Ne kadar dürüstsünüz: Dürüstlük insan ilişkilerinde nasıl bir role sahip?
“Dürüstlük önce göklere çıkarılır, sonra donsun diye soğukta bırakılır.”
Decimus Junius Juvenalis
Yeryüzündeki her şey dürüstlüğe meyleder. Gerçeğimizi söylediğimizde suçluluktan, utançtan, isteksizlikten, kederden ve umutsuzluktan kurtuluruz. Doğruluğun, samimiyetin, mütevazılığın ve savunmasızlığın kanallarıyla beslenen dürüstlük hepimizi eninde sonunda özgürleştirecek olan yegane niteliklerdendir çünkü kalbimizdeki gerçeği inkar ettiğimiz müddetçe sahte kimliklerle yaşayan birer mahkumdan farksız yaşarız. Nihayetinde her şey yine ve yeniden bir yolunu bulup dürüstlüğe teslim olur.
Dürüstlük denildiğinde pek çoğumuzun aklına sadece hakikati söyleme eylemi gelir. Oysa onun doğası bu eylemden çok daha derindir çünkü hakikat denilen şey öznel olduğundan, bir kişi için doğru olan bir başkası için mutlak doğru olarak kabul edilmeyebilir. Bu nedenle bir kişinin hakikat anlayışı büyük ölçüde kendi deneyimlerinden, bakış açısından ve önyargılarından etkilendiği için sadece gerçeği söylemek çoğu zaman zararlı bir eylemdir.
Dürüstlük, şeyleri değiştirmek için herhangi bir neden veya niyet olmaksızın, onları olduğu gibi görmeye istekli olmaktır. Doğduğumuz andan itibaren dünyayı “biz” ve “diğer her şey” olarak ayırdık ve alışkanlıklarımızın yarattığı döngülerle sadece bize fayda sağlayacak olan şeylerin peşine düştük. Böylece ilk kimliklerimizi yarattık. “Diğer her şeyi” ise kendi başına bıraktık ve bu şekilde sürekli olarak dürüstlükten ödün vermelerimizle, bencilliklerimizi de üretmiş olduk.
“An”lardan çok “ben”lerin yüceltilmesiyle oluşturduğumuz medeniyetimizin haline baktığımızda aslında tam olarak dürüst olmadığımızdan yaşamayı da becerebildiğimizi söyleyemeyiz. Oysa dürüst olabilmek aynı zamanda her anla tam olarak ilişki kurabilmek de demektir. Dürüst olmadığımızda bu anı kaçırırız çünkü bir sonraki anı, son anı ya da gelecek haftanın anlarını düşünürüz. Dikkatimizi geçmişe veya geleceğe yöneltmekle hem o andaki benliğimize hem de çevremizde olan her şeye ve herkese saygısızlık eder, olanı olduğu gibi kabul etmekten kaçarız.
Gerçeği söylemek, yalın olanın farkındalığıyla ortaya çıkar. Ayrıca sözlerimizin arkasında aslında kendimize sıkı sıkıya yapıştığımızın bir izi olmadığından emin olmak için konuşurken motivasyonlarımızı da incelememiz gerekir. Örneğin sosyal ya da politik nedenlerle aktif olan insanlar bazen kendilerini üstün görmenin bağımlısı olurlar. Uğraşları lehinde konuşmaları, ahlaki olarak diğerlerinden daha üstün hissetme ihtiyaçlarıyla çoğu zaman lekelenir.
Dürüstlük ve gerçek arasında incelikli bir ilişki vardır. Dürüstlük, dürüst olmayı seçmenin her şeyi anlatmayı mı gerektirdiği, yoksa bazı bilgileri saklamanın ahlaki açıdan daha sorumlu bir seçim mi olduğu sorusunu da gündeme getirir. Bazılarımız incinmeyi, utanmayı veya diğer olumsuz sonuçları önlemek için belirli bilgilerin gizli tutulup tutulmayacağına karar vermekte zorlanabiliriz. Aklınıza bir duruşma esnasında olayın tanığını dinleyen bir hakimi getirin. Zihnimizdeki hakim, tanıktan o gün olanları anlatmasını istediğinde, talep herhangi bir ayrıntı için değil, sadece konuyla ilgili olanlara ilişkindir. Peki hangi ayrıntıların alakalı olduğunu kim söyleyecek?
Tabii iki benliğiniz bu sorunun yanıtını verecektir.
Dürüstlük ve benlik
Dürüst olmak, yaşamlarımızla ilgili belirli ayrıntıları konuya duyarlı bir şekilde seçme kapasitesini içerir, aynı zamanda eylemlerimizin hem kendimizin hem de muhatabımız olan diğer kişinin kurallarına ve beklentilerine nasıl uyduğunu veya uymadığını anlamayı da gerektirir. Önce kendimize karşı dürüst olup olmadığımızı fark etmemiz gerekir. Bu, yalnızca Platon ve Kierkegaard gibi isimler tarafından değil, aynı zamanda David Hume’un “Felsefi Dürüstlük” kitabında da tartışılan önemli bir konudur. Kendimize karşı dürüst olmak, otantik olmanın da bir parçasıdır. Yalnızca tüm özellikleriyle kendileriyle yüzleşebilenler, benlik için otantik bir kişilik geliştirme yeteneğine de sahip olabilmektedir. En azından otantiklikle ilgili iddia sahipleri bu fikirleri öne sürmektedirler.
