X

Nefreti dönüştürmek için sizi tetikleyen mesajcıları görmezden gelmeyin

Bir Zen öğrencisi ustasına sorar:
“Benim başa çıkamadığım bir öfkem var. Ne yapmalıyım?”
Ustası “Göstersene bana sendeki şu öfkeyi” der.
“Şu an gösteremem. En olmadık zamanda çıkıveriyor.” diye yanıtlar öğrenci.
Zen Ustası cevap verir:
O zaman bu senin doğalın değil; bununla doğmadın. Bu senin değil…

Nefret…
Sadece olumsuz bir duygu deyip geçemiyoruz.
Kelimenin tınısı bile kulağımıza hoş gelmiyor.
Aşırılık var.
Nefret ile ilgili önceden öğrendiklerimiz var.
Geniş toplumda yaşanan nefret kaynaklı birçok olay çıkıyor karşımıza haberlerde, gönderilerde.

Duyarsız kalmak mümkün mü?
Ya maruz kalmak?

Nefretin anatomisine bakıyorum; içinde sinsilik var.
Bir kişinin kötülüğünü, mutsuzluğunu istemeye yönelik bir duygu.
İçinde uzaklaştırma, ortadan kaldırma, yok etme isteği barındırıyor.
Ve en ilginci de nefret yönetilen, araçlaştırılan ve hakim olunan bir duygu.
Bu sebeple tohumları sessizce ekiliyor, sulanıyor ve büyüyor.

Nefret sabit bir duygu. Orada öylece duruyor.
Zamanını bekliyor su yüzüne çıkmak için.
Sabit olduğu kadar da duygusal olarak yüklü ve dinamik bir duygu.

Nelson Mandela insan nefret ile doğmaz, nefreti öğrenir demiş. Öğrendiğimize göre bir işe yarıyor şu “nefret”!

Biraz daha yakından bakalım: 
Öncelikle farklı olandan nefret ediyoruz.
Nefret ettiğimizden korkuyoruz. Korkudan nefret ediyoruz.
Bizden olmayan tehlikeli.
Aidiyet ve güvenlik ihtiyacımız tetikleniyor.
En iyisi nefret edeyim, bulaşmasın bana!

Bir de güç meselesi var:
Çok güçlü olanın yanında değil de karşısında kalıyorsak “nefret” ediyoruz. Güçlü olan zorba, ben mağdur.
En iyisi nefret edeyim, belki bulaşmaz bana!

Yetersizlik de nefreti körükleyen başka bir durum:

Öğrencilik yıllarınız hatırlayın. “Başarısız” olduğunuz ya da yeterince iyi olmadığınız dersten de dersin öğretmeninden de nefret eder miydiniz? Nefret ettiğiniz gerçekten ders miydi yoksa o başarısızlık ve yetersizlik hissinin getirdiği tahammülsüzlük mü?

En iyisi nefret edeyim, belki bulaşmaz bana!

En karmaşık olanı ise bende olanı bana gösterenlere, aynalayanlara duyulan nefret:

Jung gölge tarafımız diyor bu hoş olmayan, bende olduğunu kabul etmekte zorlandığım tarafıma. Kendinde olmasını istemediğin, kabul etmediğin tüm özellikleri ve sıfatları düşün… Sana bunu hatırlatanlardan, sende bunları görenlere karşı duyduğun o his de “nefret”!

Alman yazar Herman Hesse: “Birinden nefret ediyorsan, o kişide nefret ettiğin şey sende de var. Sende olmayan seni rahatsız etmez.” diyor. Tanıdığın bildiğin ve aslında haz etmediğin için nefret ediyorsun.

En iyisi nefret edeyim, belki bulaşmaz bana!

Bir yerlerde okumuştum: Nefret senin için önemli olan şeyleri sembolize ediyor diyordu.
Birisi size gelip nefret ettiklerinden bahsediyorsa onun hakkında çok şey öğrenebilirsiniz.
Ben yine de her zaman önce kendimizi öğrenmekten yanayım.
Nelerden nefret ediyorsunuz? Haydi bir liste yapın.
Şimdi dikkatinizi kelimelerinize yöneltin. Ne kadar sıklıkla kullanıyorsunuz nefret kelimesini mesela?
“Brokoliden nefret ederim!”
“Benim ufaklık emzikten nefret ediyor!”
“Okuldan nefret ediyorum!”
Ya ergenler?
Onlar her şeyden ve herkesten nefret ediyorlar.

Sevmemek ile nefret etmek arasındaki spektrum oldukça geniş.
Bir şeylerden hoşlanmıyor olabilirsiniz ama bu ondan nefret ettiğiniz anlamına gelmez.

Masallar mitolojik hikayeler ve tarih nefret hikayeleri ile dolu. Bu o kadar ilginç bir konu ki yazarlar, senaristler, yapımcılar bu en ilkel hissi malzeme yapıyorlar eserlerine. Belki de o kadar çok duyuyor, okuyor, izliyoruz ki normalleşiyor zihnimizde.

Nefret asla “normal” değil. Normalleştirilmesi asıl sorun.

