X

Mutsuzluğun anlamı: Hayatın iki kutbu vardır, ikisini de sevebilirsiniz

Hayat bize mutlu olmanın yollarını aratıyor. Öyle ki her an mutlu olmamız gereken bir çağda yaşıyoruz. Sağımıza solumuza baktığımızda etrafımızda bizi mutlu etmek adına olan paylaşımlar size de “Acaba ben mutsuz muyum ki?” diye düşündürmüyor mu? Ya da bireyin mutsuzluk duygusunu kabullenmesini sağlamlaştırmıyor mu?

Dış koşulların baskısı arttıkça insan kendi mutluluğunu sorgular. Tıpkı tercih ettiğimiz kozmetik ürünleriyle daha mutlu olacağımızı söylemeleri gibi. Tatil için yer ayırtacağımız zaman mutlu olmamız için her türlü konforu bize vadeden yerleri seçmiyor muyuz? Tüm bunlar hayattan zevk alabilmek adına yaptığımız tercihlerdir. Ancak şu da bir gerçek ki her hoşluğa eşlik eden bir nahoşuk hali söz konusudur.

Mutlu olmanın yolu olarak talih, tesadüf…

Terapi odasında mutluğun çoğu kez tesadüf eseri olduğunu duyarım. Dönüp de şimdiye kadarki hayatını sorgulayan bireylerin ortak beyanı; dönüm noktalarında onları bekleyen tesadüfi talihlerdir. Aslında bu durum hayata özgü bir tablodur ve doğumdan itibaren kendisini gösterir. İnsan olmanın gereğidir.

Tesadüfü, bireyin bahtında lehte ya da aleyhte olma hali olarak tanımlayabiliriz. Yani her iki ihtimalin de varlığı söz konusudur. Orta Çağ’da da aynı yaklaşım benimsenmekte ve tesadüf hali her iki ihtimalin varlığında hoşgörü ile karşılanmaktaydı. Yalnız modern çağda sadece lehteki tesadüf, talih olarak kabul edilmektedir. Aleyhteki tesadüfün karşılığı ise hayal kırıklığı, kızgınlık tepkilerini doğuran mutsuzluk olarak karşılık bulur.

İdeal, beklenilen talihten mahrum kalma hali tekrarlandıkça birey kendisini sanşsız olarak tanımlar. Belki de asıl şans buradadır. Kendi hataları olamadan kazanan insanlar, tesadüfen bir şekilde yer edinirken asıl yerlerini koruyamazlar çünkü  kendi hataları olmadan kazanmaktan mahrum kalan insanlardır.

Mutlu olmak mecburi hale gelirse

Mutlu olmak mecburiyete dönüştüğünde en ufak bir aksaklık büyük bir felaket olarak yorumlanmaya hazırdır. Mutsuzluğun, mutlu düşünceden çok daha çabuk görünür olduğu bir tablodur bu. Ne zor iş hep mutluluğu görebilmek. Her zorlanış daha çok hararetlendirir mutluluk ve mutsuzluk savaşını. Sonucunda ise mutluluğu elde ederken, öfkeye yenik düşerken bulur insan kendisini. İşte tablo şimdi tamamlandı. Nasıl mı? Mutluluğu düşündükçe mutsuzluğa batarak…

Kutuplaşma

Mutluluk ve mutsuzluk hali kutuplaşma değil midir? Mutluluğun da mutsuzluğun da kendisine has boyutları, hayatın çok boyutlu yanında sadece bir boyutunu tanımlar. Yaşam bir sanattır. Ve insanlar kendi hayatlarının sanatçılarıdır. Sanatçının sanatını tüm yönleriyle tanıması ve anlamlandırması gerekir. Sanatta eserin sadece mutlu ve haz veren yanları yer almaz, aynı zamanda mutsuz ve nahoş yanları da vardır. Yani burada, başka tür bir mutluluk halinden bahsediyorum. Alışılagelmiş, tesadüfi, talihimsi mutluluktan değil, tüm bunlarla birlikte talihin karamsar yanını da yanına alan bir mutluluktan. Realitenin esas aldığı karanlık yanından.

Mutsuz ilişkiler

Daimi gönül hoşnutluluğu ile yola çıkar tüm ilişkiler. İşte mutsuzluk tam da bir sonraki adımda görünür olmaya çalışır. Çünkü gönül hoşnutluğu ile olan her ilişki; ister kadın-erkek ilişkisi, ister iş arkadaşı, ister anne-baba ilişkisi, ister arkadaş, ister kardeş ilişkisi olsun, realite tabanından ıraktır. Bu yüzden çabuk tüketilmeye ve bitmeye hazırdır. Oysa ilişkinin türü ne olursa olsun mevcut ilişkinizde bir anlam görebiliyorsanız, o zaman mutsuz zamanlarınızın anlamını daha iyi bilebilir ve onu anlamlandırabilirsiniz.

Nasıl mı? Kafanız karıştı değil mi? Mevcut bilgilerin üzerine gelen yeni bilgiler… Şimdi bana şu soruyu sorabilirsiniz? “Hayatın her iki kutubu ile barışık olmaktan bahsediyorsunuz, değil mi?” Evet, tam da bundan bahsediyorum. Ancak bunun yöntemi kişiye özgü. Her bireyin kendi öznel haritasından yola çıkarak ilerliyoruz. Kabullenerek. Bazen tam bir kabul sağlanmasa da en azından birey için yaşanılabilir bir düzeyde tutmayı keşfetmek de mümkün…

Hayatın elverişli ve elverişsiz tüm yanlarına gönül hoşnutluğu ile bakabileceğimiz günlerin gelmesi dileğiyle, sevgiler…

İlginizi çekebilir: Hayatın görünmez bir hediyesi var: Can sıkıntısı

Gözdem Özdem: 2013 yılında İstanbul Bilim Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nden mezun olan Psikolog Gözdem Özdem, İstanbul Arel Üniversitesi Klinik Psikoloji Yüksek Lisans eğitimini Uzman Klinik Psikolog olarak 2016 yılında tamamlamıştır. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde çeşitli kliniklerde eğitim amacıyla bulunan Psikolog Gözdem Özdem, hastane çalışmasıyla eş zamanlı Psiko-Onkoloji derneğinde de aktif olarak; kanser hastalarının yaşadığı bu süreçte gerek hastaya gerekse hasta yakınlarına yönelik çalışmalarını yer almaktadır. 2013 yılında Çocuk Psikiyatristi Dr. Nuşin Bilgin ile birebir çalışma fırsatını elde eden Gözdem Özdem onkoloji ile eş zamanlı çocuk ve oyun psikoterapisi hizmetlerini de vermektedir. 2014 yılında Göztepe Medical Park Onkoloji Birimi'nde Onkoloji hastaları ile çalışma hayatına devam etmiştir. Uzman Klinik Psikolog Gözdem Özdem, 2015 yılından itibaren Gayrettepe Florence Nightingale Hastanesi'nde Tıbbi Onkoloji Birimi hastaları başta olmak üzere çalışmalarına devam etmektedir. Onkoloji hastaları ile grup terapisi deneyimi de gerçekleştiren Gözdem Özdem, aynı zamanda herhangi bir bedensel sağlık sorunu olmayan yetişkin bireylere de psikoterapi hizmeti sunmaktadır. İlgi Alanları: • Kanser • Sağlık Psikolojisi • Travma • Ölüm ve Yas Süreci • Çocuk Psikolojisi • Aile Danışmanlığı
İlgili Makale