Aslında sürekli gelecekteki o normale yakın günlerin gelmesini düşlerken siz de geleceğinizin nasıl olacağını düşünmekte zorlanıyor musunuz? Cevabınız evet ise eğer, bu yazı sizin, benim, hepimiz için.
Hayatın her alanında bu kadar çok belirsizlik hakimken motive kalmak çok zor olabiliyor. Üstelik her ne kadar aynı şeyin içinde sıkışmış hissetsek de hiçbir şey aynı kalmıyor. Bu değişimin içindeyken parçası gibi hissetmediğimiz zamanlar endişe uyandırabiliyor. Bir yanımız bunun da fazlasıyla farkında.
Bu değişim covid ile olan ilişkimizde de geçerli. Pandeminin ilk karantina günlerinde evlerimizden hiç çıkmazken hemen hepimiz bir boğaz ağrısı, kaşıntısı hissi yaşarken, şimdi salgının ciddiyetinin daha da arttığı bu dönemde sokağa çıkıyor olmamıza rağmen bu hissi yaşadığını söyleyen hemen hiç kimse kalmadı.
Şu anda böyle hissediyor olmamız, gelecekte de böyle hissedeceğimiz anlamına gelmiyor. Pandemi 9. ayında. Belki kendini hayata karşı hevesli hissetmiyorsun. İşin, mesleğin, pandemi öncesinde yaşam stilin ne olursa olsun bu normal. Bu hevessizlik, bu çökmüş hissetme tüm sürecin bir parçası. Belki öncesinde planlar yapan, hedefler koyan, uygulayan biriydin. Şimdi de bunları yapıp uygulamaya niyet edip yatak odasından salondaki koltuğa, oradan tekrar yatak odasındaki yatağına giderken tüm kurgularını, hayata geçirmeden o iki oda arasındaki koridorda kaybediyorsun.
Başlarda suçluluk da hissettirmiş olabilir bu hiçbir şey yapmıyormuş gibi hissetme hali. Ya da zaten öncesinde de hedefler ve mihenk taşları kurgulamak hiçbir zaman kolay olmamıştı şimdi tamamen bambaşka bir diyarda gibisin. Seni hayata katılmaya teşvik eden dış etmenler olmadan kaldığında kaybolmuş yersiz yönsüz hissediyor olabilirsin.
Belki de kendimizi aşağı çekmek hiç bu kadar kolay olmamıştı. Şimdiye dek binlerce insan vefat etti, milyonlarca insan işlerini kaybetti. Mutasyon ve soğuk hava şartları ile gelen mevsimsel griple de birleşince karanlık kasvetli bir kış yaşıyoruz diyebiliriz. Umutlarımızı bağladığımız yeni yılı dahi ne sevdiklerimizle kutlayacak imkânımız, ne de hevesimiz var.
Tüm bunların ortasında çalışmak zorundayız. İşverenlerimiz ve devam ettirmek istediğimiz yaşamlarımız için bu gerekli. Üstelik hala bir işimiz olacak kadar şanslıysak bu böyle. Bu sırada da her an hem kendimiz hem sevdiklerimizin hayatından endişe ediyoruz. Ve tüm bunlar çok fazla (!) hissettiriyor.
Öyleyse ne yapmalıyız? Sonu görünmeyen bir pandemide dokuz ayı devirmişken motive olmayı nasıl sürdüreceğiz? Ya da belki daha yararlı bir şekilde: öngörülebilir gelecek için normallerimizin ne olacağına karar verirken, tam motivasyon ve üretkenliği sürdürmenin imkansızlığı ile nasıl uzlaşabiliriz?
Çocukluğumda annem ev işlerine katkıda bulunmamı istediğinde veya sadece kendi alanım olan dağınık ergen odamı toplamam konusunda beni ikna etmeye çalıştığında direnişte olan ruhuma hitaben bana “Ne yapıyorsan bana değil, kendine yapıyorsun evladım, iyiyi de kötüyü de kendine yapıyorsun, yapmayı seçtiğini de yapmamayı seçtiğini de kendine yapıyorsun” derdi.
Seçtiklerimizi fark etmek belki ilk adım olabilir. Çok fazla şey yapmak isteyip hiçbirini yapmadan, yapamadan tamamlanan bir günün sonunda kendimize şiddet uygulamamak. Ya da daha iyisi hiçbir şey yapmak istememek ve bunun şu koşullarda normal olduğunu görmek neden güzel bir başlangıç noktası olmasın?
