“İkimiz birden sevinebiliriz, durma göğe bakalım.”
Merdivenlerden ne kadar hızlı çıkıyorlardı hiç korkuları yokmuşçasına, hepsi kendi sınıflarına, sıralarına heyecanla yerleşiyordu. Hepsini, evet, evet, hemen hemen bütün yüzleri tanıyordum, her birini o kadar iyi biliyordum ki. 4-E sınıfındakilerin şiir sesleri sarı beyaz duvarlarımda yankılanırdı. 3-C sınıfındaki kör Mehmet’in zorlanışını, çaresizliğinin seslerini duyardım.
Her günü bir önceki günden farklı, değişken, renkli, neşeli ve çığlıklarla dolu bu yerde olan her duygu ve olay, her an içimden geçer, tıpkı içsel törenler gibi… Okul kapanınca burayı bir yalnızlık havası sarar, sakinleşirdi.
Tatilde kimsecikler olmazdı buralarda. Temizliğe gelenler ve etkinlikler için gelenler hariç tabii ki… Dışarıdan gelen insanları anlamak, içeride her gün olanlara göre daha zordu. Onlar ara ara gelip gidiyorlardı. Aidiyet hissi yoktu, duvarları tanımıyorlardı, şiirleri okumuyorlardı; sadece gri mermerden basamaklarımı etrafa bakmadan aceleyle çıkıp işlerini bitirir bitirmez gidiyorlardı. Bir koşuşturma hali içindeydiler, hepsinin acelesi vardı. Temas yoktu, sadece işlerini yapıyorlardı kendilerince en iyi bildikleri tarzda, burada çok görüyordum bu insanları.
O gün de böyle bir gündü, büyük bir üzüntü hissediyordum, en üst katta bir bağrışma, bir mutsuzluk hakimdi. Küçük bir çocuğun isyanları duyuluyordu ama bu seferki biraz şiddetliydi. Karşısındaki kişiye sürekli olarak “Hayır, istemiyorum” dedikçe daha da üstüne geliniyor ve o masum çocuk bir anda hiddetlenip bir türlü sakinleştirilemiyordu. Tek istediği burada olmamaktı, buradan gitmekti. Burası onu huzursuz etmişti. Belirsizlik vardı, yabancılar vardı. Herkes ona bakıyor ve bir şey söylüyordu ama kimse onu dinlemiyor, duymuyordu. Bir anda o tükenmişlik hissiyle sarı çizgili duvarıma kendini bıraktı.
Hadi elini bana yasla çocuk, ben buradayım, seni duyuyorum, acını hissediyorum. Anlıyorum seni, korkuyorsun, içeri girmek istemiyorsun.
“Evet, istemiyorum.”
Her şey sana çok fazla gelmiş olmalı. Neyle oynamak istediğine karar vermek için elindeki oyuncaklara bakıyorsun. Kimseyle göz teması kurmamaya çalışıyorsun. Ellerini boyamak sana iyi geliyor.
“Evet, ellerim güzel olmuş mu peki?”
Tam senin istediğin gibi olmuş. Burada zaman geçsin diye o sandalyede oturuyorsun, içeriye bakmamaya çalışıyorsun.
“Evet. Bana yardım etmen gerekiyor.”
Tamam, tam olarak neye ihtiyacın var?
Peki senin tam olarak neye ihtiyacın var?
fatmanurbilgin@gmail.com adresine e-posta atabilir ya da benimle ilgili daha fazla bilgi için Instagram hesabıma bakabilirsin.
İlginizi çekebilir: Zor duygular hakkında konuşmak: Kendinize temas edin