“Şans” hepimizin hayatında en az bir kez sorguladığı bir olgu. “O çok şanslı…”, “Şansım hiç yaver gitmedi…” “Böyle de şans olmaz ki…” sizin için de tanıdık cümleler mi? Zaman zaman kendinizi çok şanslı zaman zaman da bir o kadar şanssız hissettiğiniz oluyor mu? Peki nedir bu şans? Tamamen tesadüfi bir şekilde bazen bizi bulur bazen bizden kaçar mı yoksa biz mi onu yaratmak için çabalarız veya hiçbir şey yapmayarak kaçırırız? O şans bilekliği gerçekten size şans getiriyor mu, evin girişine astığınız at nalı ya da her pikniğe gidişinizde peşine düştüğünüz dört yapraklı yonca?
Size şans getirdiğine inandığınız objeleriniz var mı? Evinizin bir köşesinde duran filler, önemli toplantılarda yanınızdan ayırmadığınız kolyeniz ya da arabanızın dikiz aynasında asılı duran nazar boncuğu, hepsi gerçekten “şans getiren”, “büyülü” objeler mi, yoksa onlara yüklediğimiz anlamlar mı?
Şans nedir: Şansın 4 ilkesi
Şans, Fransızca kökenli bir sözcük olup, mantıkla açıklanamayan rastlantısal olayların nedeni olan güç şeklinde tanımlanır. Öte yandan, psikoloji alanında yürütülen bazı araştırmalarda ise “şans”, kişinin onu yeni fırsatlara açık hale getiren pozitif tutumu olarak tanımlanmıştır. Peki, bu şans herkeste eşit miktarda mı bulunur? İnsanlar kendilerini nasıl şanslı veya şanssız diye nitelendirir?
Şans, yalnızca hazırlıklı olanlara yarar. -Louis Pasteur
“The Luck Factor” kitabının yazarı Richard Wiseman, eserinde hayata pozitif bakan insanların daha şanslı olduğunu ve kötü şansın üstesinden gelmek için yapabileceğimiz şeyler olduğunu anlatıyor. Şansı elde etmek içinse 4 ilkeye dikkat çekiyor:
- Tesadüflere bağlı fırsatları çoğalt: Şanslı insan daima yeni deneyimlere açıktır.
- İç sesini dinle: Şanslı insan, iç sesini ve sezgilerini kullanarak başarılı kararlar verir.
- Geleceğin iyi olacağını düşün: Şanslı insanın gelecekle ilgili beklentileri, hayallerini gerçekleştirip amaçlarına ulaşmasını sağlar.
- Kötü şansı talihe dönüştür: Şanslı insan, başına gelen talihsiz bir olayın uzun vadede en iyi şekilde sonuçlanacağına inanır.
“Kötü” şans dendiğinde çoğumuzun aklına “Murphy” geliyor olabilir; şanstan bahsederken onu es geçmek olmaz, değil mi? Murphy Kanunları olarak da tanıdığımız “kötü şans” neden bizi buluyor?
Şans her zaman iyi midir: Murphy Kanunları ve kötü şans
“Bir şeyin ters gitme olasılığı varsa, ters gidecektir.” der, Murphy kanunları ve ekler: “Bir şeyin olma olasılığı, isteme olasılığı ile ters orantılıdır.” Kendinizi kötü hissettiğiniz, dış görünüşünüze önem veremeyecek kadar yorgun olduğunuz ama mecburen dışarı çıkmak zorunda kaldığınız o günde, asla karşılaşmak istemediğiniz eski sevgilinize rastladınız mı hiç? Kaybettiğinizi düşündüğünüz kulaklığın yerine yenisi aldığınız gün evde eskisini buldunuz mu? Arabayı yıkattığınız gün yağmur yağdı mı? Ya da bir türlü gelmeyen otobüsü beklemekten vazgeçip tam taksiye bindiğiniz anda beklediğiniz otobüsün arkadan yaklaştığını gördünüz mü? “Olmaz mı!” dediğinizi duyar gibiyiz. Öyleyse, Murphy iş başında diyebiliriz.
