Kim olduğumuzu şekillendiren en önemli şeylerin başında gelir anılarımız. Dünya hakkındaki anlayışımızı şekillendirirler ve bizi gelecekte nelerin beklediğini tahmin etmemize yardımcı olurlar. Onları nasıl unuttuğumuz, nasıl hatırladığımız kadar önemlidir.
Yaşamımızın içeriği ile ilgili kendimize anlattığımız hikayeler zamanla silikleştiğinde bu bir anlamda benlik kaybı hissi yaratır. Bu duygunun insanların yaşlandıkça sahip oldukları en büyük korkular arasında yer alması bu nedenle hiç de şaşırtıcı değildir. Yaklaşık on yıl öncesine kadar bilim insanları unutmanın, kullanılmayan anıların güneş ışığında bırakılan bir fotoğraf gibi zamanla çürüdüğü pasif bir süreç olduğunu düşünüyordu. Ama sonra, hafızayı araştıran bir araştırmacı grubu, onlarca yıllık bu varsayımla çelişiyor gibi görünen bulgularla karşılaşmaya başladı. Beynin aslında unutmak için inşa edildiğini öne sürmeye başladılar. Daha öncesinde anıların nasıl oluştuğunu ve sonraki günlerde, haftalarda ve hatta yıllarda hatırlamak için nasıl sabitlendiğini anlamak için yapılan çalışmaların aksine artık nasıl unuttuğumuz üzerinde daha çok vurgu yapılmaya ve böylece “unutmak” uygun bir hafıza işlevine sahip olmanın bir koşulu olarak değerlendirilmeye başlandı.
Neden hafızamız var?
İnsanlar olarak, otobiyografik ayrıntılara sahip olmanın önemli olduğu fantezimizi sürekli olarak besliyoruz. Hafıza ve temelinde de bellek her şeyden önce, uyarlanabilir bir amaca hizmet etmek için vardır. Bize dünya hakkında bilgi verir ancak buradaki kilit nokta hafızamızın daha sonrasında güncellenebilme becerisidir. Örneğin; bir arkadaşımızla üzücü bir deneyim yaşadığımızda tüm arkadaşlarımıza karşı savunmacı bir tavır sergilersek güncellenmemiş olan bilginin kıskacına düşeriz ya da “kadına şiddet” eylemlerinin yoğunluğu nedeniyle tüm erkeklerin şiddet yanlısı olduğunu düşünmek de aynı türden bir yaklaşımdır.
Unutmak, birey ve tür olarak ilerlememizi sağlar. Evrim, hatırlamanın erdemleri ile unutmanın erdemleri arasında zarif bir denge kurmuştur; hem kalıcılığa hem de dayanıklılığa, aynı zamanda yoluna çıkan şeylerden kurtulmaya adanmıştır. Ancak burada önemli olan gereğinden fazla unutmanın sonuçlarının ağırlığıdır.
Neden unuturuz?
Eğer ciddi bir sağlık problemimiz yoksa bu soruya verebileceğimiz iki basit cevap bulunabilir.
- Birincisi, anı/bilgi artık mevcut değildir.
- İkincisi ise bellekte bunlar hala sakladır ancak bazı nedenlerden dolayı onlara ulaşamıyoruzdur.
Bu iki cevap aslında psikologlar tarafından geliştirilen temel unutkanlık teorilerini özetler.İlk cevabın kısa süreli hafızada unutmaya, ikincisinin de uzun süreli hafızada unutmaya uygulanma olasılığı daha yüksektir. Konuyu daha anlamlı kılmak için unutma teorilerine göz atalım…
1. Müdahale (Girişim) Teorisi
Geçen hafta Salı gecesi akşam yemeğinde ne yediğimiz bir gün sonra bize sorulsa belki de zorluk çekmeden cevap verebiliriz, ancak aradan günler geçtikçe yediğimiz diğer öğünlerin anıları hafızamıza müdahale etmeye başlar. Bu teoriye göre unutmak, farklı anıların birbirine karışmasının sonucudur. İki veya daha fazla olay birbirine ne kadar çok benzerse, zihinde anı kayıpları meydana gelme olasılığı da o kadar yükselmektedir. Bununla birlikte, benzersiz ve ayırt edici olayların müdahaleye maruz kalma olasılığı daha düşüktür. Lise mezuniyetinizi, düğününüzü veya ilk çocuğunuzun doğumunu hatırlamanız çok daha olasıdır çünkü bunlar tekil, başka hiçbir şeye benzemeyen günlerin anılarıdır.
