Çok hızlı tempoya sahip bir dünyada yaşıyoruz; olaylar, durumlar bir anda değişebiliyor ve gündemin hızına yetişmekte zorlanabiliyoruz. Ama bir yandan da bu tempoya ayak uydurmaya çalışırken kendi hızımızı da artırıyor ve her şeyin bir an önce gerçekleşmesini isteyebiliyoruz. Haliyle, sabretmek zorlaşabiliyor ve hiçbirimizin fazladan bir dakika bile bekleyecek vakti yokmuş gibi görünüyor.
Sipariş vermek bir tık uzağımızdayken, dünyanın öbür ucundaki arkadaşımıza saniyeler içinde ulaşabiliyorken, bankadan kredi çekebilmek için birkaç adımı takip etmemiz yetiyorken, kısacası istediğimiz, ihtiyacımız olan her şeye çok kısa bir sürede ulaşmayı alışkanlık haline getirmişken beklemek söz konusu olduğunda sabırsız davranabiliyoruz.
Oysa ki özellikle belirsizliklerle baş ediyorken, birkaç yıl sonrasını bırakın yarının bile nasıl olacağını, neler getireceğini bilmiyorken sabırsızca içimizi kemirip durmaktan, kendi kendimizi yiyip bitirmektense beklemenin gücünden faydalanabiliriz. Çünkü, beklemeyi bilmek daha önce belki de hiç fark etmediğiniz o gücün açığa çıkmasını sağlayabilir. Ama ne var ki; zihin beklemeyi sevmez, çünkü belirsizlikten nefret eder, ‘bilmeme’ durumunda kalmaktansa hata yapmayı tercih eder. Diğer yandan, ego da rahat durmaz; o da tıpkı zihin gibi beklemekten rahatsızlık duyar; ‘bir şeyler yap’ ‘herhangi bir şey, hiçbir şey yapmamaktan iyidir’ diye fısıldar. Zihnimizin ve egomuzun esiri olduğumuzda ya da onların bu içsel haykırışlarını dinlemeye başladığımızda ise işler daha da karışık bir hal alır; çünkü malumunuz ‘acele işe şeytan karışır’… Bunun yerine yavaşlayabilirsek, her şey daha net bir hale gelebilir; tıpkı gözlerimiz karanlık bir odaya alıştığında yavaş yavaş görmeye başlamamız gibi…
Zihin ve ego, geleceğe giden parlak, ışıklı, pürüzsüz, hızlı bir otoyol ister; ancak gerçek hayat daha çok puslu bir labirent gibidir. İlerleyebilmek, bir dizi beceri ve pratik gerektirir; beklemek ise en önemlilerinden biridir. Beklemeyi bildiğimizde kendimizin kendimize rehberlik etmesine izin verebiliriz. Bu, her şeyin her zaman istediğimiz gibi sonuçlanacağı anlamına gelmese de beklemek, içimizdeki ‘bilme’ gücünü keşfetmemize yardımcı olabilir; kalbimizin ritminin, iç sesimizin kulaklarımıza ulaşmasını sağlayabilir.
Beklemek, zorlu bir durumda hızlıca karar vermek yerine, durumu daha iyi anlamak ve daha doğru bir karara varmak için zaman kazandırabilir. Bekleme süreci, hızlıca karar vermek yerine doğru kararı almak için verilen zamanın değerini anlamamıza yardımcı olabilir. Bu nedenle, bir karar vermeden önce durumu iyi analiz etmek için beklemek, sadece kişisel yaşantımızda değil, aynı zamanda iş hayatımızda, ilişkilerimizde ve yaşamın farklı alanlarında da faydalı bir stratejiye dönüşebilir.
“Beklemek sadece boş bir umut değildir. Hedefe ulaşmanın içsel kesinliğidir. – I Ching
Beklemek, duygularımızı, düşüncelerimizi toparlama, farklı bakış açılarını, senaryoları değerlendirme ve daha fazla bilgiye erişme fırsatı verebilir. Kafamızın karışık olduğu, duygularımızın içerisinde boğulduğumuz ve ne yapacağımızı bilemediğimiz zamanlarda dinginleşmek için ihtiyacımız olan alanı bize sunabilir. Özellikle yoğun stres yaşadığımız zamanlarda beklemek, daha önceki benzer durumlarda neyi doğru/neyi yanlış yaptığımızı hatırlamamıza ve aynı hataları tekrarlamamamıza yardımcı olabilir. Ne yapmanız gerektiğini düşünmek ve sakin bir şekilde davranmak için zaman kazandırabilir.
Bir düşünün; günlerdir kendinize sorduğunuz, nasıl sonuçlanacağından bir türlü emin olamadığınız ‘o sorunun’ cevabını aslında içinizde biliyor olabilir misiniz? Cevabınız evetse, durup beklediğinizde o cevap bir anda zihninizde belirebilir. Hayır ise, bulmak için yine beklemenin gücü imdadınıza yetişebilir.
İlginizi çekebilir: Her şeyin bir vakti varsa beklemek o kadar kolay mı?