X

Negatif ve pozitif arasında yeniden dengeyi bulma denemeleri

Diyelim ki birine fena bozuldun, canın çok sıkkın.
Veya çok kızdın. Hatta öfkelisin.
Veya koca bir alınganlık kapladı yüreğini. Anlaşılmadığını hissediyorsun.

Ya da yok sayıldığını…
Duyulmuyor sesin. Seni gören yok.
Belki yanlış anlaşıldığın bir durum yaşadın. Kendini yeniden anlatmak derdindesin.
İçin fena sıkılmış.
Neresinden tutsan elinde kalıyor.
Olmuyor mu böyle şeyler? Oluyor.

Sıkıntı gelip oturuyor yüreğinin tam ortasına, davetsiz misafir gibi. Sonra seyirlik film başlıyor. Uçsuz bucaksız evrende toz zerreciği kadar olduğunu unutup derdinin büyüklüğüne yanmaya başlıyor insan. Kaşıdıkça kaşıyası geliyor yarayı. Mevzunun muhatabından başka birine gidip dert yanmak da en doğru yolmuş gibi geliyor o alevli anlarda.

Kurbanlığını ilan edip, sana taraf olacak birini bulamazsan, bu kez zihinde ikiye bölünüyor insan. Biri ağlıyor, diğeri ahhlar vahhlar yağdırmaya başlıyor. Biri diyor “yazık bana, tüü kaka ona”, diğeri cevap veriyor “tabi canım, haksızlık bu!” Zaman aşımına uğrayana kadar devam ediyor bu iç muhasebe.

İpleri eline alıp “bi susun iki dakika” diye resti çekmezsen, o iki tarafın içinde sürüklene sürüklene giriyorsun bilmediğin yollara, sonrası kaybolma… Duygusunun içinde kaybolan, zihninin esiri olan bizden başka bir canlı türü var mı acaba?!

Bazen de olanı kabul etmek ağır geldiğinden ya “hiç olmamış gibi yapmaya” meylediyoruz ya da olmakta olanı olmasın diye yönünü değiştirmeye çabalıyoruz. En büyük yanılgı; hayatta bir şeyleri kontrol edebildiğimiz düşüncesi bence. O yüzden o tatsız şeyler olmaya başladığında, en çok da duygunun en yükseklere çıktığı o anlarda, tam anlamıyla beceremesek bile keşke olana teslim olmayı aklımıza getirebilsek.

Kendimizi bir dramın içinde görmeye başlayınca bu kez onu besleyecek şeyler aramaya başlıyoruz. Haybeye değil bunca acılı, kederli, isyankar şarkılarımız… Hemen açıp damar bir şarkı, boşluğa bakarak oturasım geliyor. Omuzlarım düşmüş, üzgün…

Kendi kendimizin önderi, iyileştiricisi, sakinleştiricisi, öğretmeni olmamız gerekiyor bazen. Öyle anlarda kendime şunu hatırlatıyorum; hissettiğim kızgınlığa, küskünlüğe, kırgınlığa rağmen içimdeki sevgi çok büyük ve yaşadığım tecrübenin çok çok ötesinde. Bunu dediğim anda her şey toz pembe olmuyor ama geçeceğini bilmek rahatlatıyor.

Her duygu geçiyor, her şey değişiyor. Şu anda yoğun hissettiğim şey sonsuza dek sürmeyecek. En büyük acılar bile zamanla şifa buluyorken, hayati olmayan günlük sıkıntıların etkisi ne kadar sürebilir ki? Gece olduysa, illaki sabah yakındır. Her şey zıttıyla var oluyor. Değişecek. Bunu bilmek, hatırlamak iyi geliyor.

İçimde hissettiğim duygudan kaçmaya çalışmıyorum. Hem duygunun bedenimde bir kimyası var. Onu görmezden gelemem. Kendime; üzülmek, kırılmak, ağlamak, darılmak, alınmak, kızmak, öfkelenmek için izin veriyorum. Hakkındır ağla diyorum. Sırtımı sıvazlıyorum kendimin. Düşünce kendime ilk kendim sarılıyorum. Çocuk avutur gibi avutuyorum kendimi. Mevzu neyse çözeriz merak etme diyorum. Sanki bir ben var o anları yaşayan, bir başka ben daha var ilk Seval’i izleyen.

Canımı sıkan konu bir insanla alakalıysa şunları hatırlatıyorum kendime:

  • Herkes kendi zemininden konuşur, davranır.Ve ben o zemini asla tam olarak bilemem. Ve gördüğüm davranışın aslında benimle bir alakası yok. Karşımdaki kendi hikayesini anlatıyor sadece. Böyle olunca “Bana nasıl bunu yapar!”, “Ben bu sözlerini, bu davranışı hak etmedim”, “Neden ben!” gibi düşünceler toz oluyor. Mevzunun benimle hiç alakası yok çünkü, biliyorum. Ayrıca başkasını yargıladığımda aslında kendimi yargılamış olduğumu da biliyorum. Çünkü o benim aynam. En iyisi anlayışımı genişletmeye niyet etmek.
  • Yine de insanız, duygular oluşuyor illa ki. Olayları analiz etmektense niyeti anlamaya çalışmak daha anlamlı geliyor bana artık. Kötü niyetli olmadığını düşündüğüm bir kişiyse zaten mevzu uzamadan tatlıya bağlanıyor. Tamam diyorum yahu kötü niyetinden değil, kim bilir hangi hayat tecrübesinin etkisiyle böyle böyle yapmıştır. Niyetle ilgili kötü kokular geliyorsa o zaman da tamamen uzaklaşmayı tercih ediyorum. Tamam diyorum “benim bununla işim olmaz”. Üzülecek bir şey kalmıyor.
  • Eskiden olsa, herhangi bir tatsızlık yaşanırsa hemen konuşulsun, her şey detaylıca analiz edilsin, gerekirse özürler dilensin veya kavgalar edilsin ama ne olursa olsun ama asla susulmasın derdim. Yine bir yanım bu tarafa yakın olmakla birlikte bazen akışına bırakmak da en kolay şifalanma yöntemi. Böyle olması gerekiyormuş diyorum.

Tüm bu telkinler, hatırlatmalar, kendimi iyi etme çabaları hep zihnimde olup bitiyor tabi. Bazen yeterli geliyor, bazense yoğun bir duyguyla sarsılmış bir bünyenin o esnada dengede kalabilmesi daha zor oluyor. O yüzden bedenin hareket etmesi  tüm bu telkinlerden belki de daha etkili. Azra Kohen’in “Aeden” kitabından şöyle bir cümle var; “Çünkü ne zaman karışsa ancak bedeni harekete geçtiğinde zihni düşüncelerini düzenleyebilmekteydi.”*

  • Ben de kalkıp dans ediyorum.Hareketli Hint müzikleriyle yaptığım saçma dansların etkisi bambaşka 🙂 İnsanın canı istemiyor öyle sıkkın anlarda ama biraz çabayla harekete başlayınca, şifası da anında geliyor. “Müzik, kalbin ritmini hatırlatıyordu duyularına, ruhunun derinliklerinde bir yerde zaten müzik yaşıyordu ama onu duymak sanki varoluşla mesajlaşmak gibi yaşamın ritmini bedene, kasa taşıyordu.”** 
  • Hareket, hele ki müzikle olursa, tüm dramayı dağıtmaya yetiyor. O an dans etmek için kendimi motive edemiyorsam, hiç değilse dışarı çıkıp biraz yürüyorum. 
  • Veya biraz yoga, o da olmazsa kısa bir nefes çalışması…
  • Bazen de boyalarımdan yardım alıyorum. Aslında ben daha ziyade neşeliyken ve iyi hissederken çizim yapabiliyorum ama çizip boyamanın da şifalandırıcı bir yanı olduğuna kesinlikle inanıyorum. O yüzden canınız sıkkınken alın boyaları elinize, açın boş bir sayfa ve istediğiniz gibi boyayın, mandala çizin… Renklerin gücünü hissedin. 

