X

Ofis ortamına kısa bir mola: Doğanın kalbinde dayanışma, sevgi ve farkındalık dolu bir hafta sonu

Geçtiğimiz hafta sonu Kolektif House Levent, üyeleriyle birlikte keyifli bir zaman dilimi yaratmak ve üyelerine doğanın güzelliklerini bir kez daha hatırlatmak adına Çatalca Yalıköy‘de Kolektif Camp‘ı düzenledi. Kamp, ofis hayatına kısa bir mola vermek isteyen ve iş ortamında tanıdığı kişilerle farklı bir deneyim yaşamak isteyen pek çok kişinin katılımıyla gerçekleşti. Ama bu kamp deneyimini diğerlerinden ayıran bir şey vardı… Kampta, iş ve şehir hayatı yoğunluğuyla bi türlü zaman ayıramadığımız, fiziksel ve zihinsel sağlığımıza faydalı etkileri olan ses terapisi, yoga, meditasyon ve sağlıklı beslenme eğitimleri yapıldı. 

Bu iki günlük kamp deneyimini anlatmanın en güzel yolu olduğunu düşünerek katılımcı üyelerle birlikte yukarıda saydığımız etkinliklerin eğitimcileri Rida Kıraşı, Yasemin Örs, Pınar Taşkınlar, Murat Ersoy ve kamp organizasyonunda Kolektif House’la işbirliği yapan Camp&Glamp’in kurucusu Halis Cevherli’ye sorular sorduk. 

Sorularımızı ilk olarak Farmazondan Murat Ersoya yöneltiyoruz, bakalım bir Kolektif House üyesi olarak onun için doğada Farmazon ekibiyle ve Kolektiflilerle olmak nasıl bir histi?

Sizi bu iki günlük kamp deneyimine çağıran şey ne oldu?

Ekipçe sürekli tatil planları yapıp gidemedik, kamp yapma hayallerimiz vardı ancak bir türlü organize olamadık. Kolektif House bizim planlayamadığımız organizasyonu planlayıp önümüze koydu. Kolektif ekibiyle kamptan birkaç gün önce de kendi aramızda bir etkinlik düzenlemiştik ve her şey çok keyifliydi, o yüzden tekrar bir etkinlikte bir arada olmak istedik. Bu deneyime katılma nedenimiz hem ekipçe bir şey yapmak hem de zaten sevdiğimiz insanlarla güzel bir ortamda bir araya gelmekti. 

Ekip arkadaşlarınla ofis dışında vakit geçirmenin sana, ekibe ve iş motivasyonuna katkıları ne oldu?

Biz iş dışında konuşulacak, paylaşılacak şeyleri aslında birbirimizle paylaşma fırsatını çok da bulamadığımızı fark ettik. Birlikte bir etkinliğe, tatile gitmek bizim için çok verimli oldu; geri döndüğümüzde bütün sinirlerimiz alınmış ve kendimizi stresten arınmış bulduk. Son olarak ekip arkadaşlarınızın bilmediğiniz birçok yönünü keşfetme fırsatı bulmuş oluyorsunuz tabii ki. 

Kampta hem bireysel hem de ekip arkadaşlarınla birlikte neler deneyimledin?

Bizim birlikte gittiğimiz ilk kamptı. Dolayısıyla yolculuk, yerleşme, kamp kurma aşamaları dahi bizim için yeni bir deneyimdi. Oradayken de ekipçe katıldığımız yoga ve ses terapisi; birlikte denize girmek, sahil, kumsal, çok güzeldi… Son gün de bir doğal havuza gittik, inanılmazdı. İstanbul’da böyle bir yerin varlığını öğrenmiş olduk ve hatta bir sonraki hafta günübirlik tekrar gitmeyi düşünüyoruz oraya.

