X

‘Neden istediğimi yiyemiyorum?’: Bedenden ruhun derinliklerine

“Neden istediğimi yiyemiyorum?” diye sordu 10 yaşındaki ben. 

 “Çünkü ailen kilo almandan korkuyor. Aslında sen gayet normal kiloda bir çocuksun. Onların bu korkusu, kendi bedenleriyle olan ilişkilerini yansıtıyor. Kendileri, bir sebepten dolayı zamanında kiloya yönelik bir takıntı geliştirmiş. Bu sebeple, içten içe eleştirdikleri o diğer iştahlı ve kilolu kişiler gibi olmandan korkuyorlar. Bir yandan da sağlığını düşünüyorlar elbette ki. Kendi bildiklerince, doğru olanı yaptıklarını düşünüyorlar.

Biliyorum sen abartılı bir şekilde yemek yiyen bir çocuk değilsin. Ayrıca arada sevdiğin şeylerden biraz daha fazla yemeyi isteyebilirsin, çoğu çocuk ister. İştahının alay konusu olması hiç hoş değil. Onlar seni anlamakta zorlanıyor ama ben anlıyorum. İçinde yaşadığın zorluğu hissedebiliyorum. Sen kusurlu değilsin, sadece yemek yemeyi seven, normal bir çocuksun.“ diye cevap verdim. 

 “Neden istediğimi yiyemiyorum?” diye sordu 18 yaşındaki ben. 

“Çünkü ailen yine kilo almandan korkuyor. Üstelik bu sefer sadece ailen değil, çevrendeki diğer kişiler de (Öğretmenlerin bile!) aldığın kiloları konu yapıyor. Halbuki bu dönemde iştahının artmış olması çok normal, ÖSS’ye hazırlanıyorsun. Çok yoğun bir şekilde ders çalışıp, zihnini devamlı çalıştırıyorsun. Dershane çıkışı gittiğin Burger King ya da ders aralarında yediğin tatlı atıştırmalıklar dışında pek bir eğlencen yok. Bu dönemde 3-4 kilo almış olmanda bir sıkıntı yok. Kiloyu direkt yüzünden aldığın için hemen fark ediliyor sadece.

Evet belki ablan senden daha fazla yiyip kilo almıyor. Bazı arkadaşların da öyle. Sen biraz fazla yediğin zaman kilo alıyorsun. Bu metabolizmayla ilgili bir şey. Bir kusur değil. Senin bu sene bir tane büyük odak noktan var, onu da hakkıyla yerine getiriyorsun. Üstelik sana bir ipucu, hem çabalarının karşılığını alıp istediğin okulu kazanacaksın hem de sınav bittikten sonra spora başlayıp, eski kilona döneceksin. Yani sen değil, bunu büyük bir konu haline getirenler utanmalı.” diye cevap verdim.  

“Neden istediğimi yiyemiyorum?” diye sordu 25 yaşındaki ben. 

“Çünkü zayıf olmayı çok sevdin. Belki de kendini ilk defa bu denli güçlü ve değerli hissettin. İlk defa sevilebilir olduğuna inanmaya başladın. Bir yandan sağlıklı beslenmeyi öğrenmiş olman ve kendine bu doğrultuda bir beslenme düzeni oluşturmuş olman güzel. Üstelik yediğin şeylerden de genelde keyif alıyorsun. Belirli gıdaların aslında seni ne kadar da ağırlaştırdığını fark ediyorsun. Ama kendine karşı biraz fazla kısıtlayıcı değil misin? Her bir kaçamağında bunu ağır bir spor seansıyla ya da ekstra katı diyetlerle dengelemek zorunda değilsin.

Üstelik sen her zaman değerli ve sevilebilir biriydin. Asıl gücün, dışarıya yansıttıklarından ziyade, içinden geliyor. Bunu çok sonra anlayacaksın. İlişkilerinde yaşadığın hayal kırıklıklarının temeli de aslında senin kendini sevmiyor olman. Kendinle olan ilişkin, içindeki o kusurlu hisseden çocuğu da kapsamaya başladığında dönüşecek. Ama sorun değil, seni de anlıyorum. Zamanında öğrendiklerin doğrultusunda, kendini korumaya çalışıyorsun. Sen kendini sevmesen de, ben seni seviyorum.” diye cevap verdim. 

“Neden istediğimi yiyemiyorum?” diye sordu 33 yaşındaki ben. 