Müdahale, seri konum etkisi olarak bilinen; bir listenin ilk ve son öğelerini hatırlama eğiliminde de rol oynar. Örneğin, bir gün boyunca yapacaklarınızın listesini yazdığınızı ancak onu yanınıza almayı unuttuğunuzu düşünün. Listenizdeki ilk ve son öğeleri kolaylıkla hatırlayabilecekken, aradaki öğelerin çoğunu unutmanız olasıdır. Müdahalenin unutmaya neden olabileceği iki yol vardır:
1. Proaktif müdahale: Öğrenilmiş olan eski bir görev nedeniyle yeni bir görevi öğrenemediğinizde ortaya çıkar. Zaten bildiklerimiz, şu anda öğrendiklerimizle etkileşime girdiğinde, eski anılar yeni anıları bozabilir.
2. Geriye dönük müdahale: Yeni bir görevin öğrenilmesi nedeniyle önceden öğrenilmiş bir görevi unutma halidir. Başka bir deyişle, sonra deneyimlenen yeni anıların eski anıları silikleştirerek, önceki öğrenmeyi engellemesidir.
Müdahalenin etkilerini tamamen ortadan kaldırmak imkansızdır, ancak en aza indirmek için yapabileceğiniz birkaç şey vardır. Bir yol, yeni bilgileri hafızaya daha iyi aktarabilmek için tekrar yapmaktır. Birçok uzman, materyalin hatasız ve mükemmel bir şekilde yeniden üretilebilene ve öğrenilene kadar defalarca prova edilmesini önermektedir. Müdahaleyle savaşmanın bir başka taktiği de rutini değiştirmek ve benzer materyalleri arka arkaya incelemekten kaçınmaktır. Uyku da hafıza oluşumunda önemli bir rol oynar. Araştırmacılar, yeni bir şey öğrendikten sonra uyumanın, yeni anıları kalıcı hale getirmenin en iyi yollarından biri olduğunu öne sürmektedir.
2. Çürüme (Bozulma) Teorisi
Tüm hatıralar, zamanın akışında otomatik olarak kaybolur bu teoriye göre. Bir anıyı hatırlamak için belirli bir yolu veya izi izlemeniz gerekir. Bu yol bir süre kullanılmazsa, hafıza bozulur ve bu da hatırlamada zorluğa neden olur. Tekrarlarla zihinsel olarak bir anının üzerinden geçmek bu süreci yavaşlatabilir. Ancak yine de bir izin kullanılmaması, nihayetinde bellek bozulmasına yol açacaktır. Çürüme teorisi unutmanın, eğer bilgi kullanılmazsa hemen başladığını öne sürer. Örneğin, bazen yeni tanışmış olsak bile bir kişinin adını dakikalar içinde unutabiliriz. Bilim çevrelerince, hafızanın yaratılması ve hafızanın geri çağrılması üzerinde etkisi olabilecek tüm bilgileri ortadan kaldırarak bu teorinin teste tabi tutulabilmesi zor olduğundan ve neden belleğin hızlıca silikleştiğini açıklamadığından bu kuram fazla destek görmemiştir.
3. İşaretlere/ipuçlarına Bağlılık Teorisi
Bir anıyı depoladığımızda, yalnızca tüm duyusal verileri kaydetmiyoruz, aynı zamanda ruh halimizi ve duygusal durumumuzu da o anının içine kilitliyoruz. Dolayısıyla mevcut ruh halimiz, bizim için çaba harcamadan elde edilebilen hatıraları etkiliyor; öyle ki iyi bir ruh halindeyken iyi hatıraları hatırlayıp; kötü bir ruh halindeyken de negatiflere yöneliyoruz. Bu teori; hatırlayabilme becerimizi çoğunlukla duygusal durumumuza ve çevremize göre geliştirebileceğimizi öne sürmektedir. “Eksikliği Geri Alma” teorisi olarak da bilinen işarete bağlılık kuramına göre, bellek ipuçlarının yokluğunda bilgileri geri çağıramaz. Unutkanlığı durdurabilecek üç tür tetikleyici ipucu alanı vardır:
- Anlama bağlı ipuçları, zihindeki başka bir anı ile olan ilişkisi nedeniyle yeni bir bilgi alındığında kullanılır. Örneğin, birisi Adana’daki tatiliyle ilgili her şeyi, orada belirli bir arkadaşını ziyaret ettiği hatırlatılıncaya kadar unutabilir ve bu işaret tetiklendiğinde kişi, gezisinin daha başka ayrıntılarını da anımsamaya başlayabilir.
- Duruma bağlı ipuçları; olay yaşanırken, beyne anının işlenmesi ve kodlanması sırasındaki ruh hali tarafından yönetilir. Kişinin duygusal veya zihinsel durumu, ipuçları oluşturmasının da anahtarıdır. İşarete bağlı unutma teorisine göre, bir kişi aynı durumun tekrarını yaşayana dek bellekteki o anıyı hatırlamayabilir.
