve bu yazı sadece bir başlangıçtır… Bilmenizi isterim ki ben sizi hemen şu anda evet bu yazımı okuyan o güzel gözlerinizle, bugün bu tesadüfe ulaşan o bir tanecik kalbinizle ve en önemlisi bana eşlik eden o can-ım varlığınızla çok seviyorum.
Ben hayattaki sıfatları olmayanım… Ben o sizin kalıplarınıza uygun “adam” veya “kadın” değilim. Ben bir eşin soyadı ile tanımlanabilecek olan değilim. Ben bir sevgilinin elini tuttum diye tek başına dimdik yürümeye devam eden adam veya kadınları hor görebilecek olan değilim. Ben bir sevgilinin elini tutmaktan öte özünü görmeye gönüllü olanım.
Ben sadece olduğu gibi tutulan bir el ile sevinecek, elini tutabileceğim bir sevgili bir eş olmadığında üzülecek değilim… Ben bu hayatta evliliklerimle, ilişkilerimle, nişanlı olmamla, kız veya erkek arkadaş sahibi olmakla sınıflara sığdırılabilen değilim… Ben diğeri üzerinden varlığımı yüceltecek olan değilim. Ben, sırf o diğer kişi hayatıma geldiğinde mutlu olmayı bekleyecek değilim. Ben kendi güzelliğimi ve kendi kendime olan sevgimi büyütemeyecek olan değilim. Ben o çok bildiğimiz “diğer” kişiler hayatımdan gittiğinde yıkılacak olan değilim. Ben boşanmış olanım, ayrılmış olanım, aldatılmış olanım, terk edilmiş olanım, bırakmış olanım, sevmediğini söyleyenim, aşık olup da tek söz etmeden yıllarca yananım… Ben bu sıfatların hiçbiriyle bir ömür geçirecek olan değilim. Ben bu hallerin tümünün yüceliğine erişmiş olanım. Ben bu halleri ne iyiye ne kötüye yoranım. Ben sadece benim.
Ben hayattaki varlıklarımla eş olmayanım… Her an daha fazlası için hırsla yakıp yıkan değilim… Ben bolluğu içimde bulanım. Ben bereketi saklamakla azımsamakla paylaşmamakla azaltan değilim… Ben hayattaki tüm varlıklarla birlikte sadece vererek, karşılığını beklemeden, şart koşmadan ve zaman mekan tanımadan vererek mutlu olanım… Ben varlığı ile tanımlayamayanım… Çok veya az diye yorumlayamayanım… Ben azlığı da çokluğu da varlığı da yokluğu da görmüş olanım…
Ben varlık içinde bir olan değilim; sadece bir kişinin olacak varlığa “varlık” diyebilecek de değilim… Ben yokluk içinde çok olanım, yokluğu paylaşabilecek kadar cömert olanım, yanımdaki doymadığında doymayı kendime yakıştıramayanım…
Ben, o bizlerin çok bildiği çok sorduğu mal varlıklarının gerçek varlık olmadığını çoktan öğrenecek kadar yaş almış olanım… Koskoca mal varlıklarım olup da, bomboş bir iç varlığı kendime yakıştıramayanım… İçimin hazinesine yüzünü dönmüş olanım… Ben işte şu anda sadece benim.
Ben, diğerlerinin hoşuna gidenler değilim. Ben takdir gördüklerim değilim… Ben sırf başkası “ne der” hakkımda ne düşünür diye herhangi bir şeye evet diyecek değilim… Ben kendime dürüst olmak yerine başkalarına muhteşem yalanlar söyleyebilecek değilim… Attığım her adımda önce kendi kendime saygı duymayı sorgulayan benim… Ben, kimse görmediğinde kimse bilmeyecek diye hak yiyebilen değilim…
Bir başkasının emeğine saygısızca yaklaşabilen değilim… Ben her ne olursa olsun her ne kadar zor olursa olsun doğrunun yanında duranım… Ben kendi menfaatim için bir başkasının üzülmesine kırılmasına veya kaybetmesine göz yumabilen değilim. Ben, bir başkasının değer yargılarına göre iyi veya kötü olanı benimseyip, sonra da hayatımı buna göre yaşayabilecek olan değilim… Ben özüm…
Ben gerçeğim, ben dürüstlüğüm, ben merhametim, ben mutluluğum, ben varlığım, ben şükredenim, ben aşık olanım, ben sevgiyle sarılanım… Ben hayatın yansımasıyım, içimde güneşleri büyüten ayları soğutanım… Ben vicdanının sesine kulak verenim, ben kendime dönenim, ben şartlar koşmadan ayırmadan kayırmadan ve değiştirmeden sadece olduğu gibi olduğunu paylaşmayı bilenim, ben içten akanım, ben gerçeğe aynaya bakar gibi bakmak cesaretine sahip olanım… Ben işte tam şu anda nefes alırken, ben sadece benim…
İlginizi çekebilir: Sıkı sıkı sarıldıklarımız hayatımızdan çıkıp gittiklerinde bunu kabul etmek mümkün mü?