Sadece sen değilsin canı yanan veya bir şeyleri doğru anlayan, anlamayan… Sadece sen değilsin gökyüzüne bakıp ağlayan, kendini yerlere vuran!
Sadece sen değilsin çocukluğunda kalbi kırılmış olup bugünlere kadar o cam kırıklarını elleri kanaya kanaya taşıyan…
Sadece sen değilsin yaşamın lütfunu, şerbetini içinde taşıyan…
Yarıştırma, ne acını, ne yalnızlığını, ne de çiçek açan aklını!
O hiç beğenmediğinin de kalbi kırık dökük, o yanında nefes bile alamadığının, sana bir mikropmuşsun gibi davrananın da içinde yaşamın şerbeti var.
Aynıyız özünde, kendi yörüngesinde dönen gezegenler gibi kendi yolumuzda yürüyoruz sadece.
Senin yörüngen diğeriyle eşleşmiyor, aynı uzunlukta değil diye senden farklı değil.
Hikayeleriniz ayrı olsa da en nihayetinde insan olmayı becermeye çalışıyoruz.
En derinde, duygulardan ziyade varoluşun acısını taşıyoruz her birimiz. O büyük kopuşun, ayrışmış olmanın acısını.
Şimdiye kadar bu acıyı belki sadece günlük olaylarda, ilişkilerinde, kendi “küçük” dünyanda yaşadın ve nasıl başa çıkılacağını anladın. Bundan fazlası için hazırlandın, donanımlandın!
Ve belki de şu günlerde bundan çok daha fazlası olduğunu fark ettin. Aldatmalardan, ayrılışlardan, korkularından…
Dünya seninle sınırlı değil, senden ibaret değil!
Senin gibi milyarlarcası var! Her biri ile en özünde ortak bir geçmişin, ortak bir acın var.
İnsan olmanın getirdiği acı, hani o türlerden kopuşun verdiği bilinmezlik.
Belki şu an evet diyor belki de bunu şu anda anlamlandıramıyor, içindeki hissin ne olduğunu çözemiyor olabilirsin. Hatta belki hala daha küçük dünyanın dertleri ile boğuşuyorsun!
Küçükken sana yapılanların hesabını sormak istiyorsun, ilk sevgilinin ciğerinde açtığı yara ile uğraşıyorsun.
Olsun! Hepsi geçecek, öğrenilecek ve bitecek. İşte o gün; başını gömdüğün o topraktan çıkarıp etrafında diğerlerini de göreceksin!
Yalnız olmadığını anlayacaksın, evet ama asıl, herkesin içindeki ışığı, var olma savaşlarını, debelenişlerini göreceksin. Aslında hiçbir şeyin seninle ilgisi olmadığını.
Belki ilk defa gerçekten “diğerleri” dediklerin için canın yanacak ve hiçbir şey yapmadan durabileceksin! Çünkü ilk defa saygı duyacaksın yollarına, savaşma yöntemlerine, varolma araçlarına. Tüm bu acının eğitimleri, büyüme yolları olduğunu bileceksin
Öz şefkati hissedeceksin!
Kimse senden ayrı değil derken, aslında özünde hep beraber devasa bir mutfakta “oluş aşı” pişirdiğini fark edeceksin.
Çıkar artık kafanı gömdüğün o vızır vızır öten düşünce yumağından, orada değil aradıklarının cevabı. Asla gelmeyecek, bırak gitsin!
Yeter artık su altında nefessiz tuttuğun kendini, kaldır kafanı ve soluklan.
Yaşam orada değil, yaşam bunların üzerinde!
Düşündüğün ve sandığın her şeyin üzerinde!
Evet, çok canın yandı ve yanıyor, kafan karmakarışık, bazı şeyleri yapmak çok zor geliyor. Merkür sürekli geri geri gidiyor! Biliyorum! Aynı yerlerden geçtik, geçiyoruz kendi yörüngelerimizde.
Ama bir çıkışı var, görmen gerekeni görmeye niyetli olduğunda, artık kaçmadığında ve her şeyin karşısına göğsünü açıp çıktığında göreceksin! Yaşamın sana karşı değil de, seninle hareket ettiğini anlayacaksın. Karşısında değil, yanında olmayı öğreneceksin, karşında değil, yanında olduğunu bileceksin. Bu keşmekeş sonlu…
Kapının dışında, bu sanrı dünyanın sonunda bir hayat var. Hepimizin sarmaş dolaş sarılıp, gönül şerbetini bir diğerine akıttığı.
Gel canım benim, güzeller güzeli kardeşim, korkma!
Yok bir farkımız birbirimizden, tek derdimiz var olmak.
Hep beraberiz bu gemide, hepimizden birer tane var! Nuhun gemisi burası, ne aşağı koy kendini, ne de yukarı, aynı gemide “gerçek” olana yelken açmış gidiyoruz.
Şefkatini, anlayışını esirgeme ne kendinden, ne de diğeri dediğinden…
İlginizi çekebilir: Bir kar tanesi ve bir damla gözyaşının hikayesi: Aşağısının yukarıdan farkı yok