Kamp sırasında katıldığımız beslenme eğitimi de ekip için oldukça önemli bir eğitim oldu. Döndüğümüzden beri sağlıklı beslenmeye dikkat etmeye başladık; birkaç gündür sabahları omlet yiyoruz, ekmeği bıraktık. Yaptığımız işle de yakından ilgili bir eğitim olduğu için birçok şeyi Farmazon’da da uygulamayı düşünüyoruz. Bir de benim doğum günümdü. Kolektif ekibi bana tatlı bir sürpriz yaptı, yani benim için gerçekten özel bir hafta sonuydu. 

Bu deneyimlerden hangisi senin için unutulmazdı? 

Benim için en unutulmazı son gün gittiğimiz doğal havuz oldu. Hayatımda ilk kez doğal havuz/falez gördüm ve oldukça etkilendim. Bir de oraya gidiş aşaması çok keyifliydi; trekking yaparak gidiyorsun yaklaşık 20 dakika boyunca yürüdükten sonra tırmanıyorsun ve çok yüksekten o muhteşem suya atlıyorsun. Benim için harika bir deneyimdi. İkinci sıradaysa ses terapisi geliyor.

İki gün de olsa doğada olmak kendi iç sesine ve iş motivasyonuna dair nelerin farkına varmanı sağladı?

Kendime hiç vakit ayırmadığımı fark ettim, özellikle de son zamanlardaki iş yoğunluğundan ötürü. Sadece kendi adıma değil tüm Farmazon ekibi adına konuşuyorum, çok tempolu bir zaman dilimine girdik. O yüzden kendimizi dinleyip, kendimizle vakit geçirebileceğimiz, bir noktada kafamızı işten güçten uzaklaştırabileceğimiz bir fırsat oldu bu kamp bizim için.

Bir de kamp alanında telefon çekmiyordu, isabet oldu. Biz giderken Cumartesi günü çalışırız diye laptoplarımızı götürdük ama gittiğimiz yerde internetin olmadığını gördük ve bilgisayarları arabada bıraktık. Yani ister istemez çalışmadık. Bu durum da başta bizi birazcık endişelendirse de, sonrasında buna gerçekten ihtiyacımız olduğunu fark edip çalışma düşüncesini tamamen kafamızdan attık.

Bu iki günlük deneyiminden sonra Pazartesi günü işe gelirken sen de değişen bir şeyler var mıydı?

Fiziksel olarak çok yorgundum. Özellikle yoga ve trekkingden sonra tüm kaslarım ağrıyordu. Ancak hissettiğim o mental mutluluk başlı başına yeterli. Çok güzel bir hafta sonu geçiriyorsun, sonra da arabaya atlayıp şehre dönüyorsun… Normalde şehre dönüş süreci sancılıdır, ancak öyle bir hafta sonundan sonra şehre bakış açın dahi değişiyor. Biz ekipçe kamptan ayrılırken “hadi yarın görüşürüz” diyerek ayrıldık, vedalaşma süreci olmadı, her şeye kaldığı yerden devam ettik. Ertesi sabah da ekipteki herkes kamp atmosferini ofise taşımış gibiydi, keyfimiz çok yerindeydi.

Peki sence Kolektif House’un bu tür etkinlikler düzenlemesinin önemi ve bir üye olarak sana faydası neler?

Kolektif House zaten bize insanlarla iş hakkında rahat konuşabilme, bir şeyler paylaşabilme ortamını çok güzel sağlıyor. Omzunu çarpsan işine yarayacak birini bulabiliyorsun burada. Böyle etkinliklerde de o insanların hikayelerine daha yakından tanık olma şansını yakalıyor, ne iş yaptıkları değil de o işi neden yaptıkları hakkında çok şey öğrenebiliyorsun. Amaçlarını ve vizyonlarını anlıyorsun, ofiste her gün gördüğün insanları daha yakından tanıyorsun. Bu etkinliklerin üyeler arasında iletişimi güçlendirici olduğunu düşünüyorum. Ofis dışı etkinliklerde, iş hayatının dışında insanlarla daha samimi bir bağ kurma fırsatı buluyorsun, iş dışında başka şeylerden keyif alıyorsun. 