- Kapsama bağlı ipuçları, içinde bulunulan ortam ve koşullara göre şekillenir. Bellekteki işlem, bilgi oluşturulurken çevre faktörlerinin çoğunu kapsar. Kapsayıcılığı genişledikçe de ipuçları çoğalır ve hafızaya ulaşmayı sağlayacak yollar artar. Örneğin belirli bir kokunun, belirli bir şarkının duyulması ve hatta belirli bir tadı tatmak bile hatırlama sürecinde tetikleyici olabilir.
Hafızamızın duyumlarımız, algıladıklarımız ve dikkatimizin yönlendiği şeyler ile olan ilişkisindeki karmaşık etkileşimler de bazen bazı anılarımızı geri alınamaz hale getirebilir. Dalgın olduğumuzda anahtarlarımızı yanlış yerlere koyabilir, musluğu açık bırakabilir ve önemli bir görüşmeyi dahi kaçırabiliriz. Burada dikkat ve hafıza kesişmemekte ve unutma gerçekleşmektedir. Bazen de bilgiyi biliriz ama onun adı bir türlü dile dökülmez. Dilimizin ucunda tıkanır. Beynimiz hangi bilginin daha az önemli veya bütünleyici olacağına karar verdiğinden, bazen de gereği kalmayan şeyleri artık saklamayı bırakıverir. Örneğin, hemen kullanmak için bir telefon numarasını ezberleyebilirsiniz, ancak artık gerekmediği için onu belleğinizde saklamak için çabalamazsınız. Bu durumların hepsi, her birimiz için oldukça normal ve doğaldır. Yaş aldıkça belirli bir dereceye kadar bellek kaybı yaşamak hayatımızın bir parçasıdır. İster uzun zaman önce isterse yeni olsun, hayatınız boyunca topladığınız tüm bilgilere sahip olmayı bekleyemezsiniz.
Gereğinden fazla unutmamak için neler yapılabilir?
Eğer yoğun hale gelmiş bir unutkanlık başladıysa temelinde sağlık sorunları olabilir. Bu alan tamamen uzmanların değerlendirmelerine göre tanımlanmalıdır. Ancak eğer endişe kaynağı olmaktan uzak bir unutkanlık varsa, mevcut beyin becerilerinizi yönetmek ve geliştirmek için önlemler alabilirsiniz. Belirli stratejileri benimsemek, bilgileri saklamanıza ve hatırlamanıza yardımcı olabilir. Hafızayı güçlendirmek ve bunamayı geciktirmek ve hatta önlemek için atabileceğiniz adımlar vardır:
- Bilişsel işlevlerimizi doğrudan etkileyen en önemli faktör hastalıkla baş edebilme kapasitemizdir, yani bağışıklığın gücüdür.
- Ayrıca bedenin kök gücünü arttıran kardiyo egzersizleri, beynin fonksiyonlarını da olumlu yönde etkiler. Bunun yanısıra beynin gücü meditasyon benzeri uygulamalarla da desteklenebilir.
- Aşırı beslenme kadar yetersiz beslenme de hafızanın yetkinliğini düşürebileceğinden, bu konuya özen göstermek beyne giden sinir yollarını da rahatlatacaktır.
- Beyne meydan okumak, onu sık sık zorlamak, kullanılmayan bağlantıların da harekete geçmesini sağlayacaktır. Özellikle düşünmeden, tamamen otomatik olarak verdiğimiz tepkileri yeniden şekillendirmek, farklı açılardan olaylara bakabilmek çok önemli bir yoldur belleğin sağlıklı işlemesi için.
- Sosyal etkileşim sıklığı azaldıkça ve izolasyon arttıkça da unutkanlıklar yoğunlaşmaktadır. Hayvanlarla olan dostluklar bu konuda büyük bir fayda sağlamaktadır.
- Bedenin ve beynin her zaman molalara ihtiyacı vardır. Her etkileşim veya aktiviteden sonra dinlenme, rahatlatıcı bir alan yaratır. Hafıza da bu alandan faydalanır.
- Her seferinde tek bir işe odaklanmak, çoklu görev karmaşasından kaçınmak beynin stresle baş edebilme gücünü arttıracağından; hafızanın da sağlıklı olmasına yardımcı olacaktır.
- Deneyimler esnasında dikkatle içsel duyumları ve çevreyi ayrıntıları ile algılamaya çalışmak hem güçlü bir mindfulness pratiği yaratacak hem de kaygı benzeri düşüncelerin anıyı bozmasını engelleyecektir.
Kaynaklar:
Lauren Gravitz- The Forgotten Part of Memory
Harvard Health – Minding your memory
Harvard Health – Improving Memory
Kendra Cherry – The Psychology of Forgetting and Why Memory Fails
Saul McLeod – Forgetting
İlginizi çekebilir: Sezgiler vs. rasyonel düşünce: Sezgilerimize ne kadar güvenebiliriz?