X

Necla Örnek anlatıyor: Sinsi sağlık hırsızı ‘küf’ hakkında tüm merak edilenler

Küf bazen gıdalarda, bazense evlerimizdeki zeminlerde, eşyalarda kendine yer bulan ve hızla çoğalan, olağan bir durum gibi algılanan, ancak bütüncül sağlık üzerinde çok ciddi olumsuz etkilere sahip olan sinsi bir tehlike. Nemli ve sıcak alanlarda kolaylıkla çoğalan bu organizmalar, evlerimizi istila ederek alerjik reaksiyonlara, solunum yolu hastalıklarına ve çeşitli sağlık sorunlarına yol açabilir. Biz de kendi deneyimlerinden sonra küf konusuna ilgi göstermeye başlayan ve bu konuda farkındalık yaratmak adına Instagram hesabından önemli bilgiler paylaşan Necla Örnek’e küfe dair tüm merak edilenleri sorduk. İşte bilmediğimiz tüm yönleriyle küf:

Uplifers okuyucuları için kısaca kendinizden bahseder misiniz?

Merhaba ben Necla Örnek, Sağlık Bilimleri Fakültesi hemşirelik bölümü mezunuyum, bir eğitim ve araştırma hastanesinde yoğun bakım hemşiresi ve enfeksiyon kontrol hemşiresi olarak çalıştım, gayet sağlıklı bir kadınken 40 yaşında bir gün hasta oldum ve hayatım değişti desem yerinde olur.

Uzunca bir süre boyunca bana ne olduğunu anlamaya çalıştım. Çünkü ben çok hastaydım, kendimi iyi hissetmiyordum ama yapılan testlere göre ve doktor muayenelerine hiçbir şeyim yoktu iyi görünüyordum; turp gibiydim… Oysa ben fiziksel ve ruhsal olarak kendimi bitmiş hissediyordum. Bana söylenen hobi edinmem, gezmem ve her şeyin benim kafamda olduğuydu.

Kendimi bu kadar çok dinlememeliydim ve vücudumun bana vermeye çalıştığı mesajları duymazdan gelmeliydim. Ama öyle olmadı tabi ki… Şikayetlerim artarak devam etti, düzelen semptomdan sonra belirtiler başka şekilde geri geliyordu. Kaç doktora muayene oldum kaç tane tıbbi işlem yaptırdım ve kaç kere acile gittim artık hatırlamıyorum. ‘Her şey senin kafanın içinde’ beni harekete geçiren bu cümle oldu, her şey benim kafamın içinde değildi, bedenimdeydi bunu biliyordum ve sağlığımı geri kazanma konusunda ısrarcıydım.

Küf ile ilgili çalışmalara ne zaman ilgi duymaya başladınız, ilk küf ile karşılaşma deneyiminiz neydi ve sizi bu alanda uzmanlaşmaya neler yönlendirdi?

Yaşadığım sağlık sorunlarına çözüm bulabilmek amacıyla sürekli hastaneye ve doktora gitmek zorunda kaldım, yoğun bakım hemşiresi olduğum ve her türlü zehirlenmeye maruz kalmış insan gördüğüm için bendeki belirtiler de zehirlenme belirtilerine benziyordu, bunu gittiğim doktorlara söyleyince onlara komik geliyordu ama ben zehirlendiğimin farkındaydım, kendimce önlemler aldım ama bu durumun üstesinden gelemedim. En son gittiğim bir fonksiyonel tıp doktoru yaşadığım ortamda küf olup olmadığını sordu evimde yoktu ama çalıştığım eğitim araştırma hastanesi çok eski bir binaydı ve gözle görünen küfler vardı.

Küfe özel testlerimi yaptırdım ve bende küfün ürettiği mikotoksin oldukça fazla miktarda mevcuttu; ben haklıydım zehirleniyordum. Bu durumu öğrendikten sonra hemen araştırmaya başladım, Türkçe nerdeyse hiç kaynak yoktu, yabancı kaynakları araştırmaya başladım, eğitim aldım, yurt dışında benim durumumda olan kişilerle tanıştım.

Mikotoksin tanısı nasıl konulur?

Kesin tanı ve tiplendirme idrarda yapılan mikotoksin testi ile yapılıyor. Bu test Türkiye’de yok, sadece Amerika’da yapılıyor, ben de testimi Amerika’daki laboratuvara göndererek yaptırdım.

Küf ve mikotoksin, insanları nasıl etkiler, hasta etme mekanizması nedir?

En çok karıştırılan küf alerjisi benim bahsettiğim küf toksisitesi, yani mikotoksin. Küf alerjisi ve küf toksisitesi birbirinden farklıdır. Küf alerjisi, bağışıklık sistemimizin nefes aldığımızda küf sporlarına verdiği tepkidir; küf alerjisinin belirtileri genellikle solunum yolunda belirti verir: hapşırma, öksürme, burun akıntısı, boğaz tahrişi gibi. Küf toksisitesi ise, yani zehirlenmesi, enflamatuar yanıttır; etken mikotoksindir. Küf maruziyeti genellikle sudan hasar görmüş binalarda oluşur. Zehirli küflerin ürettiği mikotoksinlerin solunmasından kaynaklanır; mikotoksin bir gazdır, gözle görülmez ve kokusu yoktur. Her küf zehirli değildir, her küf mikotoksin üretmez. Mikotoksinler insanlarda birçok semptom ve sorunlara neden olabilir, mikotoksinler bir hastalık olduğu kadar diğer hastalıkları da tetikleyicidir, bağışıklığı çökertir. Küf çok sinsi bir sağlık hırsızıdır. Sizi yavaş yavaş etkiler, geri dönüşü imkansız durumlara ve hastalıklara yol açabilir, iyileşmemizi engelleyebilir. Hatta, devam eden küf maruziyeti ile bağışıklık sistemimiz tamamen çökebilir.

Kimler küf ve mikotoksinden etkilenir, küf, bütüncül sağlığı nasıl tehdit ediyor?

Bazı kişiler küfe genetik olarak hassastır, yani bağışıklık sistemleri mikotoksini yabancı olarak algılamıyor ve ona karşı saldırmıyor, demektir. Mikotoksini tanıyacak ve yok edecek sistem yok, demek yanı bağışıklık sistemimizde donanım var, bu yazılım yok. Bu durum enflamatuar bir süreçtir ve toplumun %25’i için geçerlidir, yani her 4 kişiden 1’i mikotoksinleri doğal yollarla vücuttan atamaz. Bu 4 kişiden 1’i de benim. Mikotoksinleri atamadığım için zamanla birikiyor ve sonrasında kronik sağlık sorunları başlıyor, ne yazık ki… Bu durumda vücutta serbest dolaşan mikotoksinler kronik ve sistemik hastalıklara yol açabilir. Küf çocukları, yaşlıları daha çok etkileyebilir; kadınlar, erkeklere göre küfe karşı daha hassas; küf, evdeki evcil hayvanları da olumsuz etkiler.

Küf, mikotoksin, oksalat, kara küf, pembe küf vb. çok fazla kavram var. Küfün ne olduğundan ve çeşitlerinden bahsedebilir misiniz?

Küf mantar ailesinin bir üyesidir, ortam sıcaklığı ve nem miktarı uygunsa 24-48 saat içinde kolaylıkla oluşabilir ve ortama hemen sporlarını (üreme hücreleri) bırakır. Doğada tanımlanmış binlerce, henüz tanımlanmamış belki milyonlarca mantar çeşidi olduğu tahmin ediliyor. Mantarlar, hem bitkilere benzer hem hayvanlara benzer hatta bazı yönleri ile insanlara benzer, kendini koruma içgüdüsü ve yetenekleri gelişmiştir. Mikotoksin ve oksalat küfün en güçlü savunma silahlarıdır, sporları da insanlar için zararlıdır.

Küf aslında doğanın bir parçası, küfün olmadığı bir doğa düşünemeyiz, çünkü küf doğada geri dönüşüm işçisi gibi çalışır. Doğada işi biten ölen canlı cansız her varlık küf tarafından tekrar doğaya toprağa kazandırılır. Yaptığı iş çok değerlidir, doğada hayatta kalması gerekir, bu yüzden doğa ona kendisini dış etmenlerden koruması için harika silahlar vermiştir, sorun olan bu silahlar, insanlar ve diğer canlılar için çok tehlikeli hatta bazen ölümcüldür. Küf çok değerli ama söz konusu yaşam alanı evlerimiz ve vücudumuz olunca iş değişiyor.

Her küf türü, toksik etkiye sahip mi?

Her küf toksik değil, her küf mikotoksin üretmiyor. Özellikle günlük hayatta gıdalarda ve yaşadığımız binalarda gördüğümüz kara küf dediğimiz küf, mavi-yeşil küf mikotoksin üretiyor. Tüm canlılar için zararlı olan özellikle bu iki tür. Küf/mikotoksin özellikle küfe genetik olarak hassas olanları daha fazla etkiliyor.

Gıdalarda oluşan ve eşyalarda, zeminlerde oluşan küf aynı tür mü, nasıl farklılaşır?

Aynı/farklı küf demek için mikrobiyolojik inceleme yapmak gerekir.

Dilerseniz önce gıdalardan bahsedelim… Her gıda küflenir mi, gıdaların küflenmesine neden olan faktörler nelerdir veya küflenme sürecini hızlandıran?

Uygun sıcaklık ve nem varsa tüm gıdalar küflenir. Gıdaların küflenmesi için illa çok yüksek derecede sıcaklık olmasına gerek yok, daha düşük sıcaklıklarda bile gıdalar küflenebilir. Hatta buzdolabındaki gıdalar da küflenir. Gıdalar açıkta bırakıldığında, nemli ortamlarda, hava alacak şekilde bırakıldığında hemen küflenmeye başlar. Gıdalardaki küflenmelerde özellikle aflatoksin ve okratoksin adlı mikotoksinler tespit edilir. Bu mikotoksinler özellikle Antep fıstığı, yer fıstığı, badem, fındık gibi sert kabuklu kuruyemişlerde, incir, kayısı gibi kuru meyvelerde ve buğday, arpa, mısır, pirinç gibi tahıllarda kırmızı pul biber gibi baharatlarda ve kahvede bulunur.

Bazen haberlerde duyarız kuru incir, Antep fıstığı, Avrupa sınır kapısından döndü diye işte bunun sebebi gözle görünmeyen mikotoksinlerdir. Üstelik Avrupa’ya bildiğiniz gibi ülkemizin en kaliteli, en güzel ürünleri gönderilir ama uygun saklama koşullarına dikkat edilmezse küf, mikotoksin kaçınılmaz olur. Avrupa ve Amerika küf mikotoksinler konusunda hayli duyarlı ve iyi çalışıyor ama Türkiye’de henüz bu hassasiyet gelişmedi gibi görünüyor.

Gıdaların küflenmiş kısmı kesilip, kalan kısmı tüketilebilir mi? Gıdaların küflenmesini önlemek için evde neler yapılabilir, gıdaları küf oluşumundan korumak için yaygın olarak önerilen ve yapılan ancak etkisiz veya yanlış olan uygulamalar var mı?

Gıdaların küflenmiş kısımlarını kesip tüketmek konusunda farklı görüşler var, burada önemli olan gıdanın üzerindeki küfün mikotoksin üretip üretmediğini bilmek bunu da sadece bakarak anlayamayız. Bazı insanlar küfü genetik olarak vücutlarından atamazlar. Bu testi bende yaptırdım. Teste göre ben küfün ürettiği mikotoksinleri genetik olarak vücudumdan atamıyorum. Bu durumda ben üzerinde küf olan hiçbir gıdayı tüketmem. İnsanlara bu konuda önerim sizde bunu bilmiyorsanız hiçbir şekilde küflü gıdayı tüketmeyin.

Küfün faturası ağır olur. Küflenmiş gıdalar sağlık açısından oldukça zararlıdır ve bazı türleri kansere neden olabilmektedir. Bazı kaynaklarda küflü kısımlar atıldıktan sonra o gıdanın tüketilebileceği yazılsa da ben asla öyle bir şey yapmam ve kimseye de önermem. Sağlığınız her şeyden değerli, kaybedilen sağlığı tekrar kazanmak ise çok zor. Bütün gıdalar uygun koşullarda saklanmazsa küflenir. Gıdaların küflenmesini önlemek için benim yaptığım ihtiyacım kadar alışveriş yapmak, evde gıda depolamamak, haftalık yemek planı yapmak bu plana göre alışveriş yapmak, aldığım gıdaları bekletmeden tüketmek böylece hiçbir gıda küflenmiyor ve acaba küflü yeri kesip yesem mi diye düşünmem gerekmiyor. Taze meyve, sebzeler poşette ağzı kapalı kalırsa terleme ve nemlenme ile küflenme başlar, mutfak ve buzdolabınızın sıcaklık ve nemini belirli bir oranda tutun.

Yaşam alanlarımızda zaman zaman küflerin varlığından haberdar olamayabiliyoruz, özellikle küfler gözümüzden kaçan veya duvar kağıdı, boruların içi gibi açıkta olmayan yerlerde oluştuğunda. Gıdalarda, gözle görülmeyen küf oluşumu mümkün mü? Yalnızca koku ile veya farklı şekillerde belli olabilen?

Küf çok iyi gizlenir çoğu zaman onu görmeyiz bazen sadece kokusunu alırız, bazen de apaçık meydandadır. Onu görmememiz onun olmadığı anlamına gelmez, özellikle duvar kağıtlarının arkası, buharın nemin yüksek olduğu banyo ve mutfak ortamı, bodrum ve çatı katları, dolap arkaları, banyo ve mutfak lavabo altları, giderler, havalandırma delikleri, parke altları ve süpürgelikler, küf için iyi gizlenme alanlarından bazıları. Gıdalarda küfler çoğu zaman gözle görülmez, dıştan bakılınca sağlam görünen bir fındığın içi küflü olabilir. Özellikle sağlam görünen kuru yemiş ve kuru gıdalarda küf görünmese bile mikotoksin tespit edilebilir. Bu durumdan dolayı sınır kapısından dönen incir, kayısı, Antep fıstığı haberlerini sürekli duyuyoruz. Bu mikotoksinler sadece özel laboratuvarlarda özel araçlarla tespit edilebilir.

Yaşam alanlarımızdaki küf ve mikotoksin hakkında önemli bilgileri kaçırmamak için takipte kalın. Röportajımızın devamını önümüzdeki hafta okuyabilirsiniz…

İlginizi çekebilir: Yaşam alanlarımızın gizli tehdidi: Küf oluşuma dair tüm merak edilenler

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.

Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.



21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.

Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?



İlgili Makale