Yaklaşık 34 yıldır sanırım binlerce karar almışımdır. Bazıları o gün ne yiyeceğim gibi dünyanın en basit kararlarıyken (ki düşündüm de hiç kolay karar değil aslında), bazıları hayatımın gidişatını etkileyecek kadar önemli kararlardı. Mesleğime karar verdim, şehir değiştirdim, evlendim, boşandım, iş değiştirdim, taşındım ve daha nicesi…
Yıllar içerisinde de bu kararları alma yollarım oradan oraya şekil değiştirse de, şu an baktığımda kendimce birkaç yöntemimden bahsedebilirim. Ama altını çizmek istiyorum tabii, bu yöntemler tamamen bana ait, “Bunları uygula, bir yılda hayatın değişsin!” tadında bir yerden söylemiyorum 🙂
Oturduğum masalarda, özellikle yakın çevremle paylaştığım ilk yöntemimle başlamak istiyorum. Benim kafamda hayali bir terazi var her zaman. Bir tarafta artılar, diğer tarafta eksiler. Vereceğim kararla ilgili bir kişiyi veya konuyu düşündüğümde, teraziye pozitif ve negatif tarafları koymaya başlıyorum. Aklıma ne gelirse koymaktan çekinmiyorum, elimi korkak alıştırmıyorum yani. Büyük, küçük, önemli, önemsiz, her ne varsa terazilere dolmaya başlıyor. Artılar ağır basarsa, “tamam” diyorum “demek ki doğru yer burası”. Yok tam tersi eksiler ağır bastıysa, “Demek burada düşünmem gereken bir şeyler var, yön değiştiriyoruz.” diyorum.
İkinci yöntemim, aynadaki kadını karşıma alıp konuşmak. Daha doğrusu, onun gözlerinin tam içine bakmak, buna cesaret edebilmek. O anki karar almam gereken konu her neyse, onu aldıktan sonraki Ecehan’ı hayal etmeye çalışıyorum. Bayağı bayağı aynanın karşısına geçip, gözlerine bakıyorum, gözlerinin içi daha fazla gülüyor mu yoksa hüzünden biraz daha buğulanmış, belki de dokunsalar ağlayacak mı? Kolay değil bu arada, deli işi de diyebilirsiniz 🙂 Ama en güvendiğim ve sevdiğim yöntemlerden biri. Sonra da en ufak bir hüzün görüyorsam gözlerinde, yüzümü tam tersi yöne çevirmeye çalışıyorum.
Üçüncüsü tam bir yöntem değil aslında son yıllardaki en büyük öğretim diyelim. Sex & the City’deki ikonik karakterimiz canım Samantha’nın sevgilisiyle bir sahnesi var. “Richard seni çok seviyorum ama kendimi daha çok seviyorum.” diyordu. Bir karar almadan önce aklımdan çıkarmamaya çalıştığım bir öğreti. Bir kişiyi, bir yeri, bir işi çok seviyor olabilirim ama bu durum kendime sevgimin önüne geçecek bir noktadaysa ve olduğum yerde durmamı zorlaştırıyorsa, orada alınması gereken bir karar vardır. Buna çok içerden bir yerden inanırım.
Karar almak için kendimize hangi yöntemi belirlersek belirleyelim, aldığımız kararın bize ait olması en güzeli bence. Doğru ya da yanlış. Eksik ya da fazla. Hepsinin bizim olması. Bu sorumluluğu üstlenmenin korkutucu bir yanı var kabul ama bir yandan da çokça heyecanlı.
Daha alınacak çok karar, yön verilecek nice dönüm noktası var.
Sevgiyle kalın.
İlginizi çekebilir: Hazırsan, 10’a kadar sayıyoruz