Kolektif House Levent üyelerini çaldığı “ofis yogası” çanlarıyla sevindiren, Y.orstrulynin kurucusu Yasemin Örs uyguladığı yoga seansını ve kamp ortamını kendi güzel bakış açısıyla ve kelimeleriyle anlattı.

Bir Kolektif House üyesi olarak seni bu kamp deneyimine çağıran şey ne oldu?

Çok uzun zamandır kamp yapmak istiyordum. Malzemelerimin bir kısmı bile hazırdı. Sonra araya başka önceliklerim girdi, bir türlü denk gelmedi. #Kolektifcamp ayağıma geldi diyelim. Kolektif’in marka direktörü Yasemin’le telefonlaştığımız bir vakit şuna benzer bir şey dedim; sizin organize ettiğiniz her şey “harika” garantili. O yüzden tüm iptidai koşullara rağmen tabii ki varım!

Kolektif House üyeleri için belirli aralıklarla ofis yogası saatleri düzenliyorsunuz. Ancak bu kez farklı olarak üyelerle birlikte doğanın içindeydiniz. Sence yogayı doğada deneyimlemenin en büyük artısı ne?

Kapalı mekanda yoga yaparken hareket, nefes ve zihninin arasında bir yolculuğun var. Doğada ise bu yolculuğa başka yolcular ekleniyor. Toprakla ve kokusuyla 45 dakikalık kesintisiz temas, yerdeki engebeler, temiz havayı ciğerlerine iyice çekme telaşı, belki batan güneşin sıcaklığını yüzümüzde hissetmek, etrafında uçan sinek ve arılara, rahatsız olmaksızın eyvallah diyebilmek… Kah sınırlarını tanımlamak, kah onları zorlamak… Bence seni daha farkında ve daha kıvamlı bir hale getiriyor doğada yaptığımız yoga. Kesinlikle daha eğlenceli ve bir çıt daha zor.

İş hayatında aktif olan kişilere yogayı neden önerirsin?

Öncelikle fiziksel nedenlerle öneririm. Omurga sağlığı ve esnekliği, sağlıklı yaş almamız için önemli. Yoga, iki büklüm bilgisayar başında geçirdiğimiz zamanları, duruş bozukluklarını, kapalı ve öne kıvrık omuzları, içe çökmüş bel kıvrımlarını, öne eğilmiş boyunları, bilekleri rahatlatır mı? Rahatlatır ve düzenli yaptığında boyunun bile uzadığını hissedebilirsin. Ayrıca iç organlara, derin bağ dokulara da çok iyi gelen akışları var. Zihinsel nedenlerle de önerebilirim; matın üzerinde takındığın her tavır, hareketlere karşı zihninden geçenler, günlük hayattaki durumunla çok alakalı. Akışta sen ne yapıyorsan, hareketleri nasıl karşılıyorsan, zihninden ne geçiyorsa, aslında hayatında da aşağı yukarı benzersin. Harekette strese giriyorsan, nefesini tutuyorsan, suratını buruyorsan hayatta da öylesin. Ya da hareketten korkmuyor, cesaretle deniyorsan, yine hayatında benzersin. Bunun gibi sayısız benzerlik bulup, matın üzerindeki, hareketlere karşı tavrını, nefesini ayarlarken, bir bakmışsın hayatında da bir dönüşüm yaratmışsın.

Doğada geçirdiğin bu iki günden sonra Pazartesi gününe nasıl başladın?

Gittiğimiz yerde telefon çekmiyordu. Dereye girdik, bol bol yürüdük, yüzdük, falezlerden atladık, yamaçlarda dar yol tırmanışıyla biraz keçilik de yaptık, ateş başında keyif sürdük, kayan yıldızları seyrettik, sabahları çiğ ile uyandık, yoga yaptık, nefis bir ses terapisiyle ağaçların altında meditasyon yaptık. Pazartesi’ye müthiş başladım. Bence ayda 2 gece 3 gün insan kendine böyle bir vakti vermeli, telefondan uzak.

Sence Kolektif House’un üyeleri için düzenlediği bu kampın en büyük önemi ne?

İş ortamında hepimiz sorumluluk ve hedeflerimizin peşindeyiz. Yine Kolektif sokaklarında karşılaştıkça, samimi, sıcak bir iletişim kuruyoruz. Ama bir kamp değil. Kampta daha özünden bir bağlantı kuruyorsun. Bir arkadaşının çadırını kurmasına yardım etmek, ateş başında sohbet etmek, her şeyi biraz gidişata bırakmak, zamanı çok sorgulamamak, derede karpuz soğutmak ya da arkadaşların daha da keyif alsın diye mısır közleyip üzerinde peynir eritmek, beraber acıkmak, beraber doymak… Bu iki günlük bir komün hayattı. Kurulan iletişim çok candandı. Önemli çünkü bu iki günün kampçılarda yarattığı beraberlik hissini mayalayıp bütüne yaymak, Kolektif’in hayali olan “birbirimizden beslenelim, el ele büyüyelim, eğlenerek, keyifle iş yapalım” kültürüne müthiş bir katkı, dünyaya da güzel bir örnek.

“Gidebildiğimiz her yer bizimdir” sloganıyla yola çıkan Camp&GlampCamp&in kurucusu Halis Cevherli, kamp deneyimi yaşamanın önemini ve Kolektif Camp deneyimini bir “gezgin” gözüyle anlattı.

Bize kısaca Camp&Glamp’den bahsedebilir misin?  

İnsanın dünyadaki macerasına baktığımızda sadece çok kısa bir süredir şehir tarzı bir yaşam biçimi içinde ve öz doğasından koparılmış bir durumda olduğunu kolayca algılayabiliriz. Doğanın renkleri kokuları sesleri genetik hafızamıza kazınmış halde. Sadece bu açıdan bile bakarsak doğaya çıkmak eve dönmek demek belki de. Camp&Glamp insanları bir araya getirerek doğayla tanıştıran ona kavuşturan bir organizasyon. Zaman içinde farklı fikirlerle yoğrulup şu an ki halini aldı. Mottolarından biri de “gidebildiğimiz her yer bizimdir”. Bu minvalde yıllar içerisinde biriktirdiğim lokasyonlara yenilerini de katabilmek için haritalardan çalışarak keşif gezileri yaptım. Amaç sakin huzurlu ve güzel yerler keşfedebilmekti. Şimdi bu yerleri insanlarla paylaşıyorum. Gittiğimiz her yerde önceliklerimizden biri doğayı elimizden geldiğince koruyup gözetebilmek. Kendi atıklarımız haricinde başkalarının terk ettiklerini dahi toplamaya gayret ediyoruz.

Kamp yapmak günümüzde “en popüler” tatil seçeneklerinden biri olarak görülmese de, bambaşka bir deneyim. Sene insanlar neden daha çok kamp yapmalı?

Bence kamp yapmak git gide popülerleşen bir tatil biçimi olmaya aday. Bu deneyimi tecrübe ve iyi ekipmanlarla insanlar adına daha da kolaylaştırabilmek ve böylece kamp yapmak isteyip belirli dirençleri aşamayan yeterince tecrübesi olmayan insanlara kadar ulaşabilmek, onlara rehberlik etmek benim için büyük bir zevk. Nasıl ateş yakılacağını, nasıl çadır kurulacağını, ne zaman nerede kamp yapılabiliri, doğada nelere dikkat edilmesi gerektiğini insanlarla paylaşarak, samimi ve arkadaşça bir şeyleri beraber yapmanın keyfiyle güzel hafta sonları geçiriyoruz.

Birçok insanın harika bir hafta sonu geçirmelerine öncü oldunuz. Kolektif House ile birlikte düzenlediğiniz bu kampın düzenlenme amacı sence neydi?

