Nesiller arası farklara engel olamasak da çatışmayı önleyebiliriz
Nesiller arası farklar hep ilgimi çekmiştir: Annemler kendi gençliklerini anlattıklarında tarihi eser muamelesi yaptığım günler, beni anlamayışlarında onların “eski kafada” olduklarına kendimi inandırışım hep nesil farkındandı… İlk anne olduğum dönemde ben bu farkı çocuklarımla yaşamayacağım; aynı neslin çocuklarıymış gibi “güncel” kalmaya çalışacağım diye söz vermiştim. O günlerin saf hisleri işte! Nereden bilebilirdim ki meğer birçok ebeveyn benzer his ve dilekler ile geçirirmiş o yılları.
Bebek Bombardımanı kuşağının evladıyım ben! (1945-1964 yılları arsında doğanlar: Bebek Bombardımanı/Baby Boomer). Rasyonel aklı ve düşünmeyi temsil eden bir nesil bebek bombardımanı. Savaş sonrası doğanlar. Daha güzel bir dünyanın, barışın, sevginin çocukları… Önce çocuklarına sonra da kendi anne babalarına çok iyi bakan bir kuşak. Hem de bizzat kendi bakan! Yardımcılara, personellere, bakıcılara diğer bir deyişle yabancılara bırakmadan işi kendi yapan. Kalabalık ailelerin son temsilcisi. Büyük aile toplantıları içinde geniş sofralarda büyüdüm. Aile hep öncelikliydi. Bayramlar, düğünler, doğumlar, cenazeler, mevlutler hep kalabalıktı. Büyük dayılar, 2. kuşak kuzenler iç içeydik. Kalabalık, kakafonik ve sevgi dolu günler olarak hatırlıyorum…
Ben ise X kuşağındanım (1965-1979 arası doğanlar). Evrim Kuran bize “Survivor” kuşak diyor. Her ne olursa olsun “hayatta kalabilenler”iz biz. Rekabetçiyiz. Yaşamak için çalışmak, daha çok çalışmak, daha fazlasını yapmak, daha çok para, daha çok sorumluluk, daha çok her ne ise… Keyif değil başarı aman yanlış anlaşılmasın…
Başarılı olursan mutlu olursun kodlandı bilinç altımıza. Hisler ise başarıyı engellediği için hep hor görüldü. Performansın sen demekti. En iyi olmak içindi harcanan tüm çaba… Ben de böyle bir kafanın temsilcisi olarak var oldum yıllarca. Başarının benim için öneminin, hislerimle yıllarca bu kadar kopuk yaşamamın böyle rasyonel bir açıklaması olması ferahlatıcı aslına bakarsanız…
Tabii ki bu kadar çok çalışırsan yorulursun! Hislerinden de kopuk olduğun için, bir de keyif gereksiz ve tembelliği çağrıştırdığı için Y ve Z kuşağı ile farklı uçlara gidiverirsin. Bu sonuç gayet doğaldır.
Y kuşağı 1980-1999). Hızlanmaya başladığımız yıllar. X kuşağı kadar “başarı” odaklı değiller. Sürecin de tadını çıkarmak istiyor Y’ler. İş dünyasında biraz “rahat” oldukları gözlemleniyor. Başarılı olmam için önce mutlu olmalıyım diyor (Benim tam tersim!) Yeni nesil ebeveynler! Bir kısmının ergen çocukları bile var. (Bu konu ayrı bir yazı konusu yeni nesil ebeveynlik 🙂 )
Benim çocuklarım 2002 ve 2005 yıllarında doğdu. Dolayısıyla asıl sözüm Gen Z’ye (2000-2018 yılları arasında doğanlar). Bir ebeveyn olarak hem de Gen Z’ye ebeveynlik yapan biri olarak nesil farkına engel olabildim mi sizce? Günceli takip etmek ile sınırlı olabilir mi nesil farkı dediğimiz şey?
Ne kendime ne de çocuklarıma verdiğim sözün kolektif bir şekilde beni etkilediğini fark etmeden gençlerle çalışmayı seçtim. Ve bu seçim nesil farkına engel olamadı tabii! Ama onların dünyasında kalmamı destekledi.
Bu farklar aslında o kadar derin ki… Kendimizi tanımladığımız hal ile dünyanın o dönemlerde içinden geçtikleri paralellik gösteriyor. Sadece gençlik deyip geçmemek gerek.
Nesiller belli şartlanmalar ve algılar içinde yaşadıkları döneme uygun değerlerle yaşıyorlar. Ayrıca eski nesiller birbirlerine yaşadıkları coğrafya ve kültürel özelliklerle ne kadar bağlı ve aynı ise yeni nesiller o kadar kopuk. Yani aidiyetleri nesillerine; kültürlerine değil. Dolayısıyla bu geçici hiç değil. “Ergenliğe”, “deneyimsizliğe” yorumluyor “görmüş geçirmiş” üst nesiller… Halbuki bu önlenemez değişimin sinyalleri. Değişmesini ummak gerçekdışı olur.
Evrim Kuran’n Telgraftan Tablete adlı kitabı bu konuda yaşadığımız ülke hakkında da istatistikler içerdiği için kıymetli bir kaynak. Tavsiye ederim.
Etrafınızda Z kuşağı temsilcileri varsa bazı ortak özelliklerini görebiliyorsunuzdur.
- Dünya vatandaşı onlar. Teknoloji ve sosyal medya sayesinde dünyanın herhangi bir ucunda çıkan yangına, ya da depreme karşı önce kendi “köyüm” demeyecek kadar duyarlılar.
- Doğaya karşı hassaslar. Denizlerin, havanın kirliliğinin hesabını soruyorlar üst nesillere. Buralara bizden önce geldiniz diye yaşanmaz kılma hakkını nasıl gördünüz kendinizde diyorlar.
- Aktivistler. Fikirlerini doğru platformlarda paylaşarak kendilerini ifade ediyorlar. Sessiz kalmıyorlar.
- Adalet çok önemli. Kadına, LGBTQ+, çocuğa adalet.
- Çözüm odaklı ve pragmatikler.
- Yaratıcılar.
- Parayı seviyorlar. Kim sevmez ki? Vefa gibi, çalışma ortamının huzuru gibi püften sebeplerle yıllarca aynı yerde kalmazlar.
- Kaygılılar. Hem de çok! Önceki nesillere kıyaslandığında mental sağlıkları açısından en çok destek alan ve almaya açık kuşak diyebiliriz.
- Satın alma alışkanlıkları çok farklı. Müthiş bir ağ içindeler. Hem “influencer”lar hem de ürünleri değerlendiren tüketicilerin yorumlarına bakmadan para harcamıyorlar.
Gelelim yazımın başındaki soruya. Kendime verdiğim sözü tutabildim mi? Engel olabildim mi kuşak çatışmasına?
Farklara engel olamadım ama çatışmaya evet!
Sadece bu listede yazdıklarım bile benim yaşadığım dönemin dünya algısından farklı. Değişim ve dönüşüm mümkün ama bir yere kadar. Empati ile gözlem ile ve tabii ki olabildiğince iletişimde kalarak nesil farklarını yumuşatabiliriz.
Yargılamadan ve kendi deneyimlediğimiz dünyayı tek gerçek varsaymadan ancak çatışmalara engel olabiliriz.
Kendime not:
Şu CHAT GPT’yi hayatıma daha çok katmalıyım. Orada büyük bir kopuş yaşanabilir.
TiKTOk’u arama motoru olarak kullanmaya çalışacağım.
İlginizi çekebilir: Hayatı yaşamanın kolay yolu var mı?