Siz de o çok meşgul insanlardan biri misiniz? Hani ajandası sürekli yapması gereken işlerle dolu olan, başını kaşıyacak bile vakti olmayan insanlardan? Biz 21. yüzyıl insanlarının ortak özelliklerinden biri hepimizin çok meşgul olması desek abartmış olmayız. Evet, hepimiz kendimize, ruhsal öz bakımımıza, enerjimizi yenileyecek aktivitelere doğru düzgün vakit ayıramayacak kadar çok meşguluz. Günlerimiz Alis Harikalar Diyarında’nın tavşanı gibi oradan oraya koşuşturarak geçiyor.
Biliyorum, ödememiz gereken faturalar var, katılmamız gereken iş toplantıları… Ama bizim bu sürekli meşgul olma hallerimiz hayatımızı kazanmak için yapmamız gereken eylemlerin çok ötesine geçmiş bir durumda. Sanki hepimiz en meşgul olma konusunda birbirimizle kıyasıya bir yarış içindeyiz. Biz modern dünya insanlarının statü sembollerinden biri meşgul olmak. Etraf meşguliyetleriyle birbirine adeta gösteriş yapan insanlarla dolu. Hadi itiraf edelim, çoğumuz bu meşgul olma durumuna bağımlıyız.
Peki, neden meşgul olmaya bağımlıyız?
- Çoğumuz meşgul olmayı değerli olmakla özdeşleştiriyoruz. Ne kadar meşgulsek o kadar değerli olduğumuzu düşünüyoruz. Bu yüzden de devamlı meşgul olma hallerimizi dizginlemek bizim için biraz zor oluyor.
- Sürekli meşgul olarak, kendimizi yüzleşmek istediğimiz problemlerden koruyor olabiliriz.
- Yine devamlı meşgul olarak, kendimizi içimizde hissettiğimiz o varoluşsal boşluk duygusundan uzaklaştırmaya çalışıyor olabiliriz.
Kendinize zaman ayıramayacak kadar meşgul olmak hem fiziksel hem ruhsal sağlığımızı negatif yönde etkileyebilir. Dr. Suzanne Schweikert’in (2003) “Günde Bir Saat (Doktoru Uzak Tutabilir)” başlıklı makalesine göre, fazla çalışmak ve sürekli meşgul olmak hipertansiyon, diyabet, obezite ve uykusuzluk gibi bir dizi fiziksel sağlık sorununa neden olabilir. Yine aynı makalede Dr. Schweikert, Amerika genelinde artan çalışma düzeyinin depresyon, kronik teşhis edilmemiş ağrı ve anksiyete bozukluklarının artışına yol açtığını belirtiyor.
Meşguliyete duyulan bağımlılık, çoğu trendin anavatanı olan Amerika’dan diğer ülkelere ithal edilmiş bir durum biraz da. Amerika’dan çıkan bu sürekli meşgul olma, sürekli iş düşünme haline Fransa gibi ülkeler karşı koymaya çalışıyor. Amerika ve Fransa kültürlerinin meşguliyet karşısındaki farklılıklarını, yeni “Sex and the City” olarak lanse edilen “Emily in Paris”te çok net bir şekilde görüyoruz. Dizinin kahramanı Emily çalışmak üzere Amerika’dan Paris’e gitmiş genç bir kadın. Emily tipik bir Amerikalı olarak işkolik, dolayısıyla da meşgul olmaya bağımlı bir insan. Zaten dizi boyunca sık sık Emily’nin, dolayısıyla da Amerikalıların devamlı meşgul olma bağımlılığına karşı çıkan birçok Fransız karakter yer alıyor. Dizideki Luc karakteri Emily’ye “Siz Amerikalılar çalışmak için yaşıyorsunuz. Biz Fransızlarsa yaşamak için çalışıyoruz” diyerek bu iki ülke insanlarının hayata bakışları arasındaki farklılığın altını çiziyor. Amerikalılar işle, Fransızlar hayatla meşgul olmayı seçiyorlar.
Hayatın her unsurunda olduğu gibi burada da anahtar kelime denge. Ne kendimizi kaybedercesine meşgul olmak bize iyi gelir, ne de hiçbir planımız, programımız olmadan amaçsızca zaman geçirmek… Bence en mantıklı çözüm hem işimizle gücümüzle hem de hayatımızı güzelleştirip ruhumuzu besleyen aktivitelerle meşgul olmak. Bunu yapmak için de işimize zaman ayırmamızın yanı sıra kendimizle ve sevdiklerimizle kaliteli vakit geçirmeye de sık sık zaman ayıralım. Daha önceki yazılarımın birinde bahsettiğim “derin dinlenmeyi” haftalık öz bakım rutinlerimizden biri haline getirelim. Gün içinde ruhsal bakımımıza yer vermeyi ihmal etmeyelim. Çağımızın bir başka gerçeği “tükenmişlik sendromuna” yakalanmak istemiyorsak, ruhsal, bedensel ve zihinsel sağlığımıza özen gösterelim. Sizlere dengeli meşguliyetler içinde olduğunuz günler diliyorum…
Bu arada 2022 yılını “Öz Sevgi Yılı” ilan ettim. Her hafta @ranakutvan kullanıcı isimli Instagram hesabımdan bu konuyla ilgili psikoloji ödevleri paylaşacağım. Hadi, hep beraber kendimizi sevmeye ve dünyayı güzelleştirmeye… Zoom üzerinden birebir görüşmeler şeklinde ilerleyen üç haftalık “Öz Sevgi” eğitimimle ilgileniyorsanız da bilgi için rsolaker@gmail.com adresine yazabilirsiniz.
Bu yazının tüm hakları Rana Kutvan’a ve Uplifers’a aittir. İzinsiz ve uygun şekilde referans verilmeksizin kopyalanması, çoğaltılması ve başka mecralarda paylaşılması kesinlikle yasaktır.
Kaynak
Schweiker, S. (2003). An Hour a Day (Could Keep the Doctor Away), (San Francisco: Berret- Koehler Publishers), 79.
İlginizi çekebilir: Çalışıyorum, öyleyse varım: İşkoliklik nedir?