Yunan mitolojisinde Moiralar olarak bilinen, kaderin simgesi üç kadın karakter bulunurdu. Efsaneye göre yazgının entariye büründüğü üç karakterden Clotho yaşam ipliğini eğerir, Lachesis dünyaya gelen her insan için ipin uzunluğunu ölçer ve Atropos o kişinin öleceği zamanı ve ölme şeklini belirleyerek ipi keserdi. Bu efsane, kaderin ellerinde olmadığını ve yazılmış olanı değiştiremeyeceklerini insanlara anlatma yoluydu. Günümüzde dahi, çoğu insan kadere ve başlarına gelenleri kendileri dışında bir gücün belirlediğine inanıyor; üç kadın karaktere inanmasa da…
Modern bakış açısı, bilime de değerek, kaderi genlere bağlamaya meyilli görünüyor. Yanlış bir bakış açısı da sayılmaz: Hastalıkların önemli bir bölümü aileden geçiyor. Ya doğrudan, taşıyıcı genlerle aktarılıyor ya da hastalığın aile bireylerinde oluşu, kalp ve şeker hastalıklarında olduğu gibi, kişinin bu hastalıklara günün birinde yakalanma olasılığını artırıyor. Buna bir de çevresel etmenler ile yaşam tarzı eklendiğinde, yarısı yüce güçlerin maharetlerinden, yarısı kendi hatalarımızdan oluşan karma bir kader tanımını elde ediveriyoruz.
Yaşlanma hızı nedir?
Yaşam süresini etkileyen faktörler kadar, insanların neden birbirlerinden farklı hızlarda yaşlandıkları da geriatri (yaşlılık hekimliği) başta olmak üzere pek çok bilim dalının merak konusu. Benzer hayat tarzlarına sahip iki insandan biri otuzlu yaşlardan beri sağlık problemleriyle boğuşurken, diğerinin neden ancak şu son birkaç yılda birden yaşlanma belirtileri gösterdiği, bu farklılığın sadece genlerle açıklanıp açıklanamayacağı…
İnsanlar arasındaki yaşlanma hızı farkına elbette sadece dış görünüşe bakarak karar verilmiyor. Organların işlevliği, metabolizma hızı ve zihinsel fonksiyon kişinin biyolojik yaşını belirleyebilmeyi sağlıyor. Biyolojik yaş küçüldükçe, kişinin sağlıklı bir orta yaşlılık dönemi geçirme ihtimali artıyor. Öte yandan biyolojik yaşı gerçek yaşına göre yüksek olan insanların, görece daha erken yaşlarda doktor ziyaretlerine başladığı görülüyor.
Hücre seviyesinde yaşlanma
Duke Üniversitesi’nden bir grup araştırmacı 2015 yılında bir çalışma yayınlayarak, aynı yıl aynı kasabada doğan bin kişinin 26, 32 ve 38 yaşlarında paylaştıkları medikal öykülerinin bir karşılaştırmasını sundu. Çalışmada 18 tane belirteç kullanıldı, bunlar yaşlılığa bağlı gelişen hastalıkların belirteçleri sayılan organ fonksiyonu, tansiyon, metabolizma ve hatta, telomer uzunluğu idi.
Çalışmanın en önemli sonucu, insanların yaşlanma belirtilerini 26 ila 38 yaşlarında bile göstermeye başladıkları ve bunların yakından takibi ile pek çok hastalığın önlenebileceği ya da erken teşhis edilebileceğini göstermesi oldu.
Peki, telomer uzunluğunun özel bir anlamı mı var? Evet. Telomerler, kromozomların sonundaki tekrarlı, kodlanmayan DNA parçalarıdır. Her hücre bölünmesinde telomerler kısalır; yani bir hücre ne kadar bölünürse telomer uzunluğu hızla azalacaktır. Örneğin bebeklikte 10000 baz çifti içeren telomerlerin uzunluğu 35 yaşında 7500 baz çiftine, 65 yaşında 4800 baz çiftine kadar düşer.
Yaşlanma süreci tersine çevrilebilir mi?
Moleküler biyologların önde gelen ilgi alanlarından biri telomerleri yapay yöntemlerle uzatıp uzatamayacağımız. Bir diğer deyişle, yaşlanma sürecini tersine döndürmenin mümkün olup olmadığı araştırılıyor. Bu konu yayınlanmış en güncel bilgiyi araştırdırdığımızda, moleküler biyolog ve Nobel ödülü adayı Dr. Elizabeth Blackburn ile sağlık psikolojisi uzmanı Dr. Elissa Epel’in Ocak 2017’de telomerler konusunda yayınladıkları kitaba rastlıyoruz. 15 yıldır birlikte çalışan bu ikili, telomerlerin sadece genetik koda bağlı çalışmadığını, “bizi de dinlediklerini” ortaya koydu. Kitaba göre, hücresel bazda yaşlanma hızımız vücudumuza nasıl davrandığımızla, ne kadar iyi ve sağlıklı yaşadığımızla yakından ilgili.
Çocuklukta yaşamış olabileceğimiz travmalardan şu an yaşadığımız yerde güvende hissedip hissetmediğimize, yaptığımız spor miktarından yediklerimize kadar her şey, telomerlerin kısalma trendini etkiliyor. Peki telomerlerimiz hızla kısaldığında ne oluyor? Bu durum, hücre bölünmesini durduran bir şalter görevi görüyor. Hücre yaşamaya devam ediyor ancak bölünemiyor.
Vücudumuzdaki tüm hücreler bir bölünme limitine sahip değil. Kan hücreleri, akciğer ve karaciğer hücreleri gibi pek çok hücre türü, bizi sağlıklı tutmak için hayat boyu bölünmeye devam ediyor. Kök hücreler de sağlıklı oldukları sürece sonsuza dek bölünebilen hücreler olduklarından, organ ve doku yenileme araştırmalarının gözbebeği oldular.
Hücrelerin bölünmeyi bırakması, durdurulamayan hücre bölünmesi olarak tanımlayabileceğimiz kanserin oluşma riskini azalttığı için aslında olumlu bir gelişmedir. Fakat bu hücreler bölünmemekle kalmaz, eski ve yorgun hücreler oldukları için sinyalleri yanlış iletebilir, eskisi gibi işlevli olmayabilirler. Bu hücresel yaşlanma kişinin de yaşlanma belirtileri göstermesine neden olur.
Telomer uzunluğunu koruma yolları
Genlerin doğuştaki telomer uzunluğunu ve kısalma hızını etkilediği doğru. Yumurta ve spermdeki telomerler çocuğa geçiyor; dolayısıyla onların hayatlarının nasıl geçtiği de bizi etkilemiş oluyor… Ancak telomer sürecini etkileyen başka faktörler de mevcut:
- Meditasyon ve Qigong gibi yöntemler, telomer sentezleyen ve böylece telomer uzunluğunu koruyan telomeraz enzimi üretimini hızlandırıyor.
- Kardiyovasküler sağlığı koruyan egzersizler telomer uzunluğunun korunmasında çok etkili.
- Taze meyve ve sebze telomer dostuykeni tahmin edileceği üzere fast food’a hayır demek gerekiyor.
- Yüksek stres, endişe ve tehdit altında olma hissi de telomer kısalmasını hızlandırıyor. Olaylara pozitif açıdan yaklaşmaya çalışmak klişe gibi görünse de, ne kadar önemli olduğunu böylece bir kez daha hatırlıyoruz.
Kaynaklar:
Thrive Global
IFL Science
Medical Xpress