“Çünkü yıllardır devam ettirdiğin kısıtlayıcı diyetler ve tabii hayatındaki diğer stres unsurları sebebiyle, sindirim sistemine epey zarar verdin. Pandemide yaşadığın yeme atakları, zaten pek iyi durumda olmayan bağırsak floranı alt üst etti. Şu anda bir sürü farklı besine karşı intolerans geliştirdin. Aslında görüyor musun, küçük yaşlardan itibaren yemekle olan ilişkinin nasıl bozulduğunu? Önce ailen engel oldu, akabinde çevrenden gördüğün baskı. Sonra sen, kendine engel oldun. Şimdi de bedenin tepki veriyor. Aslında bir çağrıda bulunuyor da diyebiliriz. Seni, yemekle ve bedeninle daha sağlıklı bir ilişki kurmaya davet ediyor. 

Biliyorum zor. Artık eliminasyon kelimesini duymak bile istemiyorsun. İstedikleri şeyleri özgürce yiyen kişileri görünce özeniyorsun. Ortamlarda sürekli bir şeyleri yiyemeyen insan olmaktan sıkıldın. Ama artık bu konuyla ilgili çok fazla şey öğrendin değil mi? Son zamanlarda daha iyisin. Daha da iyi olacaksın. Yaşadığın zorluğu görüyorum ve anlıyorum. Elinden gelenin en iyisini yapıyorsun.” diye cevap verdim…

Gestalt Kuramı üzerine eğitim aldığım Nita Hocam’a bu konuyla ilgili “Kökenini biliyorum ama çözmekte zorlanıyorum, neden?” diye sormuştum. O da “henüz o kaynak ile gerçek anlamda temas etmemişsindir” demişti. Bir şeyleri zihinsel olarak bilmek ya da hatırlamak yetmiyor, asıl o dönemde hissettiklerimizin açığa çıkmasına izin verip, (duygular, beden duyumları vb.) onlarla bağlantı kurmamız gerekiyor.

Bu konu benim için çok derin, o sebeple bir sürü farklı temas noktası oldu. Bu sefer de, tutulma döneminin getirmiş olduğu yoğun enerjilerin de etkisiyle bir iç sıkıntısı hissederken, içimdeki çocuğun sesini duydum: “Neden istediğimi yiyemiyorum?” Gözlerim doldu. Aslında 10 yaşımdan bugüne, farkında olmasam da içimde hep aynı sorunun yankılandığını hissettim. Sadece ben onu duymaya hazır değildim. 

Yazımın ilk kısmında, farklı dönemlere ait parçalarımla kurduğum diyaloglara şahit oldunuz. Kendine ebeveynlik, bir süredir üzerinde çalıştığım bir şey. Geçmişi değiştiremesek de geçmişte alamadıklarımızı, bir yetişkin olarak kendimize vermeye başlayabiliriz. O parçalarımız zamanında görülmedi, duyulmadı ve anlaşılmadı. Duygularını tanımlamakta ve ifade etmekte zorlandı. Olduğu haliyle kabul görmedi. Bizden tek beklentileri, ihtiyaç duydukları kapsanmayı onlara verebilmemiz. Bunu artık kendimize, bizden en iyi kim verebilir ki? 

Bu temas ile birlikte benim için yine bir çeşit yas süreci başlamış oldu. Fakat artık bunun iyileşmenin bir parçası olduğunu biliyorum. Şimdi, geçmişte içime attığım ve bastırdığım tüm duyguları, o parçalarımla birlikte hissetmeye alan açıp, tıkanmış enerjileri rahatlatma ve bırakma zamanı. 

Siz de çözümsüz ve tıkanmış hissettiğiniz konularda, kendinize sessizlik anları yaratın ve yargısız bir şekilde içinizi dinleyin. Cevaplar hemen gelmeyebilir ama siz sormaya devam edin. İçsel çocuğunuz size ne anlatıyor?

İlginizi çekebilir: Bağımlılıklar, zayıflık ya da iradesizlikten ziyade aslında bir kaçış çabası olabilir mi?

Siri Kavita: 2018 yılında “kendi gerçeğimi” yaşamak üzere bir yolculuğa çıktım. Gerçi hayat boyu bu yolculuktaymışım da, bunu fark etmem 27 yılımı almış ve artık hızlanmanın zamanı gelmiş. En büyük destekçilerim Kundalini Yoga ve Gestalt öğretileriyle, kendimi değiştirmek için değil, tam tersi daha fazla “ben” olabilmek için yürümeye devam ediyorum. Hem kendimin hem de bu yoldaki diğer kahramanların yoluna ışık tutabilmek, yaralarımızı birlikte dönüştürebilmek için yazıyorum.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale