Müziğin iyileştirici gücü: Müzikoterapi
İnsan, embriyodan organizma haline gelene kadar birçok gelişim süreci geçirir. Duyuların gelişimi de bu sürece eşlik eder. Verilere bakıldığında işitme duyusunun görme duyusundan daha önce oluştuğunu görüyoruz. Anne karnındaki bir bebek, fetüsken ilk duygulanımlarını, ilk duyduğu sesler olan annesinin kalp atışları, nefes alıp vermesi, dolaşım sesleri aracılığıyla gerçekleştirir. Bu sesler ile hiçbir duyusu aktif olmamasına rağmen, işitme yetisine sahip olur. Amerikalı Anestezi Uzmanı Dr. Fred Schwartz, bu sesleri özel bir mikrofonla erken doğmuş bebeklere dinletiyor. Bu şekilde bebeklerin sakinleşmesi sağlanıyor, büyüme ve gelişmeleri hızlanıyor. Sesler ayrıca yetişkinlere de dinletiliyor. Anne karnının, güvenli ortamı anımsatmasından dolayı yetişkinlerin bu sayede sakinleşmesi sağlanıyor.
Acaba evrimsel biyoloji bu konuda ne diyor?
Evrimsel biyoloji uzmanları, işitme duyusunun hayatta kalma çabası adına çok eski çağlarda oldukça önemli olduğu üzerinde duruyor. Yaprak hışırtısı ve dalların çıtırtılarını işiten ilkel insan, bu şekilde tehlikeleri fark edip düşmanlardan korunmada önemli aşamalar kaydetmiş.
Yeryüzündeki canlılar olarak birbirimizden etkilendiğimiz kadar evrenden ve çevremizden de etkileniriz. Aslında, bizler evreni dinleyebildiğimiz kadar “işitiriz”. Duyma yetisini bir şekilde yitirmiş olanlar bile diğer yetilerini kullanarak işitebilir. Buna en iyi örnek, klasik müziğin en iyi temsilcilerinden Beethoven’dır. Bestelerini dişlerinin arasına tutuşturduğu bir tahtayı piyanonun rezonans kutusunun üstüne dayayarak beste yapan biriydi Beethoven.
Çok uzak geçmişe bakarsak, insanlar yüzyıllar boyu hastalıkların iyileştirilmesinde çeşitli tedavi yöntemleri aramışlar. Lisans eğitimim sırasında sağlık bilimleri tarihinin işlendiği bir derste bu ilginç tedavi yöntemlerini detaylıca işlemiştik. Beni en çok şaşırtan da kötü ruhu çıkarmak için hastaya yapılan penetrasyon (bir uzvu delme) uygulamaları olmuştu. İçine kötü ruh girdikten sonra hastalandığı düşünülen kişinin kafatasından bir oyuk açılır ve kötü ruhun bu şekilde bedeni terk edeceği düşünülürmüş. Bu şekilde hastayı tedavi ettiklerine inanırlarmış. O zaman bana çok şaşırtıcı gelmişti, ancak şu anda kanseri tedavi etmek için kullanılan kemoterapinin, penetrasyonun çağımızdaki bir çeşidi olduğunu söyleyebiliriz.
Müzikoterapinin geçmişi eski çağlara dayanıyor
Uygulanan cerrahi işlemlerin yanında, ilkel kabilelerde hekimler kötü ruhu hasta bedenin içinden çıkarmak için çeşitli bitkilerle, müzik, ritm ve dansı da tedavi amaçlı kullanmışlar. Türkiye’de uygulanmayan, Amerika’da 1977’de bilim dalı olarak kabul edilip 1998’de uygulanmaya başlanan müzikoterapi, eski çağlardan beri birçok hekim tarafından halihazırda uygulanan bir yöntem. (Music as Medicine, www.musicasmedicine.com, University Hospitals, CWRU, 2009) Farabi, İbni Sina gibi bilim insanları müzikoterapiyi alternatif bir tedavi yöntemi olarak değil, geleneksel tedavi yöntemi olarak kabul etmiştir. Amerikan Müzikoterapi Birliği’nin “Müzikoterapi; bazı bireylerin fiziksel, psikolojik, sosyal ve zihinsel ihtiyaçlarını karşılamada müziği ve müzik aktivitelerini kullanan uzmanlık dalıdır.” şeklindeki tanımı da oldukça dikkat çekicidir.
Mizükoterapinin tarihi
Müzikoterapi konusunda bahsettiğimiz yıllardan çok daha eskilere gittiğimizde bu konu ile ilgili ilk yazılı
kaynaklara Kahum papirüslerinde rastlandığını görürüz. Yunan filozof Pythagoras, 6. yüzyılda müzikoterapi uygulamalarına katkıda bulunmuş. Elle tutulur ilk doküman ise 1454 yılında Osmanlı İmparatorluğu zamanında Beyazıd Külliyesi’nde bulunmuş. Mental hastalıklar o dönemlerde Türk müziği makamlarıyla tedavi edilmiş.
Son yıllarda müzik ve beyin ile ilgili yapılan çalışmaların artmasıyla üzerinde çokça durulmaya başlanan müzikoterapinin kullanım alanlarına baktığımızda karşımıza geniş bir yelpaze çıkıyor. Bu yöntem, psikiyatrik hastalıkların, kronik hastalıkların, kanserin, madde bağımlılığının tedavisinde kullanılmaktadır. Batı’da hastane, klinik, gündüz bakım evi, okul, madde bağımlılığı merkezi gibi yerlerde beş binden fazla uzman, beden ve ruh hastalıklarını müzikoterapi ile tedavi ediyor. Bunun dışında ameliyatlarda uygulanan müzikoterapi sayesinde anestezi malzemelerinde %50 tasarruf yapıldığı ortaya konulmuştur. Ayrıca hastaların ameliyat sonrası oluşabilecek komplikasyonlarında önemli bir azalış kaydedilmiştir.
Günlük hayatın stresinden kurtulmak için düşük frekanslı ses dalgalarından oluşan kuş, dalga, su, rüzgar sesleri, insanın uyku sırasındaki beyin dalgalarına yakın düşük dalga boyları içerdiğinden bir terapi sağlamaktadır. Bunun dışında sağlığı korumada ve sürdürmede, stres yönetiminde, ağrıları azaltmada, duyguları yönetmede, hafızayı güçlendirmede, iletişimi artırmada, fiziksel rehabilitasyonda da olumlu etkiler sağlar. Bilişsel kabiliyetlerin azaldığı Demans, Parkinson, Alzheimer gibi hastalıklarda da müzikoterapinin kullanıldığını görüyoruz.
Çocukların fiziksel ve ruhsal gelişimlerine de katkı sağlayan müzikoterapi davranış bozukluğu, dikkat eksikliği tedavisinde, iletişim becerilerini geliştirmede kullanılmaktadır.
Depresyonun ve birçok psikiyatrik hastalığın nedeni serotonin, norepinefrin, dopamin, melatonin, kortizol, adrenalin, testosteron gibi hormonların dengesinin bozulmasıdır. Müzikoterapinin, bu hormonların dengesinin düzenlenmesinde olumlu etki sağladığı ortaya konmaktadır. Ayrıca, kronik hastalıkların tedavisinde de kullanılan müzikoterapinin kan basıncı, solunum ritmi, solunum kalitesi, nabız sayısı gibi fizyolojik olaylara olumlu etki yaptığı artık bilinmektedir.
Kaynaklar:
MusicTherapy
Türk Psikiyatri
The Music Therapy Center
Natural Health Cure
“Power of Music”, Early Childhood News, by F. Ruscher.
Reader’s Digest Magazine, 1999.
Music Therapy. ca-Kanada Müzikle Tedavi Merkezi.
Newsweek