Pandemide başlayan Uplifers hayatım, elimden geldiğince müzik haberleri yapmaya çalışarak devam ederken, gündeme damga vuran yaz tatili ve benim de tatile çıkmamla devam etti. Covid hala devam ederken nasıl bir tatil yapmalı, önlemleri elden bırakmamalı derken başka bir endişe ve acıyla sarsıldım. Yine genç bir kadın bir “sevdim, öldürdüm” cinayetine kurban gitti.
Uplifers içeriği dolayısıyla pozitif, yapıcı ve bilgi verici bir platform olduğundan bu kurduğum tek sert cümle olacak. Olayın kendisi de yeterince sert olduğu için, mümkün oldukça politik ifadeler vermekten de kaçınarak sadece, okuduğum ve etkilendiğim bakış açılarını yoğurup, acaba bu olaylar nasıl engellenebilir üstüne bir beyin fırtınası yapmaya çalışacağım.
Pınar Gültekin’in bir tweeti gündeme geldi ölümünün ardından. Hiçbir zaman tam anlamıyla baba sevgisi almadığı ve herkeste bu sevgiyi aradığına dair bir tweet. Bunun üstüne bir hemcinsimiz çok doğru bir noktaya parmak basarak, sadece anneler erkek çocuklarını iyi eğitmeli dememiz yetmez, babalar da ipin ucundan tutmalı diyerek algıyı babalara çekti.
Burada söz konusu olan sadece anne veya baba da değil tabii. Çocuklarını yeterince sevme becerileri gelişmemiş ebeveynlerin çokluğu. Sevginin çocuk büyütürken en önemli ihtiyaç olduğu derhal hatırlanmalı. Bir çocuk dünyaya getirirken onun üstünden kendi ihtiyaçlarımızı mı karşılamaya çalışıyoruz, yoksa gerçekten onun ihtiyaçlarını karşılayabilecek miyiz diye düşünmek ve bu sorunun cevabını kendimize dürüstlükle vermek zorundayız. Hem toplumda hem de bireysel dünyalarımızda bu farkındalığın gelişmesi için herkesin kendi aile geçmişleri ve psikolojisi ile yüzleşmesi şart.
Bir diğer taraftan erkeklere de kadınlara da kendi cinsiyetleri hakkında bilgilendirme yapılmalı. “Sen bana aitsin” kavgalarından önce cinsiyetlerin ne kadar farklı olduğunu bilmek gerek. Daha bugün “Tıpta kadınlar neden farklı tedavi edilmeli?” başlıklı bir yazı okudum. Kalp krizinin bile erkeklerde farklı, kadınlarda farklı geliştiğini anlatan bu yazıda kişi kendi cinsiyetinin ihtiyaçlarını yeterince bilmezken çocuğuna empati ile yaklaşabilmesi de gittikçe zorlaşıyor.
Diğer yandan bizim ülkemizdeki yaklaşım farklı olsa da bu derece ürememize gerçekten gerek var mı? Dünyanın nüfusu gerçekten yeterli değil mi? Bunları da sorgulamanın zamanı geliyor sanki. Hem Covid’den kaybettiklerimiz, hem de birbirinin hayatını elinden alanlar düşünülünce bunu sorgulamakta belki de geciktik diyerek kısa tatilime geri dönüyorum.
Yazılarımın düzensizliği için okurlar kusuruma bakmasın lütfen. Ağustosta gündemimiz biraz daha ferahlarsa, müzik haberlerine kaldığımız yerden, hatta arabalı konserleri yazarak devam etmeyi umuyorum. Herkese sevgi, saygı, kaçabildikleri ölçüde iyi dinlenmeleri dileklerimle…
İlginizi çekebilir: Hayatta kalmanın zorluğu karşısında yaşananlara sahip çıkanların öyküleri: Küflü Virgül