Gündelik hayatımızdan beslenen ve daha birçok örnek verebileceğimiz Murphy Kanunları’nın temelinde aslında ihtimaller yatıyor. Fakat, sanmayın ki tamamen kötü durumları içeriyor. Edward Murphy, Murphy Kanunları’nın yaratıcısı da diyebiliriz, bir mühendisti ve insan bedeninin ivmeye ne kadar dayanabileceğine dair deneyler yapıyordu. Bir çalışmasında üzerinde çalıştığı makinenin kablolarının ters bağlanması nedeniyle ortaya olumsuz sonuçlar çıktı ve o zaman o meşhur sözü söyledi: “Bir şeyin ters gitme olasılığı varsa, ters gidecektir”. “Bu yüzden de ekledi, bir olayın/durumun her açısını değerlendirin; bardağın hem dolu hem boş tarafını görün.”
Murphy aslında olumsuzluklar silsilesi değil, bir çeşit hataları önleme stratejisidir. Bize vermek istediği mesaj şudur: Hatalar olabilir fakat bunu başarısızlık olarak yorumlamak yerine daha iyi devam etmek için bir motivasyon kaynağı şeklinde görün. Olası bütün sonuçların (iyi veya kötü) farkına varın, daha iyi hazırlanın.
Ah yine mi sen: Şanssızlık kaderiniz mi?
İnsanın istemediği ot neden dibinde biter? Bir türlü çalışmak istemediğiniz iş arkadaşınızla neden sürekli aynı ekipte yer almak zorunda kalırsınız, “İstemiyorum, istemiyorum, is-te-mi-yo-rum!” dedikçe “O” istemediğiniz ne ise neden şıp diye karşınızda belirir? Çok mu şanssızsınız yoksa düşüne düşüne onu başınıza getiriyor olabilir misiniz?
Düşüncenin gücü, etkisi yadsınamaz bir gerçek olarak hayatımızın her anında yerini almayı başarıyor. Aslında denklem basit: Olumsuz düşünceler olumsuz sonuçlar doğurur.
Peki, nasıl kullanabiliriz düşüncenin gücünü; istediklerimizi elde etmek için nasıl yönetebiliriz? Cevap, “büyülü” kelimelerde saklı; yani sıkça karşımıza çıkan “olumlamalar”da. Şans getirdiğine inanılan “büyülü” objeler olabiliyorsa, kelimeler neden olmasın? Düşüncelerimizi değiştirerek söylemlerimizi, söylemlerimizi değiştirerek de yaşadıklarımızı değiştirmemiz mümkün. Madem bir şeyi 40 kere söyleyince oluyor, o zaman biz de bu gücü olumsuzu çekmek için değil olumluya odaklanmak için kullanalım. İstemediğiniz kişiyle aynı ekipte olduğunuzu düşünmek yerine kendi ekibinizi kurduğunuzu hayal etseniz? Ya da ekibinizde kimlerin olmasını istiyorsanız onlarla çalıştığınızı düşünseniz? İstediğiniz, hayalini kurduğunuz şeylerin düşüncesi bile iyi gelmiyor mu? Olumsuzluklarla canımızı sıkmak yerine olumluyu düşünüp şansı yanınıza çekebiliriz.
Bir dönemin popüler filmlerinden biri olan “Slumdog Millionarie“i hatırlıyor musunuz? Hayatı boyunca bir çok olumsuz deneyim yaşamış yoksul, öksüz, “şanssız” bir çocuğun bilgi yarışmasındaki soruların cevaplarını geçmişinde yaşadığı olaylardan çıkarması ile herkesi şaşırtmasını mı? Tüm hayatı boyunca kötülük görmüş belki de Hindistan’ın “en şanssız” insanlarından biri olarak nitelendirilebilecekken ünlü bir yarışmayı kazanması onun birden bire “şanslı” birine dönüşmesi ile mi ilgiliydi? Yoksa karşısına çıkan fırsatları değerlendirebilmesi, deneyimlerinde gizli kalan detayları hatırlamasıyla mı? Deneyimler, sizi bir adım öteye taşıyabilir, tek yapmanız gereken farkında olmak.
Biz insanlar istemediğimiz bir şey başımıza geldiğinde bunu “kötü” şans olarak değerlendirmeye fazlasıyla meyilliyiz; fakat güzel bir şey olduğunda ise bunu kendi başarımız olarak yorumluyoruz. Peki ama neden? Her iki durumda da özne bizsek, biri şanssızlıkken diğeri nasıl başarı oluyor? Başarı elde ettiğimizde kaçımız “Şanslıydım, başardım.” diyoruz? Onun yerine, “Çok çalıştım, başardım.” demeyi tercih ediyoruz. Demek ki elimizden geleni yapıp, çalışarak “kötü” şansın oluşma ihtimalini azaltıyor, başarı için “iyi” şansımızı artırabiliyoruz. Yeniliklere açık olarak, deneyimlerimizi değerli kılarak, detaylı planlama ile kötü gitme ihtimali olan durumların önlemlerini alarak, kısacası “hazırlıklı” olarak şansımızı artırabiliriz.
