Nasıl olsa benim, nasıl olsa yanımda: Teşekkür etmeyi unuttuklarımız

“Sahip olduklarına şükretmeyi bilmeyenin, kaybettiklerine isyan etmeye hakkı yoktur…” Mevlana

Her gece bir yeni güne daha uyanacağımızı bilerek başımızı yastığa koymaktayız. Nasıl olsa gelecek sabah diğer sabahlardan “farklı” bir sabah olmayacaktır… Nasıl olsa yarın sabah bize “verilmiş” olan bir sabahtır. Her ne bu gece yanımızdaysa ertesi sabah da yanımızda kalacaktır. Nasıl olsa eksik kalmayacağız. Nasıl olsa bu var oluşumuz aynı şekilde devam ediyor olacak… Nasıl olsa zaten çoktan “teşekkür etmeyi” bile unutmuşuzdur… Nasıl olsa annemizdir, nasıl olsa babamızdır değil mi? Asla kaybedilmeyecektir, her ne olursa olsun orada durmaya devam edeceklerdir… Nasıl olsa kardeşimizdir; hayat boyu daha bizim karar verdiğimiz haline göre uzun yıllar boyu kardeşimiz kalmaya devam edeceklerdir… Her daim elimizin altında olacaklardır… Nasıl olsa aradığımızda her daim yine bulabileceğizdir…

İşte bizler hayatımızın akışında öyle bir “akış” içerisinde bulunuruz ki, bir “an” için durup düşünüp sahip olduklarımızın kıymetine bir teşekkür edebilmek cömertliğini bile gösteremeyiz… Bilmeyiz… Unutmuşuzdur o sahip olduklarımızın hiçten geldiklerini… Olmayanlar, yani bizim kadar sahip olamayanlar olduğunu… Ne zorluklar ile hayatta kalmaya ve hayata tutunmaya çalıştıklarını… Bize bir eş ile, bir dost ile, bir anne ile, bir baba ile ve bir arkadaş, bir kardeş ile verilen zamanın sınırlı olduğunu bilemeyiz… “Nasıl olsa” der geçeriz; yarın da benimle birlikte olacak…

Nasıl olsa benim, nasıl olsa yanımda: Teşekkür etmeyi unuttuklarımız

Ben bu yazımda sizlerle birlikte bakalım istiyorum, bizler neden teşekkür etmeyi unuttuk? O en sevdiklerimize neden bir “Yanımda olduğun için çok mutluyum, iyi ki varsın, seninle bir gün bile geçirebilmek çok ama çok güzel” diyebilmeyi böyle değersizleştirdik? Neden onlar nasıl olsa kolaylıkla bulabildiklerimize dönüşüverdiler?

Bu hafta sonu beni bu konuda çok ciddi düşündüren bir tecrübe yaşadım. Son iki haftadır çok yoğun geçen saatler boyunca öncelikle kendi kendime biraz olsun zaman ayırabilmeyi atlamıştım. Bu koşuşturma sürecimde, en sevdiğim arkadaşlarımla, kardeşimle ve belki anne ve babamla da yeterince ilgilenememiştim. Kendimi içten içe suçluyordum. Uykusuzluk, yorgunluk ve beslenme başarısızlığı derken, kendimi acil serviste buldum; evet vücudum bir an için iflas etmişti.

O gece acil serviste sedyede yatarken tek düşündüğüm bana dokunan bembeyaz çarşaflardı. Hepimiz böyle bembeyazız aslında… Suçluluk, kirlilik, başarısızlık, olmak isteyip de olamadığımız, vermek isteyip de bulamadığımız, paylaşmadığımız, kıskandığımız, özlediğimiz, küçümsediğimiz, yorumladığımız ve belki de hor gördüğümüz hiçbir şey yok… Bembeyaz olduğumuzda ortada sadece teşekkür var. İncecik bir çizgiyle ayrılmış teşekkür hali var…

Öncelikle hayattaki varlığımız için, halen kocaman çarpan kalbimiz için… Sonra elimizi tutan annemiz ve sevdiğimiz için… Evde heyecanla bizi bekleyen sevgili babamız için… Hala dışarıda öten cırcır böceklerinin o güzelim sesleri için… Sonra can-ım yaz gecesinin yıldızlı apaçık mehtap manzarası için… Halimiz her ne olursa olsun yanı başımızda bulduğumuz tüm sıcacık eller için… Sonra sağlıkla içebildiğimiz her Türk kahveleri için teşekkür etmek lazım…

Evet, teşekkür etmek lazım; nasıl olsa yarın benimle olacak diye yanından ayrılırken son bir kez doya doya öpmeyi atladığımız annemizin varlığına… Görmeyi isteyip de buluşamadığımız o yıllanmış arkadaşlıklara… Sonra kırıldıklarımıza kocaman bir teşekkür lazım… O kırıkları onarmayı da öğretenler oldukları için… Geçip gittiğimiz yollarda gemileri yakmak kadar köprüler kurmanın büyüklüğünü de bizlere gösterdikleri için…

Nasıl olsa benim, nasıl olsa yanımda: Teşekkür etmeyi unuttuklarımız

Ve evet, teşekkür etmek lazım; nasıl olsa yarın yine göreceğim diye gözlerimizi geceye kapatırken seni seviyorum demeyi atladıklarımıza… Gururumuzdan söyleyemediklerimize belki de daha çok söylememiz lazım… Belki yıllardır söylemek isteyip de bir türlü dönemediklerimize, kucaklamak isteyip de bir türlü sarılamadıklarımıza… Nasıl olsa hayattalar, bıraktığım yerdeler, nasıl olsa yine bulurum, nasıl olsa tekrar görürüm diye değerini bilemediklerimize…

Bir acil servise düşmeden önce, kaybetmeden, yitirmeden, kırmadan, dökmeden, arkasını dönüp gitmeden, sondu dedirtmeden, bitti diye haykırmadan önce teşekkür etmek lazım… Nasıl olsa bulacağım diye nasıl olsa benim yanımdadır diye nasıl olsa “bana bahşedilmiş olandır” diye atladıklarımıza kocaman bir teşekkür etmek lazım…

Bugün bu yazımda bana eşlik eden sen, “nasıl olsa” diye bir kenara attığın ne varsa cesaretle bakmanı dilerim… Nasıl olsa X benimle nasıl olsa Y yanımda, nasıl olsa A beni unutamaz, nasıl olsa C benim söylediklerime kırılmaz diye düşünerek yitirmekte misin? En son ne zaman o can-ım annene teşekkürle sarıldın en son ne zaman o can-ım kardeşine kucak dolusu dokundun? En son ne zaman “nasıl olsa” diyerek bir yana atmadan, şükürle teşekkürle iyi ki diyerek teşekkür edebildin?

Gelin bugün bir değişiklik yapalım; “nasıl olsa”yı unutalım ve sadece teşekkür edelim. Bugün ben bu yazım için, bana bu kelimeleri veren için, bu kelimelerimin siz muhteşem kalplere ulaşabildiğini gözlerimle görebildiğim için, bu ömür sınırlarıma bu güzel duyguyu sığdırabildiğim ve bu şansa erişebildiğim için; kocaman ve yeniden yineden defalarca teşekkürlerimle…

 

İlginizi çekebilir: Hayatımızda en güçlü olan: Ben diyebilmenin gücü

Pınar Özeken (Ulus)
2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini ... Devam