Kolektif House ile yaptığımız bu etkinlikte hedef, zihinlerin hızını biraz olsun sakin bir tempoya çekerek bir yere bir şeye yetişme derdi olmadan anın içinde olmaya, durmaya ve durulmaya; aynı zamanda grup olarak zamanın ve doğada olmanın keyfini çıkarmaya yönelik bir etkinlikti. Ayrıca hem göl kenarında hem ormanın içinde bir an derelerin soğuk suyundan başka bir an sarp kayalıklardan tırmanıp falezlere atlamalı mağaralarda yüzmeli şeyler yaptık. Zihinler sakinleşirken bedenler nefes aldı. Harikalar insana iyi gelir. Doğa bizimle, biz de onunla harikalaştık.

Kolektif House, aslında kişilerin bir çalışma alanını paylaştıkları bir yer. Bu kişilerin iş hayatının dışında bir araya gelerek doğayla baş başa bir deneyim yaşamalarının sizce faydaları neler oldu?

Kolektif üyelerinin bir araya gelerek doğada buluşmaları farklı bir enerjiyi paylaşmaları tüm hafta sonunu beraber geçirmeleri sayesinde hem bireysel huzuru hem de “kolektif” bir birlikteliği geliştirmiş oldu diye düşünüyorum. Hep birlikte çadırlar kuruldu, odunlar toplandı, etrafımızı temizleyip güzelleştirdik. Gece yanan ateşin ışığında aydınlanan bedenler, tekillikten çoğulluğa o çoğulluktan da bir bütünlüğe dönüştü benim gördüğüm renklerde.

Bu tarz Kolektif House etkinliklerinin iş hayatında aktif bireyler için ne gibi artıları var? Senin bu kamp deneyimi esnasında gözlemlerin neler oldu?

Şehir çok hızlı işleyen bir dinamiğe sahip. Zihnimizin beden ve ruhumuzun ara sıra bu işkenceden kaçırılması ve arındırılması bence ihtiyaçtan çok bir zorunluluk durumu. Bu anlamıyla kaçışımızın bireysel artısı yanı sıra kolektifliler yine bir araya geldi ve bu sefer doğanın kucağında bir iletişim ve etkileşim ortamı yakalamış oldular. İnsanların pozitif enerjiyle dolu olduğu zamanlarda kurdukları ilişkilerin hafızalarında da o pozitif anılarla senkronize ve daha samimi mecralara uzanabilme ihtimali daha yüksek daha yoğun bir biçim alabileceğine inanıyorum.

Doğada olup sağlıksız beslenmek olur mu? Kampta yemek yemenin aynı anda hem lezzetli hem de sağlıklı olabileceği vurgusuyla entegre beslenme ve sağlık koçu, Şehirde ve Sağlıklı‘nın kurucusu Pınar Taşkınlar kendi kamp deneyimini ve gözlemlerini anlattı.

Bize kısaca ne iş yaptığından bahsedebilir misin?

Entegre beslenme ve sağlık koçuyum. Beslenmenin sağlığa etkisi, kronik hastalıkların engellenmesi ve sağlıklı yaşlanma üzerindeki önemi hakkında birebir seanslar ve grup dersleri yapıyorum. Bütün bu çalışmalarla amacım kişilere sağlıklı hayat tarzını anlatıp, rahatsızlıklarını aradan çıkararak potansiyellerine erişmeleri için yardımcı olmak. Entegre sağlık derken beden, zihin ve ruh bütünlüğünden bahsediyoruz. Yani hiç bir zaman sadece bedeni dikkate alıp ona yönelik çalışmıyorum. Mutlaka stres, egzersiz, uyku düzeni gibi konulara da eğilip, sağlığı bütünüyle ele almaya çalışıyorum.

Kamp sırasında Kolektif House üyelerine sağlıklı beslenmeye dair bir saatlik bir eğitim verdin, geri dönüşler ne yönde oldu?