Şeytanın bacağını kırmak: Şans nasıl yaratılır?
Peki, ne yapalım da şanslı olalım? O şansı nasıl yaratalım? Kötü şanstan nasıl kaçalım?
İnanmak da başarmanın yarısı değil midir? Tüm gücünüzü toplayarak başlamanın ve neler başarabileceğinizi görmenin zamanı gelmedi mi? İster yonca arayın, isterseniz uğur böceği… Dilerseniz o şanslı elbisenizi giyip uğurlu kolyenizi de takın, size iyi gelen ne varsa kullanın ama çalışmanın, düşünmenin gücünü de unutmayın.
1. Çok çalışın
“Ben başarısız olmadım. Sadece başarısızlıkla sonuçlanan 10.000 yöntem buldum.” – Thomas Edison
“Hiçbir başarı tesadüf değildir.” Hiç herhangi bir başarının kendiliğinden ortaya çıktığını, çabasız bir şekilde vuku bulduğuna denk geldiniz mi? Emek vermeden, çaba harcamadan, zorlanmadan büyük başarılara imza atmış birileri var mı etrafınızda; sadece “şans” ile kazanan? “O çok şanslı, o yüzden böyle başarılı oldu…” dediğiniz kimsenin gerçekten hiç çalışmadığını mı düşünüyorsunuz?
Tüm dünyanın adını ezbere bildiği büyük usta sanatçıların, en zengin insanlar listesinde yer alan iş adamlarının, başarıdan başarıya koşan girişimcilerin, paraya para demeyen şirketleri yönetenlerin… Hepsi mi “çok şanslı”? Barış Özcan YouTube kanalındaki “Başarı için 10000 Saat Kuralı““ isimli videosunda bu konuyu detaylı olarak ele alıyor ve aslında insanın kendi şansını yaratmak, başarıya ulaşmak için “çok çalışması gerektiği” konusuna dikkat çekiyor ve videoda da bahsettiği “Outliers” “kitabının yazarı Malcolm Gladwell‘in bir konuda uzmanlaşmak için en az 10.000 saat üzerinde çalışılması gerektiğin sözünü hatırlatıyor. Vaktiniz varsa videoyu izlemenizi öneriyoruz, sonrasında şansın size gelmesini beklemek yerine onu kendiniz yaratmak için harekete geçme arzusu ile dolabilirsiniz, bizden söylemesi.
Videoyu izlemek için tıklayabilirsiniz.
Videoda bahsedilen “Outliers” kitabını incelemek ve satın almak için tıklayabilirsiniz.Videoda bahsedilen “
2. Şans günlüğü tutun
“The Luck Factor” kitabının yazarı Richard Wiseman, hayatımıza şansı nasıl davet edebileceğimize dair örnekler veriyor ve “şans günlüğü” uygulamasını anlatıyor. Her gün yaşadığımız büyük, küçük tüm pozitif durumları yazarak güzel şeyleri hayatımıza çekebileceğimizi öğütlüyor. Benzer bir şekilde, pozitif psikoloji ile ilgili araştırmalar yapan Martin Seligman da her gün yatağa girmeden önce o gün başımıza gelen en az “3 olumlu” şeyi mümkün olduğu kadar detaylı bir şekilde yazmamızı ve bunu alışkanlık haline getirerek pozitif olayları etrafımızda daha çok görebileceğimizi söylüyor. Denesek ne kaybederiz?
“The Luck Factor” kitabını incelemek ve satın almak için tıklayabilirsiniz.“
3. Sadeleştirin
Berrak bir zihin için temiz, ferah bir ortam şart. Evinizi, odanızı, çalışma alanlarınızı düzenleyip, gereksiz eşyalardan kurtulduğunuzda aynı zamanda o fazla eşyaların zihninizi yoran, meşgul eden enerjisinden de kurtulacaksınız. Bu sayede, zihninizde boşuna yer işgal eden düşüncelerden arınıp yeni ve işlevli olanlara yer açacaksınız. Size hizmet etmeyen eşyalardan, düşüncelerden, hatta insanlardan uzaklaştığınızda kendinize yönelerek motivasyonunuzu yükseltebilir ve başarı şansınızı artırabilirsiniz.
