Bir şarkı düşünün içinizde en derinlerdeki kapıları çalan, davetsiz bir misafir gibi değil de ne zamandır sözleşip de bir türlü buluşamadığınız o dost gibi, ansızın karşılaştığınız… Bir şarkı düşünün sizi en çocuksu, en saf halinizle sarmalayan…
Bazı şarkılar var ki içimizde, en derinlerimizde bir yerde yok saydığımız, “üstesinden geldim” dediğimiz bir sürü duyguyu bir araya toplayıp hepsini hizaya sokuyor adeta. Sanki kalbimde bir “acil toplanma yeri” var da yaşadıklarım, yaşayamadıklarım, kırıldıklarım, kırdıklarım, affettiklerim, vedalaştıklarım, yok saydıklarım… Hepsi ama hepsi bir araya gelip bekliyor tehlikenin geçmesini… Sakinleşiyor… Sakinleştiriyor…
Öyle bir sakinleştiriyor ki hatta; ruhumun saçı olsaydı kesinlikle bu şarkı ile okşanmasını isterdi diyorum kendime…
Her dinlediğimde, içimdeki küskün çocuk kafasını kapıdan aralıyor bakıyor salonda kimler var diye…
Uzun zamandır odasından çıkmamış, kendi dünyasına dalmış o çocuk içindeki cesareti buluyor bu şarkıyı her dinlediğinde.
Şimdi de size bu şarkıyı dinleyerek yazıyorum bu yazımı da…
Ne zamandır bende çok farklı duygular uyandıran Ezgi Aktan’ın bu “şahanesi”ne bir şeyler yazmak idi niyetim.
Bir türlü duygularımı sıraya koyamadım ama bu sefer üzerine düşünmeden sadece dinleyerek yazmak istedim.
Ve dahasını söyleyeyim mi? Her dinlediğimde hep farklı çağrışımlar yaptı bende.
Sözlerine bakınca bir aşk şarkısı.. belki de bir aşk acısı şarkısı gibi ama benim için dahası…
Şarkıda da diyor ya hani; kimine göre güz kimine göre kış, bir ateş yaktık içimizde, kimseye söylemedik varsın yansın dedik!
Varsın yaksın içimizdeki ateşi… Her ne için yanıyorsa…
Kimimizin bir aşkı için, kimimizin hayata tutunmasını sağlayan hedefleri için… Kimimizin kaybettikleri için…
Bana son dönemlerde dinlediğimde ise, kendimle yüzleşme fırsatı veriyor.
İçimdeki inancımı tazeliyor. Aşka inancımı kaybettiğimi sandığımda hayatın bana ödülünü tüm sevgimle kucaklayabilmiş bana bir armağan gibi, alıyor beni sarmalıyor.
“İnan” diyor bana, “sadece inan!” “İlk inanç madalyanı ise kendine ver” diyor sonra! Kendi yaramı kendim sardığımı, kendime şefkat gösterince nasıl da çoğaldığımı hatırlatıyor bana.
İyi ki varsın müzik. İyi ki varsınız sözü, kalemi güçlü sesler! iyi ki bizlerden kendinizi mahrum bırakmıyorsunuz. Sayenizde fark ediyoruz aldığımız nefesin eşsizliğini. Ruhumuzun biricikliğini…
Ve bu vesile sizleri de bize armağan bu şarkıyı dinlemeye davet ederek bu yazımla da hem yazarı İrem Özbey’e hem de ruhumu dinlendiren sesi gülen canım kadın Ezgi Aktan’a teşekkür etmek istedim.
Sevgili Ezgi Aktan şarkıyı tanıtırken şöyle demişti: “Sanırım bazen cevaplar önemini yitiriyor. Soruyu bulmak ve sormak yetiyor insana…” diye…
Evet, işte Güz tam da böyle bir şarkı benim için. Ruhumun katmanlarıyla tekrar tekrar tanıştığım, her seferinde bambaşka bir şefkat, bambaşka bir güç ile kucaklandığım, benim için bir şarkıdan çok daha fazlası oluyor çoğu zaman. Bazen soruyu soruyor sadece amacı cevabı duymak değil bazen sadece sormak önemli oluyor.
Bence en iyisi ben susmalıyım ve kalemimi notalara çevirmeliyim.
Hadi siz de gelin benimle beraber dinleyin… Bakalım sizin de içinizde tanışmadığınız hangi duyguları getirecek size “GÜZ”? Korkmayın sakın. Sakince ellerini tutun ve dinleyin duygunuzu. Yepyeni bir çözülme ile bitecek filmin sonu emin olun. Ve her çıkmaza düştüğünüzde sakince basın play tuşuna bırakın aksın gitsin içinizden sizi kuşatan her neyse…
Öyle ya?
Sevmek iki hece mi sence
Gün dediğin yüze güler mi
Ayrı odalarda bile
Sevmesini bilene…
Sevgimle…
Devamı gelecek!
Dinlemek isteyenler için:
https://open.spotify.com/track/4gBtUW51kDxz6iNpcjtpiN?si=BScc42rORTKZy2FNxNokhA
İlginizi çekebilir: Kendine pansuman yaparak başkasına merhem olmak