Sevdiklerimize sık sık tekrar ettiğimiz korunma önlemlerinin ardındaki şefkati kendimize göstermek, öz şefkatli yaklaşım bir başka güzel adım olabilir. Doğada her şey kendini güvende hissettiği alanda özgürce serpilip büyüyor. Bugünün seçimini fark etmek ve olduğu haliyle yargılamadan kabul etmek o ihtiyaç duyduğumuz güvenin temelini inşa edecektir.
Direnmek; acının ıstıraba dönüştüğü o ince sınır. Bu adım direnmeyi bırakmaya bir davet. Bir şeyler henüz olmasını istediğimiz şekilde değilken, öyle olmadıkları için üzülüp karalar bağlamak yerine eğer bu konuda şu an yapabileceğimiz bir şey yok ise, bir şey yapabileceğimiz zaman gelene kadar direnmeyi bırakmaya ne dersiniz? Örneğin, bir kafede arkadaşlarımla göz göze, diz dize sohbet edip dertleşmeyi, gülmeyi ben de çok özledim. Bu olabilene kadar sanal buluşmalar düzenlemek gibi ufak yenilikçi seçimlerin büyük pozitif sonuçlarına şans vermek, direnmeyi bırakmaya tatlı bir örnek.
Zihin kaygılar ile doluyken motive olmak neredeyse imkânsız olabilir. Zaten kaybettiğimizi düşündüğümüz ruh sağlığımızı kendimize gerçek manada iyi bakarak destekleyebiliriz. Ruhumuzda hissettiğimiz her şey bedenimizde vuku buluyor. O üzüntü, o korku, o mutsuzluk, o tembellik hissi, hepsi bedenin içinde. Sadece salgından korunmak için değil. Ne yersek o olduğumuz sloganını duymayanımız kalmadı tahmin ediyorum. Sağlıklı ve bize keyif veren gıdaları seçmek, çok şükür halen yeşil kalan sahil şeridi ve ormanlık alanlarda mümkün olan zamanlarda yürüyüş yapmak, bir çevrimiçi egzersiz ve/veya meditasyon programına katılmak, tümü bedensel aktiviteler gibi gözükseler de ruhu besleyecek olanlar.
Peki, o son yılların haklı trendi sadeleşmeye bir şans vermek için neden doğru zamanlar olmasın? Hala bize para kazandıran bir işimiz varsa şanslıyız dedik. Ama bazen o işi tamamlamak bile imkânsız olabiliyor. Şükretmek başarmaya yetmeyebiliyor. Kendimizden her zamankinden daha azını beklemek bir sorun olmamalı; bir öz şefkat durağı daha. Bu sadece iş hayatı için değil günlük tüm rutinlerimiz için geçerli; yemek hazırlamak, evin düzeni, öz bakımlarımız vb. Sürekliliği sağlayabilmek için bugün hangi işi öncelikle yapmalıyım? Gün bitmeden hangi elektronik postaları, hangi mesajları cevaplamalıyım? Eve ve işime dair hangi eksikleri tamamlamalıyım? Kimlerden hangi bilgileri mutlaka almış olmalıyım? gibi önceliklendirmeyi kolaylaştıran, kaostan sadeleşmeye götüren, ana getirip farkındalık yaratan zihin masaüstündeki kalabalığı azaltan sorulardan fayda sağlayabiliriz.
Çoğumuz hevesten çok bıkkınlıkla bu sürecin biteceği zamanı bekliyoruz. Hayat devam etmiyor, olduğu gibi durmadı da. Seçimlerimiz bu sürece dair biriktirdiğimiz anıların ileride neye benzeyeceğinin belirleyicileri. Özlem duyduğumuz günler, o günlere benzeyen zamanlar geldiğinde hissedebilmek, tadını çıkarabilmek için geçici olarak gördüğümüz bu süreçte seçimlerimizi sonsuza dek böyle devam edecekmiş duygusunun yılgınlığından uzağa taşımalıyız diye düşünüyorum.
Bu yazı belki bildiklerinizi tekrar etti, belki unuttuklarınızı hatırlattı, umarım bir motivasyon, farklı bir bakış açısı getirdi. Neticede annelerin bilge sözleri bazen her şeyi özetler değil mi? Ne yaparsak kendimize yapıyoruz.
Sevgi, öz şefkat ve farkındalıkla…
İlginizi çekebilir: Gerçekçi olmayan değerler üzerine bir deneme: Gölgelerinizin nedeni siz olabilir misiniz?