4. Yaratıcılığa alan açın
Hep aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar beklemek doğru bir yaklaşım değil. Hayatınızı değiştirmek istiyorsanız ve bunun için şansa ihtiyacınız olduğunu düşünüyorsanız o şansa erişmek için bir şeyleri farklı yapmaya başlamalısınız. Zihninizi besleyen, kendinizi bulmanıza, yeni yönlerinizi keşfetmenize yardımcı olan, yaratıcılığınızı geliştiren uğraşlar edinin. Yeni bir enstrüman öğrenmek, resim yapmaya başlamak, daha önce denemediğiniz tarifleri pişirmek… Yenilikler, yaratıcılığınızı artıracak, düşünme şeklinizi değiştirecek ve başarıya giden yolda sizi bir adım öteye taşıyacak; aynı zamanda size iyi gelen uğraşları keşfetmenizi, yeni insanlarla tanışmanızı ve hayata karşı daha pozitif bir bakış açısı kazanmanızı sağlayacak. Hayatın her alanında mutlu olabilmek, sizce de çok “şanslı” bir durum değil mi?
5. Fırsatları değerlendirin
Ünlü yazar Richard Wiseman, şans kavramı ile yakından ilgilendiği için insanlarla birkaç deney yapar. Deneylerinden birinde kendilerini şanslı ve şanssız olarak niteleyen 400 insanı bir araya getirir ve şanslı olduğunu dile getirenlerden bir grup, şansız olduğunu belirtenlerden da başka bir grup oluşturur. İki gruba da içerisinde fotoğraflar bulunan albümü verip fotoğrafları saymalarını ister. Şanslı olduklarını düşünen insanlar bu soruyu çok hızlı cevaplarken diğer grup daha uzun sürede cevap verir. Kendilerini şanslı tanımlayan insanların çok hızlı cevap vermelerinin sebebi ise albümün ikinci sayfasında “Saymayı bırakın, 43 fotoğraf var.” yazmasıdır. Onlar hata yapmayı göze alarak bu kolay cevabı kabul ederler, inanırlar ve olabilecek olasılıklara kendilerini açarlar. Şanssız gruptaki insanlar ise bu bilgiyi kontrol etmek için fotoğrafları sayarlar, böylece hata yapmazlar ama daha uzun sürede cevabı verirler. Bu arada albümde gerçekten 43 fotoğraf yer almaktadır, yani şanslı olduğunu düşünenler fırsatı görüp doğru değerlendirmişlerdir. 🙂
Kendilerini şanslı gören insanların yaklaşımlarına bakıldığında karşılarına çıkan fırsatı değerlendirebildikleri, şanssız olduklarını düşünen insanların ise risk almayarak, durumun doğruluğundan emin olmak isterken fırsatı kaçırdıkları görülmektedir.
Wiseman‘ın bir başka deneyinde ise bir kafede yere para bırakılır ve içeriye giren iki insanın davranışları gözlemlenir. İlk kişi parayı alır, kahve ister ve barda oturan kişiye merhaba diyerek konuşmayı başlatır. Zengin bir iş insanı ile sohbet ettikten sonra mülakata alınır. Kendisine nasıl bir gün geçirdiği sorulduğunda, çok şanslı olduğunu, önce yerde para bulduğunu sonra da zengin bir iş adamıyla tanışıp sohbet ettiğini anlatır. Kafeye giren diğer kişi ise parayı görmez, kahve ister, barda oturan adama merhaba der ve çıkar. Mülakata girdiğinde gününün çok sıradan geçtiğini söyler.
İki örnek de bize şanslı insanların fırsatlara daha açık olduğunu ve yeni deneyimlere rahat bir tavırla yaklaştıklarını gösteriyor. Yani, şansı hayatımıza çekmenin bizim elimizde olduğuna dair ipuçları taşıyor. Eğer, “iyi” şansı hayatımıza çekebiliyorsak, “kötü” şansı da çekebiliyor olabilir miyiz?
5. Bonus: Ne yesek de şansımız artsa 🙂
Bazı kültürlerde çeşitli yiyeceklerin şans getirdiğine dair inanışlar yer alıyor. Örneğin, Asya ülkelerinde noodle, uzun bir hayatı temsil ediyor. Daha fazlasını merak ediyorsanız, “Şans Kapıyı Çalınca: Hem şans hem sağlık veren 5 yiyecek”“ başlıklı yazımıza göz atabilirsiniz.
İlginizi çekebilir: Düşünce gücü nedir, niçin önemlidir?
Kaynak: mindbodygreen, popsci, scientificamerican