Genelde olduğu gibi Kolektif House üyeleriyle yaptığım çalışmada da günlük hayatta yaşanan yorgunluk, dikkat bozukluğu gibi durumların yoğun bir hayatın doğal getirisi olarak kabullenildiğini gördüm. Yaşanan bu “rahatsızlıkların” basit çözümlerle, radikal beslenme değişiklikleri yapmadan aşılabileceğini görmek üyelere sağlıklı yaşamak üzerine ilham verdi.  

Sağlıklı beslenmeyi şehir yaşantısında uygulamanın çeşitli pratik yolları var. Peki bunu doğada, etrafta hiçbir şey yokken deneyimlemenin farkı ne? En zor yanları ve kişiye kazandırdıkları neler?

Eğer şehirde de kendi yemeğini kendi pişiren biriyseniz doğa içinde sağlıklı beslenmek hiç zor olmuyor. Yanımıza belirli miktarda yiyecek aldığımız için gereksiz şeyleri fazlaca yememiz zaten pek mümkün değil. Yanımızda götürdüğümüz yiyeceklerin doyuruculuğuyla ilgili daha dikkatli oluyoruz. Pişirmek için sadece ateşimiz oluyor ama yediğim en lezzetli yemekleri kampta yediğimi söyleyebilirim. Genellikle yemekler ateşte piştiği için et ürünleri tercih ediliyor. Ama bu ete mahkum olduğumuz anlamına gelmiyor. Daha önceki kamplardan birinde vegan beslenen bir arkadaşımız harika ızgara sebzelerle hepimizin ufkunu kamp yemeği konusunda genişletmişti.

Kampın en güzel yanlarından biri aslında meyve toplamak! Şehirde genelde zorlukla ulaşabildiğimiz berry ailesinden meyveleri toplayıp bolca tüketmemiz mümkün oluyor.

Şehirde geçirilen bir hafta sonu ile doğada geçirilen bir hafta sonu arasında sence nasıl bir fark var?

Şehrin trafiği ve gürültüsünden uzakta yıldızların altında, açık havada uyumak zihni kesinlikle sakinleştiriyor. Ayrıca kampta çadırları kurmak, odun toplamak vs gibi yapılması zorunlu aktiviteler vücudu harekete geçiriyor. Üzerine güzel doğa yürüyüşleri ya da yüzmeyi de ekleyince pek zaman bulamadığımız egzersizleri de yapmış oluyoruz. Gün boyunca oksijeni bol bir hava solumak daha güzel bir uyku uyumamızı sağlıyor. Ama bence en önemlisi telefonların bile çekmediği bir yerde hayatın streslerinden uzakta kalmak zihni sakinleştirdiğinde ortaya yaratıcılık ve ilham çıkıyor.

Bir entegre beslenme ve sağlık koçu olarak sağlıklı beslenmenin iş hayatında aktif olan bireyler için önemi ne?

İş hayatında aktif bireylerin yemeği ‘doyurulması gereken bir ihtiyaç’tan çok, müttefikleri olarak görmeleri gerekiyor. Yemekten mutlaka zevk almak gerekiyor ama aynı zamanda tüm vücudu beslediğini ya da zarar verebileceğini unutmadan yemek gerekiyor. Yani yemek bizim yakıtımız, doğru yakıtı vermezsek aksaklıklar olacaktır. Bu aksaklıklar dikkat bozukluğu, net olamayan bir zihin, mod değişiklikleri, yorgunluk gibi iş hayatında erişilmesi gereken hedeflerin önünde bir engel oluşturuyor. Zaten iş hayatında işimiz engelleri aşıp hedefimize ulaşmakken, bir de yanlış beslenerek kendimize ket vurmak ne kadar mantıklı?

Bu tarz Kolektif House etkinliklerinin iş hayatında aktif bireyler için ne gibi artıları var? Senin bu kamp deneyimi esnasında gözlemlerin neler oldu?

