Antik Yunan filozofları, Buddha, Lao Tzu ve Konfüçyüs gibi doğu bilgeleri insanın kaçınılmaz olan “haz ve ıstırap” döngüsünü belirleyen şeyin eylemleri olduğunu ifade eder. İnsan doğası gereği her daim hazza yönelip, ıstıraptan kaçma eylemi gösterir. Peki doğru eylem nedir? Bir durum karşısında doğru olanı nasıl bileceğim? Bunun için merkezime “Nasıl iyi bir insan olunur?” sorusunu koyarak. Çünkü nihai mutluluk için erdemli olmak en önemli araçtır. Erdem, iyi eylemlerin bütünü olarak tanımlansa da aynı zamanda iyi olmanın yanında bilgili olmayı da içerir.
Aristoteles, mutluluğu yüksek bir farkındalık ve bilinçlilik hali olarak tanımlarken, aynı zamanda hayatı başka bir şeye ihtiyaç duymaksızın yaşanmaya değer kılan şey olarak tanımlar. Erdem ise mutluluğun merkezinde olan ahlaki değerlerin bütünüdür ve bize doğa tarafından verilmemiştir. Bu nedenle birey doğuştan erdemli veya erdemsiz dünyaya gelmez. Kişi, doğruluğu alışkanlıkları sayesinde kazanır. İyi yaşam, ruhun erdeme uygun şekilde hareket etmesidir.
Bu durumda mutluluk ortaya koyduğumuz tüm eylemlerin nihai olarak kendisine bağlandığı ana gayedir. Erdemi içermeyen bir mutluluk hali mümkün değildir. Kötülük, şartlarımız ne olursa olsun ruhu mutsuz kılar. Örneğin, derinlerde bir yerde öfke, nefret barındırıyorsak tüm mükemmel koşullara rağmen zihinsel barışımız eksik olur. Sakin ya da barış dolu bir zihne sahip olmak her şeyin dışında kalmak, tamamen boş olmak anlamına gelmez. Burada çok yüksek bir duyarlılık ve duygu seviyesi vardır. Zihinsel barışı getiren içsel disiplin eksik olduğu sürece dışsal olanaklarımız ya da şartlarımız ne olursa olsun aradığımız neşe ve mutluluk duygusunu yakalayamayız.
Hepimiz yaşamda hep daha iyisini arıyoruz, her daim bir üst versiyonun peşindeyiz. Ama buna nasıl ulaştığımız da çok önemli, tam burası hazla ilişkimizin sınırını belirler. Mutluluk anlık değil, ömür boyu süren bir etkinlik ve bu etkinliğin merkezinde haz olsa da temelde ölçülü olmayı içerir çünkü ölçüsüz bir haz, ıstırap yaratır.
Bugünün dünyasında insanoğlu için mutluluk, süreçten çok bir hayat amacı haline geliyor. Hedefimiz olan şeye doğru ilerlerken geçen sürecin aslında haz içerdiğini gözden kaçırıyoruz. Çünkü hedefe ulaştıktan sonra tatmin yaşayan insan için burası uzun süreli bir mutluluk hali değil. Örneğin; çalıştığım şirkette bir projeyle ilgili emek verirken, o konuyla ilgili çok yönlü bilgi sahibi oluyorum. Proje hayata geçtiğindeyse en yüksek hazzı yaşıyorum ama birkaç gün ya da birkaç hafta sonra bu hazzın etkisi sönümlenmeye başlıyor ve zihnim yeni bir arzu nesnesine yönelme ihtiyacı hissediyor. Hazzın etkisini ve kalitesini belirleyen şey yaşadığım süreçtir. Eğer hedefe kolayca ulaşırsam hazzın etkisi daha düşük olurken, aylar ya da yıllarımı alırsa hazzın etkisi daha uzun sürüyor.
Uzak Doğru öğretilerinde mutluluk kavramı sürece odaklanır. Hedef odaklı mutluluklar yıldız kayması gibidir. Bir an parlayıp söner ve insanda sonsuz arzu nesneleriyle dolu, hedef odaklı bir zihin yapısı inşa eder. Böyle bir zihin yapısı insanı süreçten koparır, gerginleştirir. Stresi yönetebilmek için sürekli ödüle ihtiyaç duyar. Bu aynı bir maymunu her günün sonunda muzla ödüllendirmek gibidir. Maymun zamanla günü yaşamaktan çok, akşam gelecek ödülü bekleyerek köleleşir, sonuca bağımlı hale gelir, hatta bazı günler muz yiyemezse depresyona girer halbuki yaşam her gün muz sunmaz. Eğitilmiş ve sağlıklı bir zihin hem hazzı hem ıstırabı yönetebilen bir zihindir.
Varlığımızın amacı mutluluğu aramaksa ve bu erdemli davranmakla mümkünse burada “ben merkezcilik” tuzağına düşmemek gerekir. Erdemli davranışı mutlu olmak için değil doğrusu o olduğu için yapmalıyım hatta sonuç o an için beni mutsuz etse de, doğru davranışın yarattığı etki yaşamımı zamanla iyi yönde dönüşecektir. İnsan, yaşamının amacını dış etkenlere bağlı bir mutluluk hedefi koymamalıdır. İçsel bir denge ve disipline sahip bir zihinde, mutluluk için gerekli olduğunu düşündüğümüz dışsal olanaklar eksik olsa bile mutlu ve neşe dolu bir hayat sürmek mümkündür.
İlginizi çekebilir: Birey başkasının baskısından kurtulsa da kendi yarattığı mükemmellik arayışında kendini baskılamaya devam ediyor