Teknolojinin ilerlemesiyle birlikte görüntüleme teknikleri geliştikçe, her geçen gün beynin fonksiyonları hakkında daha detaylı bilgilere sahip oluyoruz. Son bilimsel araştırmalar, sanıldığı gibi yaşlanmayla birlikte beynin fonksiyonlarının zayıfladığı görüşünün aksine, her yaşta kendini yenileyebildiğini gösteriyor. Nörobilim uzmanlarının odaklandığı en önemli alanların başında beyin fonksiyonları ve insan davranışları arasındaki ilişki yatıyor. Bu alandaki bilgi ve bulgular arttıkça da liderlik becerilerinin geliştirilmesinde ve hatta mutluluğun yol haritasını çıkarmakta, nörobilim her geçen gün daha etkin kullanılıyor.
Beynimiz vücudumuzun CEO’su
Biyomedikal, liderlik ve spiritüel alandaki bilgi ve tecrübelerimi Boston MIT’de aldığım nörobilim eğitimiyle harmanlayınca, spiritüel çalışmaların beyinde yarattığı biyolojik değişimlerin, nasıl bir zihinsel dönüşüme sebep olduğunu daha derinden anlama imkanım oldu. MIT’deki eğitimin içeriğinde yoga ve meditasyon bulunması ne demek istediğimi anlatmaya yeterli olur sanırım. Kendi hayatımda yarattığım pozitif dönüşüme destek olan, yaptığım tüm zihinsel, bedensel ve spiritüel çalışmaların bilimsel bir platforma yerleşmesi hazırladığım eğitim çalışmalarına da sağlam bir temel oluşturdu.
Beynimiz; nasıl çalıştığı, kapasitesi, ne kadarını kullanabildiğimiz gibi konularda sorulara halen tam cevap veremediğimiz evrendeki en gelişmiş biyolojik yapı olarak tanımlanabilir. Şöyle bir düşünürseniz tüm hayati fonksiyonlarımızı yöneten, düşüncelerimizi ve duygularımızı üreten, kimlik, benlik kavramlarımızı ve dünyayı algılayışımızı belirleyen adeta vücudun CEO ‘su olarak görevini yerine getiriyor. Beyindeki her düşünce bir duygu oluşturmakta, bu duyguyla bir karar almakta ve harekete geçmekteyiz.
Duygular ise beynimizde elektriksel bir sinyalle tetiklenen, damarlarımızda akan, organlarımızın içinde dolaşan kimyasallar aslında. Buradan bakınca hayatımızı zorlaştıran korku, endişe, kaygı gibi duyguların bizi yönetmesi yerine, onları biz yönetebildiğimizde hayatımızın kontrolünü elimize almış oluyoruz. Yapılan araştırmalara göre beyin her yaşta kendini yenileme ve geliştirme yeteneğine sahip. Belli çalışmalarla ve yaşam tarzımızda yapacağımız değişikliklerle beynimizde yeni hücreler oluşturabilir, nöronlar arasında yeni bağlar kurarak yeni davranış şekilleri geliştirebiliriz. Yani eğer istersek, olmayı arzu ettiğimiz kişi olmanın mümkün olduğu kanıtlanmış durumda. Saygı duyulan bir baba, başarılı bir lider, yaratıcı bir girişimci, rol model bir anne… Her kim olmak istiyorsanız nörobilim bunun yollarını tanımlıyor.
Beynin kimyasalları hangi görevleri yerine getiriyor?
MIT’deki hocalarımdan dünyaca ünlü nörobilim uzmanı Dr. Tara Swart’ın beyin ve bu kimyasallar üzerine basit ve çok anlaşılır bir benzetmesi var. Bir arabanın çalışabilmesi için iki temel sıvı gerekli: Yakıt ve yağ. Biri motorun tam performansıyla çalışmasını sağlarken, diğeri de gerekli enerjiyi ve gücü sağlıyor. Tıpkı vücut ve beyinde olduğu gibi! Tüm duygu, davranış ve sağlıklı olma halimizi iki ana kimyasal sistem yönetiyor. Bunlar biri motordaki yakıt gibi, elektriksel bir sinyal ile aktif hale gelen beyin nörotransmitterleri; diğeri ise tüm dolaşım sistemimiz boyunca damarlarımızda, organlarımızın içinde akan endokrin sistemi tarafından yönetilen hormonlar oluyor. Beynimizde 100’den fazla farklı kimyasal olduğunu biliyoruz. Ancak duygu ve davranışlarımızı kontrol eden temel kimyasallar, bu nörotransmitterler ve hormonlar.
Beynimiz nöronlar arasında sinyalleri taşıyan nörotransmitterleri, vücuda yaşamsal işlevleri yaptıran hormonları tetiklemek için kullanıyor. Kalbe çarpmasını, akciğere nefes almasını, mideye sindirmesi talimatlarını gönderiyor. Aynı zamanda bunlar ruhsal modumuza, uyku, konsantrasyon gibi davranış mekanizmamıza etki ediyor. Nörotransmitterlerin seviyesindeki değişim, beyin fonksiyonlarının eksik ya da yetersiz çalışmasına sebep oluyor. Stres, sağlıksız beslenme, alkol, sigara, kafein tüketimi optimal seviyenin dışına çıkmasına yol açıyor. Yani, kısaca yaşam tarzınızın ruhsal durumunuz üzerine etkisi oldukça fazla diyebiliriz.
Hormonlar ise, nörotransmitterlerin tetiklemesiyle salgı bezlerinden kana gönderilen ve direkt organları etkileyen kimyasallar olarak çalışıyor. İsimleri size de yabancı gelmeyecektir, eminim daha önce duymuşsunuzdur. Dopamin, seratonin, oksitosin ve noradrenalin ana nörotransmitterler iken; kortizol, adrenalin, testosteron, östrojen ise tüm davranışlarımızın ardında yatan ana hormonlardır. Bunlar, sağlıklı ve kendini iyi hisseden bir kişide optimum düzeydedir.
Kimyasalları yönetmek sizin elinizde
Her duygu, hepimizde zaman zaman yaşanır ve makul bir süre sonra sağlıklı bir zihin, bu duygudan çıkar. Ancak zihnin zindanları içine sıkışmış, hiçbir hayati tehlike veya tehdit olmadığı halde sürekli yoğun stres, endişe, kaygı, korku gibi olumsuz duygular içinde olan kişiler, bu duyguları oluşturan hormonlarla organlarını durmaksızın yıkadıkça, yavaş yavaş tüm vücut sistemine zarar vermeye başlar. Ardından kaçınılmaz olarak hastalıklar baş gösterir. Bu nedenledir ki; hastalıkların tamamı zihin ile oluşur ve tedavisi içinde medikal yaklaşımın yanı sıra zihni olumsuz düşünce kalıplarından çıkartacak, farkındalığı artıracak başta meditasyon olmak üzere, nefes, yoga gibi spiritüel ve enerji çalışmalarının önemi büyüktür.
Mutluluk, bir seçim ve beynimizde yarattığımız bir algıdır. Mutlu olduğumuzu hissettiğimiz anı bize yaşatan madem kimyasal bir molekül, onu daha çok salgılatacak şeyler yaptıkça daha çok mutlu olacağız demektir. Daha çok mutluluk molekülü üretmek içinde günde 6-8 saat arasında düzenli uyku uyumak, en az 2,5 litre su içmek, kafein ve sigaradan uzak durmak (sigara kısmı zor biliyorum ama diğerlerini yapmaya başladığınızda sigara isteğiniz de azalacak), egzersiz ve meditasyon yapmakla başlayabilirsiniz.
Yazarın diğer yazıları için tıklayın.