Doğanın içinde, dikkat dağıtıcılardan uzakta kalan zihnin kesinlikle daha yaratıcı olduğuna inanıyorum. Herkesin, çalışmasına doğa içinde kalarak ara vermesi ve zihnin rahatlamasına izin vermesi gerekiyor ki, zihin hayatta kalma modundan çıkıp yeni fikirlere yer açabilsin. Umarım katılımcıların zihinleri güzelce dinlenmiş ve iş hayatında karşılarına çıkacak zorluklara hazır olarak şehre dönmüşlerdir…

Uplifers ekibi olarak daha önce meditasyon varyasyonları ve gong ile ses banyosu ve ses şifası terapisi seanslarını deneyimlediğimiz ses terapisti ve Soundala Therapynin kurucusu Rida Kıraşı ise kendi deneyimlerini kendi bakış açısıyla aktardı. 

Bir ses terapisti olarak doğanın kalbinde Kolektif House üyelerine unutulmaz bir deneyim yaşattın. Sence ses terapisini kapalı alandan farklı bir yerde uygulamanın artı bir yanı var mı?

Kapalı alanda sesler yansıyabildiği için düşük frekanslar, yani pes sesler daha kolay duyuluyor. Yani kapalı bir ortamda yapılan seanslarda katılımcılar çok daha kolay konsantre oluyor. Açık alanda da daha

yüksek frekanslar, yani tiz sesler, pes seslere göre daha kolay duyuluyor, ve doğanın kendi sesleri de terapiye destek olduğundan, bu da başka bir meditatif deneyim oluyor. 

Terapi sonrası gözlemlerinle birlikte katılımcılarda zihinsel ve bedensel anlamda nasıl bir değişim oldu?

Kolektiflilerde çok tatlı farklar gözlemledim. İnsanlar başlarda kampın heyecanıyla aşırı derecede “yüksek” ve heyecanlıydı. Ses terapisi sonrasında çok uzun bir süre boyunca hep beraber sessiz bir şekilde doğayı izledik, dinledik ve yavaşladık. Ateş yanıyordu, biz de etrafında oturduk ve sadece durduk. O yavaşlama da üyelerin doğaya daha kolay adapte olabilmelerine yardımcı oldu diyebilirim. Önceki kamp telaşesi yerini huzura bıraktı. 

Senin için bu tarz bir etkinlikle bulunmanın kişisel ve iş yaşantısına dair ne gibi faydaları var?

Stres altında biz, gelecek kaygısından ya da geçmişin yükünden dolayı korku bazlı kararlar verebiliyoruz. Bu gibi çalışmalar, kişisel hayatta birikmiş olan bu stresi boşaltmak, duygusal olarak daha sağlıklı karar vermek ya da yaptığımız seçimleri daha bilinçli yapmak için oldukça faydalı. Yani hayatla daha az kavgalı bir halde yaşamamıza yardımcı oluyor. Yoga, ses terapisi, qigong gibi meditatif yöntemler kişisel hayatta daha huzurlu, akışkan ve kendi gerçekliğimizi daha kolay yaratabileceğimiz bir ortam sağlıyor. 

Birçok üyeyi Kolektif House işbirliğiyle yaptığın eğitimlerle ve terapilerle meditasyonla tanıştırdın. Sence meditasyonun iş hayatında aktif kişiler için önemi ne?

Her meditatif aktivite gibi ses terapisi de kişilerin “rest and digest” yani “dinlen ve sindir” moduna geçmesini sağlıyor. İnsanlar iş hayatında “deadline”lar, başarılı olma baskısı gibi sebeplerle oldukça fazla strese maruz kalıyor. Stres ise insanların yanlış kararlar vermelerine neden oluyor. Ses terapisiyle birlikte insanlar, bu stresi en aza indirerek iş hayatını daha keyifli yaşamayı öğrenebiliyor. Daha rahat, eğlenceli ve yaratılıcıklarını kullandıkları, daha özgür oldukları bir iş hayatına sahip oluyorlar.

Siz de bu tarz etkinlikleri deneyimlemek, ruhunu ve kültürünü yaşamak ve Kolektif House ile yakından tanışmak için web sitelerini ziyaret edebilir, Facebook ve YouTube sayfalarına göz atabilirsiniz.

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale