Normal yaşam seyri içerisinde hayatın anlamlı olup olmadığı pek sorgulanmaz. Genelde bu sorgulama hastalık, korku, kaygı, kayıp ve yas gibi durumlarla belirir. Ergenlik ve beliren yetişkinlik dönemi de bu durumun istisnasıdır. Çünkü bu dönemde herhangi bir olumsuz yaşantı olmaksızın kuvvetli bir anlam sorgulaması söz konusudur.
Ergenlik ve beliren yetişkinlik döneminde “ben kimim, neyim, niçin varım, nereden geldim, nereye gidiyorum, hayat nedir, hayatın anlam ve amacı nedir” gibi sorular yeniden ve çoğu zaman daha güçlü bir biçimde gündeme gelmektedir. Bu dönemde birey, temel olarak üç alanda kimlik ve rol kazanma ihtiyacı içerisindedir: İş yaşantısı ve meslek, evlilik ve aile yaşantısı, dini ve felsefi düşünce sistemi. Kritik yaşam tercihleriyle dolu olan bu dönemlerde bireyin söz konusu belirsizlikleri yetişkinlik dönemine taşımaması oldukça önemlidir. Ancak bu noktada şunu söylemek gerekir; insanlar uğruna yaşayacakları bir amaç ve anlama ihtiyaç duyarlar ve insanın bu yöndeki anlam arayışı engellendiğinde “varoluşsal engellenme” ortaya çıkar ve bu durum nevroza neden olabilir, bu da bir çatışmaya neden olacaktır.
Söylenmesi gereken ikinci önemli nokta ise varoluşsal boşluk; yani can sıkıntısı, durgunluk, amaçsızlık ve boşluk duygusu. Yaşamlarında anlamsızlık duygusu ağır basan bireyler, uğruna yaşamaya değer bir anlam bilincinden yoksun kalarak, iç dünyalarında oluşan boşluk duygusuna yani varoluşsal boşluğa yakalanmışlardır. Halbuki yapacağı işler ya da kuracağı ilişkiler sayesinde yaşamı değerli kılacak bireyin ta kendisidir. Yaşamının amacını bulması ve sorumluluğunu alması gibi… Yaşanan bu durumlar daha önce de belirttiğim gibi ya bir olay ya da durum sebebiyle ya da ergenlik ve beliren yetişkinlik dönemlerinde ortaya çıkmaktadır.
Frankl’ın geliştirmiş olduğu Logoterapi böyle dönemlerde etkin bir yöntem olarak kullanılmaktadır. Varoluşsal engellenmeler ve boşluk nevrozlara sebep olabilmektedir Logoterapi nevrozların varoluşsal sorunlardan kaynaklandığını ileri sürer. Bu tür sorunlar için “noöjenik nevroz” kavramını ortaya koymuştur. Noojenik nevroz yaşamda anlam ya da değer bulamamanın bir sonucudur.
Noöjenik nevrozlar alkolizm, depresyon, obsesyon, cinsel davranışlarda enflasyon ya da yıkıcı davranışlar gibi herhangi bir klinik nevroz görünümünde ortaya çıkabilir. Aynı zamanda yaşanan can sıkıntısı, yaşama ve sorumluluklara karşı ilgisizliği artırırken, kayıtsızlık, insiyatif yoksunluğunu, dünyada bir şeyleri iyileştirmeye yönelik isteksizliği de beraberinde getirmektedir. Hayat, her zaman insanların istediği şekilde gitmez. Zaman zaman her birey kontrolünün dışında, güç ve acı yaşantılarla karşıya gelebilmektedir. Logoterapi hayatta anlam bulmanın en etkili yollarından birisidir. Kontrol dışı bir durumla karşılaşıldığında bireyin bu durumu değiştiremeyeceği açıktır. Bu durumda birey söz konusu yaşantı karşısındaki tavrını belirleme ve yönetme imkanına sahiptir. Hatta olumsuz görülen bu durum bireyin ortaya koyduğu tavırla etkili ve anlamlı bir yaşantı hâline dönüşebilir. Burada önemli olan acının anlamlı hale çevrilmesidir.
Logoterapi uygulamalarında temel araçlarından biri ise ABCDE Müdahale Stratejisidir. Bu stratejinin prensipleri gerçeği kabul etme ve yüzleşme; gerçeklik prensibi, hayatın yaşamaya değer olduğuna inanma; inanç prensibi, amaçlara ulaşmak; eylem prensibi, kendinin ve durumların önemini ve anlamını keşfetmek; “işte bu, aha” prensibi, geçmişi değerlendirmek; kendini düzeltme prensibidir.
Diğer taraftan kabul etmenin gücünün farkına varmak gereklidir. İyileşme yanlış olan şeyin kabulü ile başlamaktadır. Reinhold Niebuhr’a atfedilen sükunet duası birçok insan tarafından benimsenmiştir. Çünkü bu dua tersliklerle yüzleşmede ve birinin kırgınlığını onarmada kabulün gücünü göstermektedir. Dua şu şekildedir: “Tanrım, değiştiremeyeceğim şeylerde bana sükunet bahşet, değiştirebileceğim şeylerde bana cesaret ver ve değiştirebileceğim ve değiştiremeyeceğim şeyleri algılamak için bilgelik ver”. Eğer kişi daha iyi olabileceğine ve hayatın yaşamaya değer olduğuna inanırsa sonrasında büyük olasılıkla değişim için adımlar atacaktır.
Yaşamın anlamını keşfetmek bir çıkış noktasıdır. Bu da “işte bu” tepkisi ve “içte bir aydınlanma” ile mümkün olacaktır.
İlginizi çekebilir: Kaygılarımız ve nevrozlar: Bilinçaltımız bize neler söylüyor?