Yaşadığımız coğrafyadaki kültürün bir sonucu olarak, ülkemizde nişan ve evlilik gibi önemli kararlar erken yaşlarda ve genellikle çevrenin etkisiyle alınmakta, bazen gençliğin ve deneyimsizliğin vermiş olduğu acemilik ile doğru eş seçimi yapılamamaktadır. Neticesinde çiftler kısa sürede boşanmakta ya da daha nişanlıyken ayrılmaktadır. Bir önceki yazımda nişanlanmanın yasal tanımından bahsetmiştim, bu yazımda ise nişan bozulmasının hukuki sonuçlarını paylaşacağım.
Daha önce de yaptığımız nişana ilişkin kanuni tanım olan “Nişanlanma, evlenme vaadi ile olur” ifadesinden de anlaşılacağı üzere, karşılıklı evlenme vaadi ile nişan akdi kurulmuş olur. Taraflar almış oldukları “vaat”e karşılık, maddi ve manevi hazırlıklar yapmakta, umut beslemeye başlamaktadırlar.
Ülkemizde her nişanlanma evlilik ile sonuçlanmamakta, evlilik ile sonuçlanmayan nişanlanma evresi ise tarafları maddi ve manevi açıdan yıpratmaktadır. Halk arasında nişanın atılması, nişanın bozulması şeklinde ifade edilen bu durumlarda yörenin adetine göre taraflar maddi açıdan kayba uğramakta, özellikle kadınlar manevi açıdan çöküntüye uğramaktadırlar. Peki bu maddi ve manevi zararın giderilmesi mümkün müdür?
Nişan akdinin evlilikle sonuçlanmadan bozulması durumunda bazı hukuki sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Eğer taraflar karşılıklı anlaşma ile ayrılmışlar ise herhangi bir sorun yoktur. Eğer ki nişan, taraflardan birinin haklı bir gerekçe göstermemesi ile ya da taraflardan birine yükletilebilecek bir sebeple bozulursa, kusuru olan taraf, diğer tarafın meydana gelecek maddi ve manevi zararları karşılamak zorunda kalacaktır.
Peki, bu maddi ve manevi zararlar neler olabilir? Nişanın bozulmasına sebep olmayan taraf diğer taraftan, dürüstlük kuralları çerçevesinde evlenme amacıyla yaptığı harcamalar ve katlandığı maddi fedakârlıklar karşılığında uygun bir maddi tazminat isteyebilecektir.
Yine nişanın bozulması yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu taraftan manevi tazminat isteyebilecektir. Bu noktada terk edilen tarafın yalnızca yaşamış olduğu üzüntü manevi tazminat için yeterli bulunmamaktadır. Manevi tazminata hükmedilebilmesi için şeref ve haysiyet duygularının ağır şekilde ihlali aranmaktadır.
Tüm bunların dışında; nişan, evlilik dışında bir nedenle sona erdiğinde hediyelerin iadesinin istenebilmesi için tarafların nişanın sona ermesinde bir kusurunun olup olmaması önemli değildir. Nişanın sona ermesine kendi kusuruyla neden olan tarafın da hediyelerin iadesini isteyebilmesi mümkündür. Yani nişanlılığın evlenme dışında herhangi bir nedenle sona ermesi neticesinde kusur koşulu olmadan, nişanlıların birbirlerine veya anne ve babaya vermiş oldukları alışılmışın dışındaki hediyeler, verenler tarafından geri istenebilecektir. Bu kapsamda taraflar ve aileleri karşılıklı vermiş oldukları “alışılmışın dışındaki” hediyelerini geri isteyebileceklerdir. Yargıtay kararları ışığında, kullanmakla eskiyen ya da tüketilebilen hediyelerin (kıyafetler, yiyecekler vb.) geri istenemeyeceği, altın, ziynet eşyası, cep telefonu gibi alışılmışın dışındaki, yani hem kullanılmakla eskimeyen ve tüketilemeyen hem de maddi değeri yüksek hediyelerin geri istenebileceği kabul edilmektedir.
Nişanın haklı bir sebep olmaksızın ya da taraflardan birine yükletilebilen bir sebeple sona ermesi durumunda, dürüstlük kuralı çerçevesinde, kusuru olan tarafın diğer tarafa, evlenme amacıyla yaptığı harcamalar (nişan giderleri dahil) ve katlandığı maddi fedakarlıklar karşılığında tazminat vermesi gerekmektedir. Bu kapsamda tazmin edilmesi gereken tutar, nişanlanma hiç olmasaydı uğranılmayacak olan zarardır. Maddi tazminat isteminin tarafların yanı sıra onların anne ve babaları veya onlar gibi davranan kişiler tarafından ileri sürülebilmesi mümkündür.
Nişanın bozulması durumunda kusurlu olan taraftan istenebilecek manevi tazminat hususunda dikkat edilmesi gereken bir diğer husus da bu kapsamdaki manevi tazminatın sadece para olarak istenebileceğidir. Bilindiği gibi, genel olarak kişilik hakları saldırıya uğrayan ve bundan dolayı acı, elem, ıstırap duyan kişilerin açtığı tazminat davalarında hakimin kınama kararı vererek bu kararın yayımlanmasına hükmetmesi ya da tazminat yükümlüsünü özür dilemeye mahkum etmesi gibi sonuçlar mümkündür.
Ancak, nişanın bozulması nedeniyle açılacak davalarda tazminat yükümlüsü, manevi tazminat olarak sadece bir miktar para ödemeye mahkum edilebilmektedir. Nişanlılığın sona ermesinden doğan dava hakları, nişanın sona erdiği tarihin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğramaktadır. Umarım herkesin evlilik yolunda büyük bir heyecanla attığı bu adım mutlu bir evlilik ile taçlanır ama hayat bazen umduğumuz gibi gitmeyebiliyor, bu gibi durumlarda da haklarımızı bilmemiz için yazılarımı okumaya devam edin.
İlginizi çekebilir: Sevgililikten sonra, evlilikten önce: Nişanlanmanın hukuki boyutu nedir?