  • Basit, sıradan bir şeye odaklanmak da insanın hüznünü dağıtmaya yardımcı oluyor. Örgü örmek, yemek yapmak, evde kaç zamandır ayıklanması gereken bir dolap, herhangi bir kendin yap projesi… Bir kere başladın mı bulutlar yavaş yavaş dağılıyor.
  • Bazen ne yerimden kımıldamak, ne de renklerin dünyasına dalmak geliyor içimden! O zaman tek çare yazmak oluyor. Bırakın, kelimelerle eriyip gitsin içinizin derdi kederi. Ben yazarken içimi derleyip toparlıyormuşum gibi geliyor. Tıpkı tatsız bir akşamın sonunda çıkan bu yazıda olduğu gibi. “Akıl deneyime eremediğinde, zihin yaşanmışlıkların içindeki anlamları bulamadığında yazmalı insan.”*** Şimdi bu doğru değil de, ne?!

Bazen öyle anlar oluyor ki kendi kendine yetemiyor insan. Biliyorum ki sıkıntılarımı tek başıma çözmek zorunda değilim, yardım isteyebilirim. İnsanın “bir” hissettiği bir hayat arkadaşının olması büyük bir şükür sebebi. O zaman kendimi O’na bırakıyorum. Sarılıp sarmalanmak, sıcak bir fincan çay, biraz ilgi alaka yetiyor da artıyor bile. İnanıyorum ki;

“Hayat bizi zorladığında aslında gelişime çağırıyordur. Tekamülümüz için fırsat veriyordur.” **** 

Her şey her an değişiyor!
O şey, sandığım kadar önemli olmayabilir!
Ve içimdeki sevgi çok büyük!

Tüm bu satırların nihayetinde şunu söylemek isterim ki niyetim “dertlerimizden kurtulmanın etkili yolları” yazısı yazmak değildi. Negatif bir duyguyu ortadan kaldırıp bir an önce mutlu hayatımıza geri dönmek de değil doğru olan.

Hayatta sürekli mutlu olmalıyız gibi bir yanılgıya düştüğümüz oluyor. Halbuki negatif ve pozitifi deneyimlemek ve dengeyi bulabilmek önemli olan. Bu sebeple  bu bir  kendince “yeniden dengeyi bulma denemeleri” yazısı olsun.

Sevgiler…

Seval

*: Aeden – Azra Kohen; *Sayfa 73, **Sayfa 179, ***Sayfa 189 , ****Sayfa 75

Seval Yılmaz: İstanbul’da doğdum, büyüdüm. Üniversiteyi Eskişehir’de okudum. Bir süre İspanya’da yaşadım. Uzun yıllar sivil toplum kuruluşlarında ve firmalarda eğitmenlik yaptım. Şimdilerde ise boyaların ve renklerin büyülü dünyasındayım. Çizip boyadıklarım ve tasarladıklarım, aşkla yürüdüğüm bir yola dönüştü. Çalışmalarımı @miniminidesign instagram hesabından görebilirsiniz. Kendimi bildim bileli yazı yazarım. Son zamanlarda hayata dair, her telden yazdığım yazılarım bir araya geldi ve www.sevalyilmaz.com oluştu. Hayatı sade yaşamayı, az eşyayı, yogayı, temizlik ve bakım ürünlerimi kendim yapmayı, fotoğraf ve video çekmeyi, kamp kurmayı, denizi ve ormanı, her mevsimi, öğlen kestirmelerini ve gün ortası kahvesini, işini aşkla yapan insanları seyretmeyi ve insan hikayeleri dinlemeyi, doya doya yaşamayı, insan olmayı, içinde güzellik, naiflik ve aşk olan her şeyi çok seviyorum.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale