Ne olursa olsun hep pozitif olmak zorunda mıyız?
Şu an tutulmanın bana verdiği yetkiye dayanarak aşırı sıkılmakta, sıkışmakta ve huysuzlanmaktayım. Hepimiz insanız. Tabii ki keyifli günler yaşayacağımız kadar tatsız günler de geçecek başımızdan. Doğanın kanunu bu. Zaten her şey sürekli iyi olsaydı, iyinin anlamını bilir miydik? Ya da kendimizi geliştirmek ister miydik? Hiç sanmıyorum. Bu sebeple hayatımızdaki tatlı günler kadar tatsız günler de kıymetli aslında, her ne kadar tatsızlıkları yaşadığımız anlarda canımız çok sıkılıyor olsa da.
Yazılarımda buluştuklarım bilirler; hiç öyle sürekli çiçekler böcekler diyen bir tip olmadım. Gerçekçi de gelmiyor. Ara ara bana gelirler; şu an gibi. Evde söylenerek gezebiliyorum böyle dönemlerde. İtiraf ediyorum ki bazen çok da iyi geliyor bu şekilde şımarmak ve nazlanmak.
Annem de son zamanlarda ben her “off” diye gezdiğimde: “Kızım iyi yönünden bak. Düşünme sıkıntını” gibi cümleler kurmaya başladı. Fark ettim ki o öyle dedikçe bana daha çok sıkıntı basıyor ve daha asileşiyorum. “Neden acaba?” diye kendime sorduğumda anladım ki ezberlenmiş cümlelerin ezbere dışa vurumu hoşuma gitmiyor. Hem de hiç hoşuma gitmiyor.
Çok bayıyor beni her şeye iyi bak, iyi gör yaklaşımları. Bana biraz da olanı olduğu gibi kabullenmemek ve kendini iyi olmaya zorlamak gibi geliyor. Nitekim bu yaklaşım da sürekli sosyal medyada, kişisel gelişim kitaplarında maalesef pompalanan bir yaklaşım son dönemlerde. Sıkılmaya hakkımız yokmuş gibi, keyifsiz anları yaşamak dünyanın sonuymuş gibi…
Kaldı ki var olan bir şeyi görmezden gelip o sırada sürekli insanın kendisini “ben iyiyim, bir şeyim yok” diye telkin etmesi neye yol açar sizce? Söyleyeyim hemen: Yapaylığa, kişinin gerçeğini kabul etmeyerek kendinden uzaklaşmasına. Biz kendimize daha da yakınlaşmak için bu kadar çaba harcarken dışarılarda öğretilen, gösterilen, bizi tam tersi yerlere savuruyor maalesef.
Kendimi iyi hissetmezken çok uzun zamandır bu histen kaçmıyorum ben, evet. Saklamıyorum ya da saklanmıyorum. Çünkü yaşadıklarımdan gördüm ki kişi kaçtıkça ve korktukça, acı daha da güç kazanıp geliyor insanın üzerine. Korku ve kaçmak acıyı güçlü kılan. Fakat “evet, şu an iyi hissetmiyorum” dediğinde ve o sıkıntının, acının içinde azıcık kalmak için kendine müsaade verdiğinde zaten bir şeyler kendiliğinden dönüşmeye, hafiflemeye, uçmaya başlıyor. Kabulle beraber gücü acıdan alıp özümüze, kendimize vermiş oluyoruz. Eckhart Tolle’nin Şimdi’nin Gücü kitabında da dediği gibi: “Direnmek, duygusal acı bedenini aktive eder.”
O anki sıkıntını görmezden gelmeye başvurduğunda direkt acı bedenini de bilinçli ya da bilinçsizce aktive etmiş oluyorsun zaten. Yani sen kendine yalan söyleyip “ben iyiyim” dediğinde acı hiçbir yere gitmiyor! Ve ayrıca Tolle: ”Eğer yaşadığın anda huzursuzluk varsa, o anda huzur aramak da direncin ta kendisidir” diyor. (s:89)
Yani demem odur ki 7/24 mutsuzluktan beslenmek başka, olduğun anı reddetmek bambaşka bir konu. Bu ikisinin artık karıştırılmamasını talep ediyorum. Bir de; sevgili evren, tamam tutulma falan bi’ sıkıntı halindeyim ve bu durumu kaçmadan kabul ediyorum. Artık bir sonraki safhaya geçebilir miyiz, lütfen?
Sevgiyle…
İlginizi çekebilir: Gerçekten yaşamak için: Cesaretle gelen özgürlük paha biçilemez