Tüm gerçeği söyleyebilme ve kendinde de fark edebilme eğilimi zaman içinde uygulandıkça geliştirilen bir alışkanlığa dönüşür. Diğer bir deyişle, dürüst bir kişi, diğeriyle sohbet ederken yaşamının sohbetin konusuyla alakalı görünen tüm ayrıntılarını diğerine iletme alışkanlığını geliştirmiş kişidir. Konuyla ilgili olanı ayırt etme yeteneği de bu durumda dürüstlüğün elbette bir parçasıdır. Tam da bu noktada konuşmanın inceliklerine değinilebilir. Nefret, açgözlülük ve “an”da yaşananlara olan cehalet hem kendimizle hem de başkalarıyla olan bağımızı zedeler. İstediğimiz bir şeyi elde etmek, hoşlanmadığımız birini incitmek veya önemli biri gibi görünmek için tasarladığımız konuşmalarda gerçekleri söylesek bile asla dürüst değilizdir.
“Kendini ilgilendiren tüm konuşmalar yanlış veya zararlı konuşmalardandır.”
Reb Anderson
Kişisel kaygıya dayalı konuşmalarımız da kendimizi tanıtmak, kendimizi korumak veya istediğimizi elde etmek için tasarlanmış konuşmalardandır çünkü “kısmi gerçekleri” içerir.
Sürekli bir eksiklik hissediyorsak, kendi kendimizi sabote ediyorsak, söyleniyor ancak herhangi bir çözüm adımı atmıyorsak, eleştiri aldığımızda bununla baş edemiyorsak belki de artık bizler için dürüstlüğe adım atmanın zamanı çoktan gelmiştir. Eğer bu yola girmeniz gerektiğini düşünüyorsanız savunmasız olmaya açık fikirlilikle yaklaşmayı deneyebilirsiniz. Bir insanın kendisine savunmasız kalma izni vermesi kadar cesaret gerektiren çok az şey vardır. İster kendinizle ister bir başkasıyla olan ilişkiniz üzerinde çalışıyor olun, mutlaka bir şekilde yaralarınızı açmak zorunda kalacaksınız. Ancak unutulmaması gereken en önemli konu, “gerçeği konuşmanın tek yolunun onun şefkatle aktarılmasından”* geçtiğidir çünkü içinde sevgi ve şefkat barındırmayan eylemler, tepkiler, söylemler ve paylaşımlar gün gelir dünyaya ve tüm canlılara bir ok gibi saplanır.
Bu hafta hem kendinizle hem de başkalarıyla olan ilişkilerinizde doğrulukla ilgili aşağıdaki alıştırmaları deneyebilirsiniz:
- “Güzel/iyi/ideal” ve “gerçek” arasındaki farkı gözlemleyin. Gerçek olandan çok ideal olana bağlanma eğilimine girmek kolaydır. Ne yazık ki, bunu çok fazla veya çok uzun süre yaptığımızda benliğimiz maskelenir ve içimizde derin bir öfke oluşur.
- Huzurlu bir yerden sizin için “gerçek olanı” söyleyin ya da yazın. Öfkeyle değil de kalpten tavırlarla kendinizi ifade etmek için gerekirse uzun süre bekleyin.
- İnançları ve fikirleri öğrenmeye ve bir durumun tüm açılarını keşfetmeye istekli olun. Zihninizi ve kalbinizi farklı bakış açılarına açtığınızda gerçeğiniz değişebilir.
- Şefkati eksik etmeden her durumda ne istediğinizi ve neye ihtiyacınız olduğunu söylemek aslında size ve diğer kişiye bir hediyedir. Diğer insanlar zihninizi okuyamaz.
- Bazen daha az söylemek en iyisidir. Zor bir durumda söylemek istediğiniz her şeyi yazıp ardından onları düzenleyebilirsiniz. Bir şeyi “doğru şekilde” söylemek için bazen çok az şey söylemek yahut tam anlamıyla suskun kalmak gerekebilir. Gerçeğinizi kendi içinizde işlemek için zaman ayırdığınızda, bazen bunu bir başkasına söylemek bile gerekmez.
Kaynaklar:
David Hume- Felsefi Dürüstlük
D. Kotz- Why we lie and how we can become more honest
Andrea Borghini- The Philosophy of Honesty
John Ahearne- Honesty
Shyalpa Rinpoche- The Path of Honesty
Barbara O’Brien-The Practice of Truthfulness
İlginizi çekebilir: Entelektüel mütevazılık nedir: Entelektüel mütevazılığa giden 4 adım