(Hemen bir tavsiye: Discovery Channel’de Steven Spielberg’ün yapımcısı olduğu “Why we Hate” ve “Why We Hate: The Reckoning adlı belgeselleri izleyin.)

Sosyal medya bu konuda harika bir ortam sunuyor:
Hızlıca etkisi altına alıyor hepimizi, cesaretlendiriyor, örgütlüyor. 
Ve nefreti de örgütlediği oluyor. Bazen de örgütlenmiş kişilerin serbestçe nefretlerini kustukları bir yer oluveriyor.
Ve bunun önünde hiçbir engel yok maalesef. Canı istediği için ve yapabildiği için yapıyor.

Nefret çözüm getiriyor mu?

Martin Luther King’in sözleriyle cevaplayalım bu soruyu…

“Karanlık karanlığı defedemez; bunu sadece ışık yapabilir. Nefret nefreti defedemez; bunu sadece sevgi yapabilir.” 

Bu beylik sözleri kendimize çevirelim istiyorum. Malum ben siyasal makaleler yazmıyorum. Terörle mücadele, soykırım bunlar acı gerçekler ancak benim alanım değil. Her sıradan insan kadar takip ediyorum. Kişisel yolculuğumuz çerçevesinde nefret ve sevgi kavramlarının yaşamımıza izdüşümü hakkında konuşabilirim:

Hayatımıza gelecek aydınlık, hafiflik hissi sevgiyle mümkün. Önce kendini sevmek ile.
Gölge taraflarınla bütün olarak kendini kucaklamak. Özünü, tüm yeterliliklerinle ve yetersizliklerinle sevmek. Bu kolay değil.
Hadi bir alıştırma daha
Kendinizde olmasını asla istemediğiniz neler var?
Hangi sıfatlar ile nitelendirilmek istemezsiniz?
Dolandırıcı?
Tembel?
Yalancı?
Vurdumduymaz?
Cahil?
Uyuşuk?

Listenizi yapın.
Bu kavramlar hep sizin gölge tarafınıza işaret ediyor. Sizde de olduğunu kabul etmeniz gereken tarafa.
Örnekleyelim:
Bir arkadaşınızla fikir ayrılığına düştünüz ve size “cahil” dedi.
Aklınıza ilk ne gelir?
Okuduğunuz okullar, sahip olduğunuz diplomalar, sertifikalar, ya da elinizden düşürmediğiniz kitaplar ile bağlantılı olarak “cahil” kelimesine ve söyleyene saldırmak mı?
Yoksa her şeyi bilmediğiniz ve bilemeyeceğiniz gerçeği mi?
Size servis edilen her yemeği yemek zorunda olmadığınız gibi size atfedilen her sözü de üstünüze almak zorunda da değilsiniz.
Ancak eğer tetikleniyorsanız ve savunma ihtiyacı ve hatta sözlü de olsa saldırma ihtiyacı duyuyorsanız gölge tarafınıza hoş geldiniz.
Burası zor bir yer.

Ben size beni dönüştüren anahtarlardan birini veriyorum:
“Mesajcıyı öldürme!”
Yani sizi tetikleyeni kızdıranı durum ya da kişi onu bir kenara bırakın da siz bu durumda ne oluyor da tetikleniyorsunuz ona bakın.
İşte olumsuzu, nefreti dönüştürmenin yollarından biri.
Sevgiyle kabul…

İlginizi çekebilir: Bugünlerde kendimize sormayı unuttuğumuz bir soru: ‘İyi misin?’Bugünlerde kendimize sormayı unuttuğumuz bir soru: ‘

Aylin Geron: Ben Kimim? Yaşam boyu öğrenci, öğretmen, eğitmen, koç, danışman, mentör, yazar FMV Özel Işık Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi Batı Dilleri ve Edebiyatı Mezunuyum. Lisans eğitiminden sonra Sabancı, Harvard, Universiteit Leiden gibi seçkin kurumlardan eğitimler aldım. Detayları https://aylingeron.com/hakkimda/ bulabilirsiniz. Hayatıma yön veren en önemli değerlerden biri fayda sağlamak. Öğrenciyken arkadaşlarıma, çevremdeki çocuklara öğrendiklerimi paylaşarak başladım. Mezunu olduğum okula İngilizce öğretmeni olarak geri döndüğümde de çocuklarla ve gençlerle birlikte bu değerimi yaşatmaya çalışıyorum. Onlara fayda sağlarken ben de onlardan çok şey öğreniyorum. Her zaman öğrenmeye, değişime, yeniliğe meraklı ve hevesli oldum. Kendimi tanıma yolculuğuna çıkışım özgürlüğe verdiğim önemi ve yaşam tutkumu fark ettirdi: Öğrenme aşkı. Gençlerle öğretmenlikten öte bir yerlerde buluşma arzum ile önce 201eğitim ve öğrenci koçluğuna yöneldim. Ebeveyn koçluğu, DEHB koçluğu, mindfulness derken bilinçdışı ve Jung koçluğu ile tanıştım. Halen çocuklarla, gençlerle, ebeveynlerle ve hayatına değişim getirmek isteyen insanlarla işbirliği içinde çalışıyorum. Ben büyürken çevremi de büyütmek.. İşte mottom! İletişim: aygeron@gmail.com

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale